Toplum mühendisliği, sosyolojik olarak toplumu dönüştürme, siyasi olarak da toplumu yönlendirme olarak tanımlanabilinir. Toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihsel yapısında değişiklik yapmak; toplumun tepkisini, nefretini, bireysel ve kolektif taleplerini yönlendirmek, kontrol altında tutmak, paralize etmektir. Otoriter yönetimler de popülizm ve toplum mühendislikleriyle toplumun rızasını alır ve toplumu yönetirler. Hitler, Thatcher, Baas rejimleri popülizmle toplum mühendisliğini yapıp toplumu yöneten 20. yy rejimleri olarak akla gelmektedir. 21. yüzyılda da popülizmle toplum mühendisliğini yapan otoriter liderler öne çıkıyor. Vladimir Putin, Viktor Orban, İran ve İsrail rejimleri de 21. yy.’ın akla ilk gelen otoriter popülist liderleri ve rejimleridir. Erdoğan iktidarı ve Türkiye’nin tekçi rejimi de 21. yy. önemli popülist toplum mühendisliği ile iktidarını koruyan otoriter rejimlerdendir.
Toplum mühendisliğiyle toplumu yönlendirip yönetenlerin sihirli kavramları vardır. ‘İç düşmanlar’, ‘dış mihraklar’, ‘tek millet’, ‘ülkenin bekası’, ‘teröristler, kokteyl terör örgütleri’ ‘ahlak’, ‘din elden gidiyor’ gibi sihirli kavramlar popülist otoriter liderlerin başvurduğu kavramlardır. Bazen de ‘normalleşme’, ‘kardeşlik’, ‘barış’, ‘demokrasi’, ‘hukuk’, ‘din kardeşliği’ gibi hamasetler de toplum mühendisi popülist otoriter liderlerin kullandığı sihirli kavramlardır.
Erdoğan iktidarın ilk döneminde içerde askeri vesayete karşı kendini korumak için daha çok demokrasi ve hukuk söylemleri ve örgütlenme hakkının öne çıktığı söylemlerde bulundu. AB ülkelerini gezdi. AB’ye güvenceler verdi. Liberal hukukta ve liberal demokraside askeri vesayete göre kısmen iyileştirmeler yaptı. Kürtlerin hak mücadelesini anlayan yaklaşımlar içinde oldu. Kürt sorununu sahiplendi, devletin hata yaptığını söyledi. ‘Baldıran zehri’ de olsa Kürt sorununu çözeceğini ifade etti. Bir yandan da liberal ekonomik politikalar ve özelleştirmelerle suni ekonomik ferahlıklar sağlamaya çalıştı. Erdoğan, Ergenekon adlı askeri çetede somutlaşan askeri vesayeti ortağı olan Gülen hareketi ile birlikte yendi. Ancak burada şunu ifade etmek gerekir ki Ergenekon çetesinin Kürt coğrafyasındaki hiçbir suçu yargılama konusu yapılmadı. Ergenekon çetesi teslim alındıktan sonra Gülen hareketi ve Erdoğan’ın AKP’si arasında iktidar ve rant kavgası başladı. Erdoğan Gülen hareketine karşı bu sefer Ergenekon ile anlaştı. Kürtlerin hak mücadelesini ve çözüm sürecini rafa kaldırdı. Kürt kentlerini yıktı. Kürtlerin kolektif iradesini yok saydı. Kürtlerin siyasetçilerini ve hak mücadelesinin bütün öznelerini rehin aldı, sürgün etti. Kürtlerin irade olarak gördüğü sayın Öcalan’a mutlak iletişimsizlik halini aşacak şekilde tecrit uyguladı. Demokrasiyi bir tren olarak gördüğü için faşizm ve otoriterizm durağında demokrasi treninden indi.
Erdoğan bu dönemde sadece Kürtlere saldırmadı. Aynı zamanda kadınlara, LGBTİ+ bireylere, demokratik inanç kesimlerine ve samimi mütedeyyinlere, laik ve seküler kesimlere, emekçilere saldırdı. Erdoğan’ın bu dönem için sihirli kavramları; devletin bekası, Türk aile yapısı, ahlak, savaş, dış mihraklar kavramları oldu.
Erdoğan’ın politikalarında tutarlılık veya toplumsal ahlak sorunu aranamaz. Erdoğan eylemlerinin nedenlerini açıklamaz, sadece iktidarını korumanın yollarını arar. Erdoğan’ın medyasında da bu tutarsızlık ve ahlaksızlık açıkça görülmektedir. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP, MHP ile ittifakını CHP faşistlerle ittifak yapıyor, MHP’yi faşist, Bahçeli’yi ‘zürriyetsiz’ diye yazı yazanlar, söz kuranlar, şimdi AKP-MHP’nin Cumhur İttifakı’nı övebiliyorlar.
Çünkü Erdoğan açısından politik tutarlılık ile sosyolojik tutarlılık iki farklı olgudur. Türkiye’de siyasal İslâm’a karşı İslam’ı devletin tekelinden çıkaran demokratik inanç temelinde mücadele edebilen bir siyasî çizgi olmadığı için politik tutarlılık AKP’nin ve Erdoğan’ın umurunda değil.
Ancak Erdoğan’ın özellikle Ergenekon ile anlaştığı 2014 MGK’sı ve çözüm sürecini tek taraflı olarak buzdolabına kaldırdığı 2015 yılından bu yana yaptığı bütün baskılara, zorbalıklara, rehin almalara karşı toplum direnç geliştirdi. Kürt halkının Kürt meselesinin demokratik çözüm gücü ve iradesi olarak gördüğü Öcalan üzerindeki tecride ve gayri ahlaki saldırıya karşı 2023’ten itibaren başlattığı kesintisiz özgürlük yürüyüşü ile yerel seçimlerde kayyımları Ankara’ya geri gönderdi. Türkiye toplumu da Erdoğan’ın anti demokratik ve hukukun askıya alındığı uygulamaları nedeniyle toplumun yoksullaşmasına, toplumun sofrasındaki lokmasının sermayeye peşkeş çekilmesine, baskı ve zorbalıklarına karşı 31 Mart yerel seçimlerinde Erdoğan’a dur dedi. 31 Mart 2024 yerel seçimleri Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002’den bu yana ilk defa birinci parti olma özelliğini kaybettiği seçimler oldu. CHP ise uzun yıllar sonra ilk defa seçimlerde birinci parti oldu.
Erdoğan gerek otoriter politikalarının neden olduğu yoksulluğun, partililerin içinde bulunduğu yolsuzlukların, rant paylaşımlarının, seçimleri kaybetmesinin tartışılmasını, gerek CHP’nin uzun yıllar sonra birinci parti olmasının konuşulmasını, gerek Kürtlerin çözüm gücü ve iradesi olarak gördüğü Sayın Öcalan üzerindeki tecridin tartışılmasını istemiyordu. Aynı zamanda başta Kobani davası ve Gezi davası olmak üzere politik davalardaki hukuksuzluklar ve rehin alınan siyasetçiler, aydınların gündemleşmemesi için toplum mühendisliğine girişti.
CHP ve Türkiye toplumu için ‘normalleşme’ ve ‘iç cephe’ kavramlarını kullandı. Böylelikle kendisinin kaybettiğini, CHP’nin kazandığı algısını ortadan kaldırdı ve psikolojik üstünlüğü ile siyasete yön verme inisiyatifini eline aldı. Halkın yoksulluğunun ve açlığının tartışılmasının önüne geçti. DEM Parti ve Kürtlere de bir yandan ‘Öcalan gelsin mecliste konuşsun’ manşetiyle ama manşetin öncesini ve sonrasını tartıştırmadan en üst perdeden konuşması. Bir yandan da Kürtlerin kolektif iradesini tanımayıp kayyımlarla gasplarına devam ettirdi. Kürtlere bir yandan ‘zehirli havuç’ uzattı, bir yandan da sopa ile dövmeye devam etti. Bu politika ile Kürtlerin tecride karşı demokratik zeminde diyalog ve siyasi çözüm taleplerinin toplumsallaşmasının önüne geçmeyi amaçlıyor. Kayyım gasplarının zamana yayılmasının amacı da Kürt hareketini yaratılan gündemlerle meşgul olmasını amaçlamasındadır.
AKP/MHP rejimi toplumsal mühendisliklerle otoriter yönetimlerini diri tutmaya devam ediyorlar. Toplumsal muhalefete ve Kürt siyasi hareketine düşen sadece bu mühendisliklerinin farkında olması değil aynı zamanda bu mühendislikleri boşa çıkarak eylemsellikler geliştirmesidir. Bu da aktüel siyasi gelişmelere refleks vermekle beraber demokratikleşme, hukuksuzluklara karşı mücadele, halkın yoksulluğuna çözüm olacak politikalar üretme ve toplumsal barışı inşa etme gündemlerinden sapmamak. Bir diğeri de sahada olmak ama yan yana omuz omuza olmak.