Türkiye, adı yerel ama tartışmaları genel bir seçim sürecini yaşamaktadır. Belediye başkan/eş başkan adayları kentlerin sorunlarına dair çözüm önerilerini tartışmak yerine birbirlerine laf yetiştirmekle meşguller. Cumhuriyet döneminin en derin ekonomik ve sosyal krizinin yaşandığı bu süreçte kimse halkın dertleriyle dertlenmiyor. Deprem ülkesi olunmasına rağmen depreme gerekli tedbirler almak yerine yeni yapılaşma alanları ve inşa edilen yapıların bile depreme uygun olunmadığı 6 Şubat 2023 depreminde görüldü. Gençler gelecek ve iktidar kaynaklı güvenlik kaygıları nedenleriyle legal veya illegal yollarla başka diyarlarla gelecek arayışına düşüyorlar. İnsanlar hastane kapılarında beklemiyorlar ama internet başlarında aylarca tedavi olmak için doktor randevusu için nöbet tutuyorlar. Emekliler mutlak yoksulluk içindeler. Baskıcı ve otoriter rejim nedeniyle ağzını açanlar soruşturma ve ceza tehditleriyle sindirilmekte. Muhalif siyasetçiler, aydınlar, gazeteciler ve kadınların ömürleri cezaevlerinde geçmekte, cezaevlerinde hasta mahpuslar toplumun gözü önünde deyim yerindeyse siyasi cinayetlerle yaşamlarını yitirmektedirler. Hukuk yok, demokrasi yok, adalet yok, aş yok, iş yok, güvenli yapılar yok, sağlık yok, eğitim yok. Ne var; işsizlik var, mutlak yoksulluk var, kutuplaşma var, çatışma var, kadın cinayetleri var.
Peki yerel seçime giden iktidar ve muhalefet partileri ne yapıyorlar? Toplumun yukarıda sayılan sorunlarına çözüm önerileri sunuyorlar mı? Mevcut belediye başkanları depreme gerekli tedbirler almışlar mı? Kent yoksulluğu için soysal politikaları uyguladılar mı? İstihdam politikaları hayata geçirdiler mi? Toplumun çoğulculuğuna denk düşen çok kimlikli yaşam için politikalar ürettiler mi? Gençlerin gelecek kaygısını giderecek eğitim, gençlik ve istihdam politikalarını ürettiler mi? Kadının toplumda özne olma iradesinin önündeki engelleri kaldırmak için ne gibi çalışmalar oldu? Demokrasinin en önemli aracı olan sandıktan çıkacak olan halk iradesinin gaspı olan kayyumlara karşı demokratik tutumları oldu mu, ya da olası kayyum politikalarına karşı tutumları neler olacak? Çalışanların %38,4’nün asgari ücretle çalıştığı ve 15.851.244 emeklinin olduğu ülkede mutlak yoksulluk yaşanırken, mutlak yoksulluk politikalarına çözüm önerileri nelerdir? Bu konuda iktidardan veya muhalefetten çözüm önerileri duyan var mı? Maalesef bu alanlarda tatmin edici bir cevapları yok.
Ne yapıyorlar peki bunlar? Her iki blokun da Türkiye toplumuna vereceği bir şeyleri kalmamıştır. Deniz bitmiş, kara görünmüştür onlar için. Toplumun halini görmemek için havaya ıslık çalıyorlar ve birbirlerine laf yetiştirmeye çalışıyorlar. Ülkenin yürütmesinin başı da ülkedeki sorunlara çözüm bulmak yerine o da yerel seçimlerin laf kalabalıklarına başını gömmeye çalışmaktadır. Başta emekliler olmak üzere mutlak yoksulluğa çözüm bulmak yerine emekliler üzerinden birbirlerine laf yetiştirme yarışındalar. DEM Parti dışındaki partiler bazı konularda koltuk kavgasına girişmişler de kayyum, çok kimlikli yaşam gibi kolektif haklar konusunda da hem fikir oldukları görülmektedir. Blokların tutumlarının nedeni, gerekli tedbirlerinin alınmaması nedeniyle topluma karşı işledikleri toplumsal suçları örtmek ve böylelikle iktidarlarını sürdürmek içindir.
Ama halkın nefes alacak hali kalmamıştır. Tıpkı 25 Mayıs 2020’de ABD’nin Minneapolis kentinde polis memuru Derek Chauvin’in George Floyd’un boğazına dizini bastırdığında Floyd’un ‘nefes alamıyorum’ çağrısı duyulmadığı gibi bugün ülke genelinde AKP iktidarının yerellerde ise AKP bürokratları ile rantçı, iktidarcı yerel yöneticiler/belediye başkanları halkın boğazına dizlerini dayamışlar. Halkın nefes alamama halini de duymuyorlar, görmüyorlar.
Ancak halk için gelinen nokta bıçağın kemiğe dayandığı noktadır. Halkın derdi ile dertlenmeyen halkı görmeyeni halk da görmeyecektir. Bu açıdan Türkiye’nin batı kentlerinde yerel yaşamda ve genel politikalarında toplumcu, ekolojik, eş ve ortak yaşamı içeren çok kimlikli kentleri inşa etme politikaları olan DEM Parti öne çıkacaktır. Geriye kalan bütün adaylar ideolojik ve motivasyon olarak birbirlerinin tekrarı ve kopyasıdır. Bakmayın günlük yaşamlarının farklı olduklarına.
Ancak DEM Partisi’nin Kürdistan’daki eş başkan adaylarının söylemleri de yetersiz kalmaktadır. DEM Partisi’nin Kürdistan’daki eş başkan adaylarının ‘kayyumları Ankara’ya göndereceğiz’, ‘bizim olanı almaya geldik’ ve genel politik söylemleri dışında kentlerin sorunlarının tespitine ve bu sorunların çözümüne ilişkin projeleri dile getirmedikleri görülmekte. Çünkü her belediye aynı zamanda yerel iktidardır. Yerel iktidarlar halkın istihdam, yoksulluk, sağlık, eğitim, gençlik ve kadın politikalarını üretmek ve pratiğe geçirmekle yükümlüdürler. Depremlere dayanıklı güvenli kentleri inşa etmek, doğanın korunduğu ekolojik kentler, kent barışını sağlayacak çok kimlikli kentler pratikleştirmekle yükümlüdürler yerel iktidarlar/belediyeler. Ancak DEM Partisi’nin adayları bu konuda var olan projelerini bile topluma aktarmamaktadırlar.
Bu köşede 17 Ocak 2024’de; “‘Kayyumları göndereceğiz’ tutumu ve söylemi kıymetli ancak halkın ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli değildir. Şimdi sıra çok kimlikli, çok dilli, çok kültürlü bir yaşamı inşa ederken; yoksulluğa çare olacak istihdam, emek ve üretim politikalarını, kadının toplumsal özne olacağı, gençliğin gelecek kaygısının giderileceği; engelsiz, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü projeleri üretme, halka anlatma ve inşa etme zamanıdır” demiştik.
Son olarak; birbirinin aynısı ve kopyası olan bloklar, halkın boğazından dizinizin çekin, halkın nefesini kesmeyin artık. DEM Parti’nin Kürdistan adayları da sadece ‘kayyumları göndereceğiz’ söylemlerinden ibaret olmayan politikalarınızı toplumla paylaşın ki yarın sizin yaptıklarınızın hesap verilebilirliğini sağlayacak şeffaf yönetimler için toplumla sözleşebilesiniz.