Akdeniz’de ekosistemi yok edecek olan gaz ve petrol sondaj gerginlikleri yaşanıyor. Türkiye ‘ulusal çıkarlar’ gerekçesiyle bölgede pay kapmaya çalışırken,Trakya’da ABD’li şirketin sondaj yapması dikkat çekiyor.
Trakya’da 1. sınıf tarım arazileri doğalgaz ve petrol sondajlarına kurban ediliyor. Avustralya merkezli enerji şirketi Trans Atlantic Exploration Mediterranean International’in Kırklareli’de Karlı-1 etiketiyle sondaj kuyusu açarak doğalgaz arayacağı bildirildi. Kırklareli ili sınırları içerisinde kalan 10.744 hektar alan içinde Karlı-1 Sondaj Kuyusu ile 1.300mt derinlere sondaj yapılacak. Birçok yabancı şirket kaya gazı ve kaya petrolü amacıyla Trakya’yı adeta paylaşmış durumda. Şirket, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nde (PİGM) kayıtlı bir Petrol hakkı sahibi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Petrol Kanunu kapsamında Petrol Hakkı sahiplerinin yürütmesine izin verilen tüm faaliyetleri, ham petrol ve doğalgaz da dahil olmak üzere bütün hidrokarbon türlerinin aranması, işletilmesi üretimi ve satışını da içerecek şekilde yürütmeye AKP iktidarınca tam yetkili kılınmıştı. Aynı şirketin Diyarbakır’da açtığı kuyularda petrol bulduğu ve üretime geçmek için geçtiğimiz yıl işletme başvurusunda bulunmuş ve ÇED süreci başlatılmıştı.
Kimin eli kimin cebinde?
ABD’li Transatlantic Petroleum şirketi, Türkiye’ye, Avustralya merkezli Pet Exploration Mediterranean International’ın (PEMI) adlı şirketin operasyonlarını satın alarak girdi. Daha sonra Trans Atlantic Exploration Mediterranean International adını alan şirket Energy Operations Turkey (EOT) adlı firmanın lisanslarını ve operasyonlarını da devraldı. Ayrıca TPAO ile Transatlantic arasında Güneydoğu Anadolu ve Trakya’da ortak çalışma için bir mutabakat imzalamıştı. Transatlantic Exploration Mediterranean International, Petrako Petrol Doğalgaz İnşaat Taahhüt İşleri ve Dış Tic. Ltd. Şti. ve Valeura Energy Netherlands B.V. adlı ortaklığa Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde 1049, Edirne’nin Süloğlu ve yine Kırklareli’nin Havsa ilçelerinde 11 bin 559 hektar ve ilave olarak 5 bin 395 hektar alan yani toplam: 18 bin 3 hektar 1. sınıf tarım toprağı daha sonra yapılan ek tahsislerle 31 bin 714 hektarı aşan alan petrol ve kaya gazı üretimleri için 2014 yılından önce tahsis edilmişti.
Akdeniz, Diyarbakır ve Trakya
ABD’li Transatlantic Petroleum şirketi, Türkiye’ye, Avustralya merkezli Pet Exploration Mediterranean International’ın (PEMI) adlı şirketin operasyonlarını satın alarak girdi. Daha sonra Trans Atlantic Exploration Mediterranean International adını alan şirket Energy Operations Turkey (EOT) adlı firmanın lisanslarını ve operasyonlarını da devraldı. Ayrıca TPAO ile Transatlantic arasında Güneydoğu Anadolu ve Trakya’da ortak çalışma için bir mutabakat imzalamıştı. Transatlantic Exploration Mediterranean International, Petrako Petrol Doğalgaz İnşaat Taahhüt İşleri ve Dış Tic. Ltd. Şti. ve Valeura Energy Netherlands B.V. adlı ortaklığa Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde 1049, Edirne’nin Süloğlu ve yine Kırklareli’nin Havsa ilçelerinde 11 bin 559 hektar ve ilave olarak 5 bin 395 hektar alan yani toplam: 18 bin 3 hektar 1. sınıf tarım toprağı daha sonra yapılan ek tahsislerle 31 bin 714 hektarı aşan alan petrol ve kaya gazı üretimleri için 2014 yılından önce tahsis edilmişti.
Akdeniz, Diyarbakır ve Trakya
Diyarbakır’da Schell firması ve TransAtlantic Petroleum sondaj çalışmaları ve gaz üretimine başlarken, TransAtlantic Petroleum ve alt şirketi olan Kanadalı Valeura Energy uzun süredir Trakya’da sondajlar gerçekleştirmekte. Diğer taraftan Türkiye, ABD, Rusya, Kıbrıs, İsrail, Fransa, İtalya gibi ülkeler Doğu Akdeniz’de olduğu iddia edilen petrol ve doğalgazı çıkarma savaşına tutuşmuş durumda. Kıbrıs açıklarını abluka altına alan ülkeler, Akdeniz’i enerji üretim merkezlerinden biri haline getirmek ve bu yolla sermaye kesimlerine yeni bir birikim yolu açmak istemeleri ükeler arasında gerilimlere yol açıyor. Öte yandan gerilim yaşanan ülkelere kayıtlı şirketlerin Trakya, Diyarbakır ve Batman’da at koşturup bölgeleri adeta abluka altına alıp yağmaladıkları izleniyor. Bu grift ve bir o kadar da garip ilişkilerde söz edilen ‘ulusal çıkar’ diye bir şeyin olmadığı bu karışık ilişkiklerde ortaya çıkarken, ulusal çıkarların şirket çıkarlarından başkaca bir şey olmadığı anlaşılıyor. Tüm bu yaşananlar devletlerin halkları değil şirketlerin yönettiğine işaret ederken gerginliklerin, kirliliğin ve ekolojik krizin tüm sonuçlarının halkın sırtına yıkıldığı ve yıkılmaya devam edileceğini gösteriyor.