“MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – ‘Terörist’ bile diyemiyorsun! […]
“ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Devamla) – Bir şeyi anlamanın ilk yolu onu adlandırmaktır, nasıl adlandırırsan öyle anlarsın.
‘Terörist’ dediğin için anlamıyorsun ne olduğunu, ‘isyancı’ dediğin zaman ne olduğunu anlayabilirsin. (BDP sıralarından alkışlar)”
Yukarıdaki kayıtlar, Roboski katliamının kanı henüz kurumamışken, 4 Ocak 2012’de, TBMM Genel Kurulu’nda patlak veren tartışma tutanağından. Hükümetin kimseyi bu şekilde vurmaya hakkı olmadığını ifade etmek üzere “[…] bırakın köylü olmasını, kaçakçı olmasını ya da olmamasını, tutalım ki isyancı, tutalım ki gerilla, tutalım ki kalaşnikoflarıyla sınırı geçiyor […]” der demez AKP Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak yerinden sataşmıştı:
“‘Terörist’ bile diyemiyorsun!”
Muhyettin Bey, 2019’da rahmetli oldu. Ancak gözü arkada kalmayacak. Kürsüye salladığı “terörist” bayrağı artık “Habertürk gençliği”nde. Didem Arslan’ın ifadesiyle bu ticarethanedeki “HDP’siz HDP tartışmaları” kabak tadı verip izleyici ve konuklar ellerine geçirdiklerini sunuculara yağdırmaya başlayınca meşhur Veyis Ateş lafa girmiş: “Terör örgütleriyle araya mesafe koymayanları […] davet etmiyoruz, etmeyeceğiz de…” Breh, breh… Gerçi, davet etse bile onunla programa çıkacak birini bulmak da hiç kolay değil. Kim, yıllar boyu peşinde bir “pırt” efsanesiyle dolaşmayı göze alabilir ki? Bir umut, o mevzuyu belki gündemden düşürür diye “terör” bayrağını sallayarak ateşi közlüyor Veyis Ateş ama o ses, uzayda sonsuza kadar yankılanacak.
Bir de onun replikası Mehmet Akif Ersoy var: HDP’siz HDP programları “evrensel yayıncılık ilkeleri ve kendi yayın çizgimiz gereğidir” buyurmuş. Ama o yokken hiç de öyle değildi. 26. dönem sonuna kadar Habertürk TV’sinde hiç değilse yarım düzine haber ve tartışma programına -hem de Veyis Ateş’le bile- çıktığıma bakınca anlaşılıyor ki, Habertürk’ün şu “evrensel yayıncılık ilkeleri”ni keşfi için “Alo Fatih” yetmemiş, bir OHAL, bir de Başkanlık Rejimi ilan edilip Ersoy’un da bu kanal(izasyon)a iliştirilmesi gerekmiş. Bunca boş lafın arasında bu iliştirilmiş İhvancıdan arta kalan tek doğru söz, “kendi yayın çizgimiz” dediği şey. Evet, tek esbabı mucibeniz Ciner Holding ile Saray arasındaki o “çizginiz”. Artık o kadarını da doğru bilin!
Madem konumuz “terör” ve “terörizm”, tekrar TBMM’ye dönelim, işi erbabına bırakalım. AKP’nin, henüz “çözüm”le ilgilenirken, 21 Mayıs 2013’te “Çözüm Komisyonu”na davet ettiği bir uzmanın tutanaktaki sözlerine kulak verelim:
DR. NİHAT ALİ ÖZCAN – Literatürde ‘terörizm’le ‘ayaklanma’ aynı şey değil çünkü terörizm başka bir şey, ayaklanma meselesi başka bir şey. […]
* Terörist hiçbir şeyi temsil etmez teoride. Dolayısıyla, teröristle görüşülmez ve konuşulmaz […] Terörizmle mücadele olay merkezidir, terörist eylemleri yapanları yakalamak esastır burada. Ancak, […] eğer bir ayaklanma ile karşı karşıyaysanız bu ayaklanma derin bir sosyal problemi temsil eder.
* Kitlelerin kalbini ve beynini kazanmak esastır, onun için de oturur konuşursunuz. […]
*Ayaklanmada kullanılan metotlar kabul edilemez. […] bunlar kabul edilemez ama ‘politik talepleri konusunda oturup konuşmanız gerekir’ diyor teori.
ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin)- Siz aslında geçen yıl da yanılmıyorsam buraya gelmiştiniz.
DR. NİHAT ALİ ÖZCAN – Evet…
ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin): Komisyonun raporu […] sürecin terör ve terörle mücadele olduğunu saptayarak sonuçlanmıştı […] Biz de muhalefet raporumuzda sizin [şimdi] ortaya koyduğunuzu ileri sürmüştük. [Bunun nedeni] hükûmetin bu noktada, işin başından beri, güvenlik aygıtıyla çalışmayı tercih edip siyaseti arka planda bırakmış olması mı?
DR. NİHAT ALİ ÖZCAN -1985 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın yayımladığı bir iç güvenlik direktifi var […]: ‘PKK eylemi bir halk ayaklanması başlatma sürecidir, başlangıcıdır’ [diyor]. Yani bunun ne olduğunu bu işin profesyonelleri biliyor. […] Kamuoyuna söylerken başka söylersiniz […] kendiniz bununla ilgili bir problemin üstesinden gelmek istiyorsanız farklı davranırsınız. […] Mayıs 1993’de Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin […] Başbakan’ın direktifiyle hazırladığı direktif aynen böyle anlatıyordu hikâyeyi: ‘Reformları yapmalıyız, şunları yapmalıyız, bunları yapmalıyız, bu böyle gitmez”’ diye.
İşte böyle kanalizasyoncular. HDP açısından mevzu ne “terör” ne “mesafe”dir. Mevzu AKP’nin, bir güvenlik kliğine teslim olarak “çözüm” ile arasına “aşılmaz bir mesafe” koymasıdır. Sizler ikinci emre kadar diktatör kime parmağını uzatırsa ona “törörö” deyicilersiniz; biz Prometheus’un yolundan giden, hakikat ateşini tapınaktan alıp halka ulaştıranlarız. Siz ticarethanenizde dezenformasyon ve “newstainment” (şamata haberciliği) yaparsınız; araştırmacı gazeteciliğin yükü de bize kalır. Ama şu halinize bakınca buna değiyor doğrusu.