Bir toplum neresinden yara alırsa ölümü kaçınılmazdır? Neresinden çürürse, artık iflah olmaz bir biçimde bütün bedeni ve ruhu lime lime dökülmeye başlar? Yoksulsa bir toplum ahlaki ve vicdani arızaların ortaya çıkması pek muhtemeldir. Ancak dayanışma varsa o toplumda, adalet varsa ne yoksulluk gibi bir ağır sebebin ne de başka herhangi bir sebebin toplumu ahlakından, vicdanından aşındırması mümkün değildir. Yoksulluk var. İnsanların kahır ekseriyeti aç ve yoksul, diğer bir kısmın bir eli yağda bir eli balda. Adalet duygusu zedelenmez mi bu haldeyken bir toplum? Zedelenmiştir? Kimsenin adil bir yaşamın var olduğuna, bu ülkenin nimetlerinin eşit ve adil paylaşıldığına, emeğin karşılığının alındığına, asgari insani bir yaşam sürdürdüğüne ve bunun yakın gelecekte düzelebileceğine dair kanısı ve inancı yok. Dayanışma da artık bu toplumsallığın hasletlerinden biri değil. İnsanlar açlık, yoksulluk ve umutsuzluğun pençesinde yapayalnız, kimsesiz.
Savaşlar, yoksulluk, adaletsizlik, muktedirlere sonsuz baskı, yalan, talan düzeni kurmak için en çok da ahlaki ve vicdani çürüme için muazzam vahalar yaratır. Bir veba gibi bütün topluma bulaşır savaşın yarattığı ahlaki ve vicdani çürüme. Bu ülke tarihinin hiçbir döneminde savaşsız bir dönemi yaşamamıştır. Her muktedir, iktidarını sürdürebilmek, talan düzeni kurabilmek için ruhlara dini, mezhebi, ırki fanatizmi üfleyecek düzenekleri geliştirmiş, savaşacak bir düşman yaratmış, icat etmiş ve bu düşmana her türlü zulmü reva görecek ve toplumu bu düzene ortak edecek, bu zulme rıza gösterecek ahlaki ve vicdani çürüme iklimini egemen kılmıştır. Bu toplumda egemen kimliğin dışında bırakılan, kalan hiçbir kimlik gün yüzü görmemiş, her türlü ölümün, zulmün, işkencenin muhatabı olmuştur.
En az bir asırdır iktidar olabilmek, toplumun ruhunu, ahlakını ve vicdanını zehirlemenin iklimini yaratmak için Kürtleri düşman kılmak etkili bir aparat olarak kullanılmaktadır. Kürtlere karşı yürütülen savaş, bu ülkedeki tüm yoksulluğun, açlığın, eşitsizliğin, adaletsizliğin ana kaynağıdır. Ancak zihinler, gönüller öyle zehirlenmiştir ki aç ve yoksul bir Türk buna sebep olarak elindekini çalan, zorla alan iktidarı değil aç ve yoksul olan Kürt’ü bunun müsebbibi olarak kodlamaktadır. Kürt’e karşı yapılan her savaşın kendi açlık ve yoksulluğunu arttırdığını, Kürt’ü sahiplenmenin, onunla eşit ve adil ortak bir yaşam kurmanın, bu yoksulluktan kurtulmanın yegane yolu olduğunu idrak etmenin çok uzağındadır. Düşünün ki gencecik çocuğu öldürülmüş ve oğlunun cenazesini almak için yedi yıldır bekleyen bir babanın kucağına çocuğunun kemikleri bir torba içinde teslim ediliyor. Öldürülmüş olan bir kere daha öldürülüyor. Yas tutma hakkı aşağılanarak ömür boyu sürecek bir ateşin içine atılıyor bir baba. Beklenir ki şöyle desin bu ülkenin Kürt olmayanları: “Hayır, bir ölüye bunu yapamazsın. Ölünün sahiplerine bu cehennemi yaşatamazsın. Ölüye karşı savaş yürütürsen bütün ahlaki, vicdani moral değerlerini yitirirsin. Toplum çürür bu kadar merhametsizlik hakim olursa.” İçinde birazcık merhamet duygusu olan her insan bunu der. Ama vicdanındaki zehirlenme buna engeldir. Ve ne yazık ki Kürt’e yapılan her zulmün destekçisi ya da suskunu oldukça vicdanındaki bu zehir daha da çoğalır.
En azından o ülkenin aydınından, sanatçısından beklersin böyle bir tavrı. Öyle ya bütün dünyada aydınlar, sanatçılar toplumların vicdanı olarak kabul edilirler. Toplumsal çürümenin önündeki bariyerdir onlar. Dönüp muktedire “yapmayın, bu zülümdür, bu ayıptır, bu günahtır” derler. Dönüp topluma “buna sessiz kalamazsın, buna itiraz edeceksin, yoksa bu zehir seni öldürür; sessiz kalırsan bu ayıptır, günahtır, vebaldir” der. Ama demez. Bu ülkenin işçisi, emekçisi, yoksulu, aç olanı, eşitsiz olanı, her gün sürüneni, her türlü hastalığın pençesinde hastane kapılarında sürüneni, çalışmaktan bitap düşüp karnını doyuramadığı çocuğunun başını okşayacak zamanı olmayanı ne kadar ahlaki, vicdani çürüme yaşıyorsa ve bunu yaşadığını bilmiyorsa bu ülkenin aydını, sanatçısı, entelektüeli de aynı çürüme ile maluldür. Ama bir farkla, çürüdüğünü, zehirlendiğini bile bile destek olmaktadır zulme. Yahut rıza göstermektedir. Yoksa insan onurunun, bir torba kemiğe dönüştürülmesi karşısında kıyameti koparmaz mıydı kendine aydın sanatçı diyen biri.