Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen İtalyan şair, dil bilimci ve müzisyen Francesco Benozzo, gazetemize konuştu. Benozzo’ya göre koronavirüs ile topluma boyun eğdirme provası yapılıyor ve her şey totaliter bir anlayışla yönetiliyor
Orsola Casagrande
Francesco Benozzo İtalyan bir şair, dil bilimci ve müzisyen. 2015 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen Benozzo, birkaç yüz yayının yazarı, 3 uluslararası derginin direktörü, uluslararası araştırma grubunun bilim komitesi üyesi ve Bologna Üniversitesi Edebiyat ve Kültürel Çalışmalar Doktora Koordinatörü. Koronavirüs pandemisi söz konusu olduğunda muhalif bir ses oldu ve pozisyonu akademik dünyada tartışmalara yol açtı.
- İzoleyken zamanınızı nasıl geçiyorsunuz?
İmtiyazlı bir insan olarak, çoğu insanın aksine bir maaşa ya da dağda izbe bir yerde yaşamaya bel bağlayabilirim. Tüm öğretmenler gibi ben de uzaktan ders vermeyi seviyorum, mezuniyet ile doktora dersleri vermeye devam ediyorum, öğrencilerime sınav yapıyorum. Ve ayrıca yeni bir şiir üzerinde çalışıyorum.
- Koronavirüs salgınına ilişkin açıklamalarınız bazı sert reaksiyonlara yol açtı. Mevcut krizi nasıl okudunuz?
Salgının ilan edildiği ilk saatlerden beri bunu düşünüyor ve söylüyorum: Scientocentric bir gerçeklik görüntüsüne dayalı topluma boyun eğdirme provasıyla karşı karşıyayız. Bir bilim insanı olarak yardım edemem fakat her şeyin çağdaş dünyanın yeni dini tarafından yönetildiğinden söz edebilirim. Sözde bilim tarafından temsil edilen tek tanrılı, anti-mantıksal totaliter, ve gerici bir din.
Eğitim ve öğretim yıllarımda büyük ustalardan bilimin her şeyden önce bir anlatım olduğunu, mümkün olduğunca makul bir anlatım olduğunu ve çeşitli disiplinlerdeki ilerlemenin diyalog, çürütme ve tartışmalar sayesinde yapıldığını öğrendim. Bilimi bir meslek olarak uygulayan bu kişiler, bu mesleğin özünde gerçekten (tüm gerçeklerden) şüphe etme sanatından meydana geldiğinin oldukça farkındalar. Fakat, burada tek gerçeğin taşıyıcısı olduğuna inanan (daha doğrusu taklit eden) ‘tek ses’ bilimine şahitlik ediyoruz.
- Biraz daha spesifik olabilir misiniz: Tıp bilimi hakkında konuşurken kime atıfta bulunuyorsunuz?
Elbette servis doktorları hakkında değil, salon ya da güç odaları virologları dediklerim hakkında konuşuyorum. Ön safhadaki doktor, hemşire ve gönüllülere gelince, onlar ölüm ve hastalıkla yapılan bu savaşın ilk kurbanları ve kahramandan daha fazlasılar. Siperlerde savaşıyorlar. Fakat bu bizi onların neden önde olduklarına ilişkin uzağa götürmemeli. Demek istediğim kahraman doktor eşittir adil savaş denklemi işe yaramaz. Bana öyle geliyor ki bazı medikal kuruluşlar, kendilerine kahraman etiketini veren merkezi güce karşı isyan ediyorlar.
- Yani bir sistemin kurbanları mı?
Evet. İtalya’nın durumuna bakarsak, bunun altını çizmeliyiz: özellikle agresif bir virüs sağlık sistemimizi dize getirdi, çünkü bu ülkede 60 milyondan fazla insan için sadece 5 bin yoğun bakım yatağımız var. Doktorlar bunun için siperdeler, yüksek enfeksiyon sayıları için değil. Onlar hastane servisleri yerine siperdeler, bu durum koronavirüs salgınından önce zaten biliniyordu.
- Şüphesiz sağlık sistemi ya da daha ziyade sistemin dağılması problemin büyük bir parçası. Ve bu dağılmanın sorumluları var.
Kesinlikle. Dürüst olalım: 2020 yılında, 60 milyon nüfuslu bir ülkede en az 60 bin yoğun bakım yatağı olmalı. Bunun dışındaki her şey yalan. Ama elbette onlar bu yalanları başka herhangi bir şeye dönüştürmek zorundalar. Ve işte elimizde aşırı kalabalık hastane odaları, tükenmiş doktor ve hemşireler, tabi ölmemişseler, hastane dışında sıralanmış ya da Hollywood benzeri sahnelerle askeri araçlarla uzağa götürülen çiçeksiz tabutlar. Ve tüm bunlara polis devriye gezerken, sivil savunma insanlara kendilerini evlerinde korumalarını söylerken oluyor. Elbette bizi hasta eden yüzlerce diğer virüs gibi koronavirüs de birçok kişinin ölümüne neden olacak. Şimdi insanlar bu ölümlerin sayısını ezbere biliyorlar, çünkü bu rakamlar her gün saat 18:00’da geliyor. Bu rakamların aslında nasıl hesaplandığını anlamaya çalışacağımız zamanlar elbette gelecek.
Sağlık sistemi için az, silahlar için çok fazla yatırım…
Bunu çok fazla anlamıyorum, ancak bildiğim şu ki, bu buhran günlerinde bile, İtalya Başbakanı resmi TV kanallarında endişeli ve solgun görünürken, İtalyan hükümeti her gün askeri harcamalara 70 milyon euro harcıyor (bir ayda iki milyar euro). Tek bir günün askeri harcamaları ile donanımlı altı yeni hastane inşa edilebilir ya da 25.000 solunum cihazı satın alınabilir.
- Peki gelecekten ne bekleniyor?
Koronavirüsün çok fazla insanın yanı sıra özgürlük hakkını ve tüm toplumun (şerefini-itibarını) da öldürdüğüne inanıyorum. Olan şey, kişilerin kendi kaderlerini tayin hakkını engelleyen tek yanlı bir bakış açısını insanlara dayatmaktır. Bu da toplumu, devredilemez haklarının askıya alınmasını normal olarak kabul etmesine neden oluyor.
Çeviri: Mehmet İnanç