Giderek daha fazla 3. Dünya ve nükleer savaş tehlikesinden bahsedilmeye başlandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan söz edince daha çok savaşa dikkat çekme, tehlikelerinden söz edilir oldu. Savaş, tehlikeleri ve yaratacağı olası sonuçları önemlidir elbette. Ancak hem nükleer savaş tehlikesi (İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte) hep vardı hem de 3. Dünya savaşı Reel Sosyalist sistemin çözülüp dağılmasıyla fiilen yaşanmaya başladı ve devam etmektedir.
Hiroşima ve Nagazaki hiç unutulmamalıdır. Yine öldürücü gazların 1938’de Dersim’de kullanıldığı biliniyor. 16 Mart 1988 tarihinde kullanılan gazla Halepçe’de beş bini aşkın Kürt katledildi. Daha değişik örnekler de verilebilir. Özcesi kitlesel kırım silahları ilk kez insanlığın gündemine girmedi. Şimdi olsa olsa söz konusu silahlara daha da öldürücü düzey kazandırılmıştır.
Sanki yeni ortaya çıkmış, bir şey keşfedilmiş gibi gündemleştirmenin değişik konjonktürel menfaatleri de olabilmektedir. Buna da dikkat etmek lazımdır. Özgürlük ve demokrasi güçlerinin asıl yönelimleri egemen, faşist ve ırkçı devletli çevrelerin yaratmış oldukları gündemin peşine takılma olmamalıdır. Kendi gündemlerini takip etme ve egemenleri de kendi gündemleri içine çekmeyi başarabildikleri oranda doğru bir hatta yürüme güçlenebilir.
Savaş devletlerin kendi aralarındaki çatışmalara verilen isim olarak bakılırsa özde bir saptırma kaçınılmaz olur. Savaşın asıl karakterini belirleyen devletçi uygarlık güçleriyle demokratik uygarlık güçleri arasındaki çatışmalar olarak bakmak meselenin içeriğini oluşturur. Devletçi egemenlik, baskı ve sömürüyü azamileştirmek için demokratik uygarlık güçlerini oluşturan, en genel anlamda emekçileri biat ettir-meye ve sömürüye açma halidir. Sömürgecilik ve kadını köleleştirmeyi de bu bağlam içinde ele almak meseleye daha doğru yaklaşım olabilir. Bu süreç simgesel olarak beş bin yıllık bir tarihi oluşturur. İçinde bulunduğumuz zaman; 3. Dünya Savaşı’nın daima derinleştiği, yaygınlık kazanacağı gerçeği olmaktadır.
PKK Lideri Öcalan onlarca yıldır 3. Dünya Savaşı’na dikkat çekiyor, kapsamlı çözüm önerileri yapıyor ve ezilenler, halklar için çıkış yolu gösteriyor. Merak edenler, gerçekten sorunu doğru anlamak ve tutum geliştirmek isteyenler Öcalan’ın Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun (DUM) ciltlerine bakarlar.
3. Dünya Savaşı’na yeni tanı konulmuş gibi heyecana kapılmaya gerek yoktur. Başta Kürt halkı olmak üzere halkalar 3. Dünya Savaşı’nın karakterini ve çıkışını çok önce de bilme sürecine girdiler, bu doğrultuda çözüm yönelimindedirler. Bu savaşın temel karakteri öncekiler gibi birkaç yıl içinde sonuçlanan değil, sınıflı uygarlığın son temsilcisi olan kapitalist modernitenin aşılması ve yerine demokratik uygarlığın inşasıyla gerçekleşmesi olmaktadır. Bu da birleşik halkların örgütlü güçleriyle gerçekleşecek bir hakikattir.
Kapitalizm sistemsel çürüme içinde, çözüm yeteneğini kaybetmiş. Ancak başta nükleer olmak üzere teknolojik gücüyle yaşamaya çalışmaktadır. Ancak toplumların birleşik kudreti karşısında fazla şansı kalmamıştır. Ancak pes etmez, sömürmek için her yolu deniyor, deneyecektir.
Hal böyle olunca savaşın yayılması, derinleşmesi kaçınılmaz olmaktadır. Ukrayna-Rusya savaşı etrafında süren hükümranlık yönelimi içinde nükleer savaş tehdidini her zaman barındırır. Putin batıyı bununla tehdit ediyor. Kullanılabilir mi hala zayıfta olsa gündemdedir. ABD’de de bundan geri kalmaz. Velhasıl nükleer savaş tehdidi halkların tepesinde sallandırılıyor. Teslim almanın en iyi yolu olarak değerlendiriliyor.
Yine İsrail’in savaşı yayma yönelimi, Lübnan’a saldırma yaklaşımı 3. Dünya Savaşı’nın daha geniş alanlarda derinleşme ve kapsamını genişletir. Bütün bunlar ezilenler için yeni fırsat ve riskler anlamına geliyor. Yani umut hep vardır. Yeter ki demokrasi ve özgürlüğün yüceliğine inanma ve emek verme olmalıdır.
Korkuyla köleleştirme egemenlerin bildiği en iyi yoldur. Ancak halklarda buna karşı hep direnmişlerdir, direnmeye de devam etmektedirler. Ho Chi Minh (Vietnam devrim lideri), mealen “Bir halk ne kadar güçsüz olursa olsun devrim yapmaya karar vermişse hiçbir emperyalist güç onu yenemez” demektedir.
Buradan hareketle halkların birleşik gücü özgürlük ve demokratik yaşam inşasına karar vermişse hiçbir yerel ve küresel emperyalist güç onu yenemez ve zafer gerçekleşir. Günümüzde küresel ve bölgesel saldırılara karşı toplumların birleşik güçlerini inşa ve pratikleşmek ile aşılabilir.