ABD tarafından davet edilen Suriye Demokratik Meclisi (MSD) Eşbaşkanı İlham Ahmed, ABD’de bir takım düşünce kuruluşlarının yanı sıra bazı senatörlerle görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde daha çok Kuzey Suriye sorunu, Türk devletinin bölgeye yönelik tehditleri ve Suriye’nin geleceği konuşuldu. Fakat bu görüşmeler arasında ayak üstü de olsa İlham Ahmed’in ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesi dikkat çekiciydi. Gerçi görüşmede çok ciddi bir mesele konuşulmadı, ama bir ABD başkanının bir Kuzey Suriye yetkilisiyle ayak üstü de olsa konuşması bir ilk olması bakımından önemli. Ancak bu önem nereden geliyor? Görüşmenin siyasal ve diplomatik mesajları neler?
Özellikle de bu dönemde gerçekleşmesi bir tesadüf mü? Her şeyden önce böylesi bir görüşme tesadüf olarak yorumlanamaz. Çünkü diplomatik ve güvenlik kurulları gereği bir ABD başkanının bulunduğu her yerde, özellikle de yabancıların, kimler ve kim oldukları önceden geniş bir şekilde araştırılır. Araştırılmak zorunda da. O toplantı yerinde Trump ile İlham Ahmed’in karşılaşıp selamlaşmasını diplomatik olarak kesinlikle bir tesadüf olarak yorumlamak mümkün değil. Asıl soru görüşmenin zamanlaması. Çünkü geçmiş yıllarda da İlham Ahmed ve Kuzey Suriyeli birçok yetkili ABD’yi ziyaret etmişti. Ancak hiçbirinde böylesi bir görüşme ya da karşılaşma olmamıştı. Üstelik ABD’nin Suriye’den çekileceğinin hiç gündemde olmadığı, ABD askerleri ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) sıkı bir ilişki içinde DAİŞ’e karşı savaştığı dönemde dahi böylesi bir görüşme gündeme gelmemişti. Bu dönemde böylesi bir görüşmenin gerçekleşmesi zamanlama bakımından ister istemez dikkat çekici. Bu noktada bölge genelinde ve dünya çapında yaşanan gelişmelere bakmak gerekiyor. İşte tam da bu noktada Venezuela krizi göze çarpıyor.
ABD, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro karşısında kendini ‘geçici başkan’ ilan eden muhalif lider Juan Guaido’ya desteğini ve tanıdığını bildirdi. Hemen peşi sıra Almanya, İspanya, Fransa, İngiltere, Kanada, Brezilya gibi birçok devlet geldi. Venezuela’daki gerginlikte Türk devleti ise İran’la birlikte Maduro yönetiminin arkasında durdu. Rusya bu konuda tutumunu kesin cümlelerle açıklamasa da, kısa bir süre önce Venezuela ordusuyla birlikte yaptığı ortak askeri tatbikatla, Maduro’nun yanında durduğunu zaten belli etmişti. Venezuela dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olsa da ABD için Venezuela’nın önemi sadece petrolden kaynaklanmıyor.
Jeostratejik konumu ABD için daha önemli. soğuk savaş döneminde Küba’nın olduğu gibi. Tabi bu durum da, bir süredir Ortadoğu merkezli devam eden Üçüncü Dünya Savaşı ve ABD ile Rusya’nın liderliğinde yeniden şekillenen iki bloklu dünya sisteminin dünya geneline yayılmasıyla bağlantılı. ABD’nin burnunun dibinde Rusya yanlısı muhalif bir güç şekilleniyor. ABD için bu durum Suriye’den daha önemli. Benzer bir durum da Ukrayna sorununda Rusya için yaşanıyor. Ki, yaşanan sorundan dolayı Rusya Ukrayna’nın bir parçası olan Kırım’ı işgal etti. Bu sorun karşısında ABD ve AB devletleri Ukrayna hükümetinin yanında durdular. Rusya da burnunun dibinde böyle bir güç istemiyor. İlham Ahmed ile Trump görüşmesi bu noktada önem kazanıyor. Çünkü Türk devleti ve AKP hükümeti ABD’yle, özellikle de Kürtler ve Kuzey Suriye sorunu yüzünden bir süredir zaten gerginler. Bundan kaynaklı olarak da Rusya ile sıcak ilişki içindeydiler. Ancak Türkiye bir NATO üyesi ve ABD’nin bir mevzisi.
ABD Rusya’nın kendi mevzisine bu kadar girmesini kabul etmez. Fakat sorunun kaynağı olan Suriye, ABD’den uzak bir yer olduğu için, müttefiki Türk devletini şimdiye kadar dengelemeye çalışıyordu. Ama Venezuela sorunu başka bir sorun. ABD, Türk devletiyle ekonomik ilişkiler dışında uzaktan yakından bir alakası olmayan Venezuela sorunuyla Suriye sorununa aynı şekilde yaklaşamaz. Hele hele burnunun dibinde muhalif bir gücün örgütlenmesine tepkisiz hiç kalamaz. İşte Türk devletinin rolü bu noktada devreye giriyor. AKP hükümeti ve Erdoğan ABD karşısında Madoru hükümetine desteğini “Maduro sandıktan çıkmıştır” diye gerekçelendiriyor. Erdoğan bu tutumuyla Rusya yanlısı cepheye ve ABD karşıtı muhalif cepheye destek sunuyor. Gerçi AKP hükümeti Arap Baharı’nın başladığı 2011 yılından beridir bu tutumun içindeydi, ama Ortadoğu ayrı Amerika kıtası ayrı. ABD’nin en üst düzey yetkilisinin İlham Ahmed ile bir resepsiyonda tesadüfmüş gibi karşılaşması tam da bu noktada anlam kazanıyor. Gerçi Trump görüşmede bildik sözlerin dışında bir şey söylemedi, ama ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesinin gündemde olmadığı dönemde dahi hiçbir Kuzey Suriyeli yetkiliyle aynı ortamda bulunmayan Trump’ın bu dönemde MSD Eşbaşkan’ı ile aynı ortamda bulunması ciddi mesajlar içiriyor. Bu görüşmeyle ABD Türk devletine açıkça şu mesajları vermek istedi:
1. Sen benim burnumun dibinde bir muhalif güce destek verirsen ben de senin yanı başındakine destek veririm.
2. Kuzey Suriye ve Kürtler için şimdiye kadar ‘askeri müttefik’ diyorduk, böyle devam ederseniz ilişkilerimiz siyasal bir ilişkiye dönüşür.
3. Şimdiye kadar daha çok asker, istihbarat ve alt düzey siyasi bürokratlarla yapılan görüşmeler en üst düzeye taşınır.
Hatta Türk devleti ve AKP hükümetinin, şimdiye kadar sürdürdüğü şımarıklıklarını terk etmemesi durumunda, Erdoğan’ın Maduro’ya yönelik gösterdiği ‘seçilmiş başkanı nasıl tanımazsınız’ tutumu, AKP’nin keyfi uygulamaları sonucu Türkiye’de tutuklanan yüzlerce milletvekili ve belediye başkanına da işaret ediyor.
O zaman AKP hükümetine şu sorulacak: Maduro ‘seçilmiş’ de cezaevlerine doldurduğun milletvekilleri, belediye başkanları seçilmemiş mi? Bu yüzden de yakın bir dönemde Türk devleti aleyhine çok daha farklı gelişmeleri beklemek yanlış olmayacaktır.