Elimizdeki mevcut Türkçe sözlüklere baktığımızda Kayyum/Kayyım uygulaması şöyle tanımlanıyor: “Kayyım veya kayyum, yasalarla belirlenen bazı durumlarda, başkasına ait bir işi görmek veya bir malı idare etmek için tayin edilen kimse. Arapça kama (durmak) kökünden gelir ve kıyam (yerine geçmek, yürütmek) kelimesinden türemiştir. Kayyım olarak atanan kişi “kamu görevlisi” sayılır. Kayyım, genellikle ilgili yerleşim biriminin en yüksek mal memurudur. Bu nedenle genellikle illerde defterdar, ilçelerde ise mal müdürü kayyım görevlerini yürütür. Kayyımlık ile ilgili şikayet ve başvurular varsa kayyım müdürlüklerine, yoksa mal müdürlüklerine veya defterdarlıklara yapılır.”
Sözcük veya kavramlar bir zihniyeti içinde barıştırır. Kelimeler, kavramlar bir hakikati ortaya çıkarmanın aracı olabildikleri gibi gerçeğin üstünü örtmenin, gizlemenin aracı haline de gelebilirler. Kavramın, kuramın, kelimenin anlamı, kullanımı, amacı, bir sistemin dayandığı bilgi yapılanmaları ile orantılıdır. Bu bilgi yapılanmalarını paradigma olarak tanımlarız. Yani söylediğiniz söz, kullandığınız kavram ya da söze yüklediğiniz anlam, uygulama, yaptırım hangi ideolojiye hizmet ettiğinizin göstergesidir. Bu yönüyle sözlükler, hangi ideolojinin kelimeye, kavrama nasıl mana verdiğinin en somut ifadesidir.
Kayyum/Kayyım kelimesinin, devlet eksenli ve “teklik” üzerinde kendini inşa eden ve “Türklük Sözleşmesini” esas alan siyaset anlayışında “malı yönetmek” anlamına geldiğini sözlükler yazar. “Başkasına ait bir işi idare etmek”, “mal memurunu” görevlendirmek gibi tanımından yola çıkarsak, işin ucunda “şirket, para, mal, eşyanın yönetimi” ayan – beyan ortadadır.
Söz konusu toplum eksenli demokratik siyaset anlayışını inşa etmeye çalışan Kürtler olunca kayyım ne anlama gelir? Daha çok “şirket ve mal” yönetimine yönelik bir idari uygulama olan kayyım uygulaması ile Kürtleri “mal” ve belediyeleri “şirket” olarak mı görüyor! Kürt halkı politik bir halktır. Toplumun yaşamıyla ilgili tartışması, kararlar alması, düzenlemesi o toplumun politik özelliğidir. Sürekli kayyım uygulaması ya da tehdidi Kürtlerin ahlaki – politik toplum özelliklerine yönelik bir darbedir.
Politik durumun nasıl olması, tartışmanın yöntemi, kararları alma şekli, davranışı, kapsayıcılığı, edep – erkanı, ikrar ve rızalık esası, toplumun ahlakiliğini gösterir. Kürtlerin “demokratik yerel yönetimler” anlayışında; planlama, kararlaşma ve uygulamada özgür iradenin yansıması esastır. İkrar ve rızalık üzerine kurulu bir siyaset anlayışı orta yerde durmaktadır. Gören gözlere aşk olsun! Uygulamada eksiklikler olsa da “birey, toplum ve doğanın holistik ve simbiyotik ilişkisi” esas alınmaktadır. Yani kararlaşmada ortaklık (toplumsal rızalık) yakalanırsa uygulama komün olur. Uygulama komün olduğunda her birey özne durumuna gelir. Kayyım rejimi, Kürtlerin özne olma mücadelesini engellemeye yönelik bir toplumsal mühendislik projesidir. Çünkü özne olmadan özgürlüğün olmayacağını biliyorlar.
Özü itibariyle bürokrasiye, güvenliğe, yasaya dayanan, tekçilik üzerine kurulu, iktidar olgusuyla bağlantılı olarak sürekli tahakküm uygulayan, eril bir zihniyet söz konusudur. Bu zihniyetin kayyım uygulaması ahlakî – politik kimliğin aşındırılmasına yönelik bir siyaset anlayışıdır. Kayyımın asıl amacı: kendi toplumsal doğasındaki erki düzenlemeye ve denetlemeye, toplumun sürekliliğini sağlamaya yönelik zihniyete karşı; kendini iktidar olarak “doğallaştıran”, toplumsal beyni dağıtmaya yönelik bir egemen siyaset anlayışı söz konusudur. Bu bakımdan söz konusu uygulama, toplumu baştan çıkarma uygulamasıdır. Kayyımın sözlük anlamında dile getirilen “başkasına ait işi görmek” tespitinde dile getirilen başkası “Kürtler”dir. “İş görmek, malı idare etmek” tanımı da “belediye”ye yöneliktir. Şirket yönetirken “kimliği aşındırma, toplumsal beyni dağıtma, düşürme” hedeflenmektedir!
Kayyım uygulaması, toplumun varlığının, birliğinin, dirliğinin iktidarcı bir anlayışla dizayn edilmesi sistemidir. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, sanat – estetik, psikolojik… vb alanlarda toplumun iktidarcı zihniyete göre, “efendinin isteğine göre” dizayn edilmesi, toplumsallığın “hiçleştirilmesi” söz konusudur. “Toplum en iyi nasıl denetlenir ve iktidarın çıkarına hizmet ettirilir” anlayışı öne çıkarılır.
Ortak iyilik, toplumsal rızalıkla karşılık bulur. İktidarcı, tekçi, cinsiyetçi, dinci nahak anlayış toplumun varoluş tarzı olan demokratik siyaset alanını kuşatır, komünalitesini dağıtır, toplumu öz değerlerinden uzaklaştırır. İmparatorluklar döneminden başlayarak günümüze kadar Alevi toplumu kayyım yönetimi ile öz değerlerinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. En bilinen örnekleri Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı’na Balım Sultan’ın 1501 yılında Postnişin olarak atanmasıdır. Aynı uygulamanın günümüzdeki karşılığı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Başkanlığı kurumudur. Her iki uygulamada hedeflenen Kızılbaş – Alevi – Bektaşi inancında i kültürel direniş damarını etkisiz hale getirmek, toplumsal beyin olan dergâhları ve ocakları, pirleri dağıtmaktır. Pir Sultan Abdal, Alevi toplumuna yönelik yabancı yönetim ve cezalandırma siyasetini “Siyaset günleri gelip çatmadan /Açılın kapılar şaha gidelim” sözleriyle dile getirmiştir. Pir Sultan Abdal’ın ifade ettiği “siyaset günleri” devletçi siyaset anlayışıdır. Bu anlayışta; cezalandırmak, idam, etkisiz hale getirmek, yönetmek, terbiye etmek, kontrol altına almak gibi iktidarcı anlayış “siyaset etmek” olarak tanımlanır.
Pir Sultan Abdal’ın dile getirdiği “siyaset etmek” anlayışı kendisini kayyım rejimi ile devriye etmektedir. Kayyım rejimi ile Kürde ve Aleviye ait olan ne varsa ki buna sembolik alanın hepsi dahildir, kapsamlı, planlı bir saldırı altındadır. Bu mana ile sadece belediyenin işleyişi değil, mekanın, sembol ve simgelerin tümü asimilasyona tabi tutulmaktadır. Belediye meclisi kararıyla inşa edilen sosyal, kültürel, sanatsal faaliyet yürüten kurumların kapatılması ya da asimilasyon merkezi haline getirilmesi, çok dilli tabelaların kaldırılması, kadınların kurdukları atölyelerin yok edilmesi, tarihsel ve kültürel hafızayı hatırlatan park, bahçe, sanat merkezleri, sokak, cadde varsa hepsinin isminin değiştirilmesi durumu söz konusudur. Bu siyaset anlayışı ile kolektif bir hafıza yitimi kurgusu hedeflenmektedir. Toplumun kolektif hafızasının yitimi demek, gelecek yitimi demektir.
Yıllardır kayyum atanan yerleşkelerde her seçim yapıldığında halkın iradesi güçlenerek kendisine ait olanı geri almıştır. Kendisine ait olanı almak, kendi farkına varmaktır. Bu farkındalık kendini bilmeyi getirir. Kendini bilmek özgürlük arayışında özne olmaktır.
Kayyım rejimi, kadın kemaleti ile gelişen değerlere el koyma anlayışıdır. Birlikte karar alma, uygulama, eril zihniyeti mahkum etme, demokratik, barışçıl çözümler üretme, ahlaki – politik değerlerle yapılan siyasetin yaşam bulmasını, eş başkanlık sistemini etkisiz hale getirme uygulamasıdır. Mevcut belediyelerde, kadınlar yaşamlarını dair karar süreçlerine doğrudan katılacak güçte ve bilinçteler. Kadın atölyeleri, kadın sığınma evleri, kadın kooperatifleri, kadın sanat merkezleri, eş başkanlık, eşit temsiliyet sistemi, karar süreçlerine doğrudan katılım demek, örgütlü iradenin demokratik siyasetin kurumlaşması demektir. Bu kurumlaşma egemen erkek zihniyetini korkutmaktadır.