Giresun’da, DOKAP tarafından finanse edilen ‘topraksız tarım’ uygulaması başlatıldı. DOKAP’ın bu desteği nihai hedef olarak tarımın ‘fabrikalara’ taşınması olarak değerlendiriliyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Giresun İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nce yürütülen, ‘Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’ (DOKAP) tarafından finanse edilen Giresun İli Kırsal Gelir Kaynaklarının Çeşitlendirilmesi Projesi kapsamında Bulancak ile Tirebolu ilçelerinde 320 metrekare büyüklüğünde 2 sera kuruldu. İl Tarım ve Orman Müdürü Muhammet Angın, yaptığı yazılı açıklamada, topraksız tarım çilek üretiminin, topraklı üretime göre birçok avantajının olduğunu iddia etti.
Pazar değeri artar!
Birim alana yaklaşık 3-4 kat daha fazla fide dikilebileceği iddiasında bulunan Angın, “Böylece birim alandan alınan verim miktarı maksimum seviyelere ulaşır. İşçilik daha kolaydır, bu nedenle işçilik maliyeti en aza iner. Su ve gübre sarfiyatında önemli tasarruf sağlar, tarımsal ilaç kullanımı azalır. Bitkiler kontrollü bir şekilde beslenir, çiçeklenme ve diğer gelişim evreleri daha kolay kontrol edilebilir. Erken hasat sayesinde ürünün pazar değeri de artar” dedi.
Modern tarım!
Angın, Giresun’da modern tarım tekniklerinin kullanımını yaygınlaştırmayı ve çiftçileri bu yeni tekniklerle buluşturarak daha bol ve kaliteli ürün üretimini sağlamayı amaçladıklarını belirterek, “Bu seralarda yetiştirme ortamı olarak Hindistan cevizi kabuğu kullanılmış, yetiştiricilik sistemi katlı sistem şeklinde planlanmıştır. Sera içerisinde gübreleme, sulama ve havalandırma otomasyonlarının kurulumları teknik elemanlarımız kontrolünde yapılmıştır” ifadelerini kullandı.
Tarım fabrikaya taşınıyor!
Topraksız üretimi desteklemelerinin ikinci nedeni ise bu üretim sürecinin bir buzdolabı veya otomobil üreten fabrikalar gibi sermaye yoğun olmasıdır. Kapitalizm, üretim süreçlerinin tamamını sermaye inisiyatifinde sürdürmek ister ve tarım da bunun bir parçası. Kirletilme sürecine girmiş toprağı koruyup yaşatmak yerine onu kirletmeyi tercih edip tarımsal üretim sürecini ‘fabrikalara’ taşıyıp sermaye birikimini büyüterek tarımın fabrikalarda sürdürülmesini hedefliyor. Bu durumu destekleyenler ise tohum ve gübre ile birlikte tarımsal ilaç tekelleri oluyor. Bitkilerin topraktan beslendiği tüm mineralleri suni yolla üretip topraksız tarımdaki yeni girdileri ortaya çıkarıp büyümeye ve kazanmaya devam etmek önemli hedefleridir.
Toprak canlı bir varlıktır
İnsanların yaşamak için ihtiyacı olan ve topraktan yetişen bitkiler üzerinden aldığımız her türden mineralleri ve vitaminleri gübre ve ilaç şirketleri eksiksiz olarak karşılayabileceklerini iddia ediyorlar. Diğer yandan anne sütünün yerini tutmaz ibaresiyle sattıkları yapay anne sütünü tek seçenek olarak dayatma planları yapıyorlar. Annelerin kapitalist endüstrinin neden olduğu kirlilik, stres vb. etkilerle çocuklarına yetecek sütü gün geçtikçe kaybettikleri görülüyor. Diğer yandan aynı nedenlerle canlı bir organizma olan ‘toprak ana’ da her geçen gün verimsizleşiyor. Topraklar, dünyadaki biyolojik çeşitliliğin yüzde 25’ine ev sahipliği yapıyor. Bir tutam toprağın dünyada yaşayan insan dahil tüm canlılar gibi canlı bir varlık olduğu bizlere unutturuluyor. Toprak ve diğer canlılar arasında yaşanan simbiyotik ilişkinin yaşamı var ettiği gerçeğini yok etmek ekosisteme vurulacak en büyük darbe olacaktır.
Toprak yok olma sürecinde!
Bir bitki büyüme, çiçeklenme ve meyvelenme döneminde topraktan kökleri aracılığıyla beslenir. Bu beslenme sürecinde topraktan ne ihtiyacı varsa onu yeterli miktarda alır. Toprak bilgedir, ona verdiğimiz her tohuma kucak açar ve onu besler büyütür. Böyle bir döngünün kirletilerek ve imar baskıları nedeniyle yok edilmesine göz yumulup, suyun içinde bitkiyi büyütmek ve ona dışarıdan yapay vitamin ve mineralleri vermekle eşitlemek veya daha iyi tarım diye yutturmaya çalışmak ancak sermayenin aklına gelebilecek bir yalandır. Topraklar artık kirlendi diye bizi toptaksız tarıma alıştırmaya çalışan kapitalizm, toprağı korumayı ise düşünmez bile. Aşırı üretimleri sürdürmek için doğayı topyekûn yok olmaya sürükleyen akıl, toprakları da yok olma sürecine bağlamış durumda.
Ne doğru, ne yanlış?
Önce muassır medeniyet dediler, sonra gelişmiş ülkeler dediler ve bizleri ihraç ettikleri kapitalist kültür ile tanıştırdılar, kafalarımız karıştı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamaz hale geldik ve savrulduk. Bütün bunları derken savrulmamıza neden olan şeyi öncelikle görmeliyiz, aynen kalkınma ajanslarının yaptığı gibi önce işbirlikçiler yarattılar ve onların eliyle hayatımıza girip geleneklerimizden kopuşumuzu ve kişiliksizleştirilmemizi hedeflediler. Kendi doğallığımızda ilerlememizi imkansız hale getirdiler. Onlar verdi, bizler aldık ve doğru sandık.
Kalkınan tek şey sermaye!
Türkiye’de 2006 yılında Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri çerçevesinde kurulmuş olan ‘Kalkınma Ajansları’, sermaye birikim yolunu hızla açan ve kapitalizmin hedeflerini destekleriyle yaşama geçiren özellik taşımaktadır. Bölgesel ihtiyaçlar ve bölgelerin özelliklerine göre planlamalar yaptıklarını söylemeleri bir yanıyla doğru bir şeye işaret etmektedir. Sermayenin bölgeler üzerindeki muradı neyse onu alıp bu murada uygun yine insan emeğinden ve doğadan elde ettikleri birikimlerle teşvikler ve hibeler düzenlemektedirler. Sermayenin, insanların ve doğanın kanını son damlasına kadar emebilmesinin zeminini yaratmak kalkınma ajanslarının temel işlevidir. Kalkınma ajansları eliyle kalkınan tek şey ise sermaye sahipleridir, kapitalizmdir.
Toprak Ana!
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer organizmalar yüz binlerce yıl toprakla birlikte evrimleşti. Bugün toprak yerine topraksız üretimin desteklenmesinin iki nedeni var. İlki, kapitalist endüstrinin her türlü girdisi doğal yaşamın yağmalanması üzerinden tedarik edilmektedir. Bu süreçte hem toprak hem de sular aşırı kirletilmiş durumda ve topraksız üretimin en önemli iddiası bu noktada ortaya çıkmakta. Hem kirletiyor hem de sözde çözüm üretiyor. Aynen küresel ısınmaya neden olan kapitalist endüstrinin kirli üretimlerinin bir sonucuyken bu durumu düzeltmek içinse alternatif enerji sistemlerini önerip aşırı üretimlerini kesintisiz sürdürmek istemesi gibi.
Kalkınma ajansları neyi kalkındırıyor?
2006’dan bu yana Türkiye’deki tüm bölgeler hatta bu bölgelerde ayak basılmamış yayla ve mezralara kadar, insan yaşamı ve doğal yaşamın her noktası, kapitalist üretim ilişkileri içine çekilmesindeki en önemli araç ‘Kalkınma Ajansları’ olmuştur. Kapitalizm ortaya çıktığından ve birikim sürecini emperyalizmle taçlandırdığından bu yana dillerden düşürülmeyen tek şey kalkınma vurgusudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana ‘muassır medeniyetler seviyesi’ hedef olarak tutturulmuş ve kalkınma merkezli politikalarla emek ve doğa sömürüsü günümüze kadar artarak süregelmiştir.