Demokratik Ulus paradigması halkların gerçek baharını yaşaması için büyük bir imkan. Tecrit bu imkana yönelik bir saldırıdır. Özünde Kürt halkının özgürlük ve barış arayışına bir saldırıdır. Bizlere düşen bu hayasızca saldırıyı boşa çıkarmaktır
Engin Barin
Türkiye hiçbir kronik sorununu çözmeden yüzüncü yılına girdi. Bu sorunların hepsi kurulan cumhuriyetin temelinde yatıyordu. Bir binanın temelinde çimento, demir ne ise cumhuriyetin temeli için de demokrasi odur. Maalesef cumhuriyetin kurucuları demir, çimento çalan bazı müteahhitler gibi cumhuriyetin temeline demokrasiyi koymadılar. Cumhuriyet demokrasi ile tanzim edilmediği için soykırımlar, katliamlar kaçınılmaz olarak bu cumhuriyetin karakteri oldu. Devlet merkezileştikçe özellikle Kurdistan’da sömürgeci karakteri daha da açığa çıktı. Halkların özgürlük arayışı kaçınılmazdı.
Devletin iktidarcı-sömürgeci karakteri ile Kürt halkının özgürlük arayışı arasındaki çelişki yüz yıllık cumhuriyetin temelini sarsmaya devam ediyor. Kürt halkı mücadelesi ve talepleri ile ‘daha fazla’ kan dökülmeden özgürlük kadar barışın da arayışındayken; muhatabında zaman zaman değişimler olsa bile sömürgeci anlayışından hiç taviz vermedi. Bu nedenle adeta İsrail-Filistin denklemine benzeyen Türkiye-Kurdistan ilişkisi cumhuriyetin yüzüncü yılında da bütün toplumsal ekonomik sorunları belirleyen ana neden olarak ortada duruyor.
Sorunun iki yönlü olduğu bu son on yılda daha net açığa çıktı. Kürt halkına statüsüzlük- kültürel soykırım dayatıldıkça bütün Türkiye halkları ekonomik kırım ve toplumsal yozlaşmaya uğruyor. Sokak röportajlarından da hissedilen bu cinnet halinin savaşın faturalarından sadece birinin olduğunu belirtmek doğru neden sonuç ilişkisi kurmak için önemli.
10 yıl önce bu zamanlarda barışın ihtimalinin bile ülkeye inanılmaz olumlu etkileri olmasına rağmen savaşta ısrarın Türkiye Cumhuriyeti’nin mafyatik bir oligarşinin eline düştüğünün kanıtı gibi. Devletler açısından savaşın yozlaştırıcı etkisi tecrübe ile sabittir. Bütün faşist rejimler toplumu yozlaştırır. Türkiye Devleti bu sorunu çözmedikçe, sömürgeci reflekslerini demokratik yöntemlere bırakmadıkça adeta bumerang gibi mafya, uyuşturucu, rant, yolsuzluk gibi toplumu yozlaştıran sonuçlarla yüz yüze kalmaya devam edecektir.
Çözüm Demokratik Ulus
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Gemlik Yürüyüşü aslında sadece Öcalan’a uygulanan ağır tecridin teşhiri değil, aynı zamanda Öcalan şahsında Kürt halkının özgürlük ve çözüm ısrarında net duruşuydu. Dünyaya ve ilgililere Kürt sorununun çözümünde muhatabın Öcalan olduğu bir kez daha net bir şekilde vurgulandı. Tecrit çözüm ilişkisi hiç olmadığı kadar netleşmiş durumda. Tecrit çözümsüzlük ve savaşı ifade ederken, tecridin kırılması çözümü ve onurlu barışın kapısını aralıyor. Peki binlerce sayfalık savunmalarda bütün yönleri ile geliştirilen Demokratik Ulus çözümü yeterince tartışıldı mı? Maalesef demokratik ve yurtsever kamuoyunda bile bu konuda yeterli bir anlama ve anlatma çabası oluşmadı. Yurtsever ve demokratik siyasetin de özellikle seçimlerde ana söylemi demokratik ulus paradigması çerçevesinde şekillenmeli-ydi. Bu anlamda tecride karşı mücadele ederken demokratik ulus paradigmasını her yerde anlatmak bütünlüklü bir yaklaşım olacaktır.
Öcalan’ın önümüze koyduğu Demokratik Ulus paradigmasını kısaca toplumsal grupların kendi öz değer ve kültürlerini koruyarak barış içinde beraber yaşayabilme paradigması olarak özetleyebiliriz. Bir özgürlük ve barış paradigması olarak bu çözümün sadece Kurdistan’da değil özellikle Ortadoğu ve Afrika’da bu sürekli savaş halini bitirecek en etkili reçete olduğu açık ve seçiktir. Demokratik Ulus paradigması halkların gerçek baharını yaşaması için büyük bir imkan. Tecrit bu imkana yönelik bir saldırıdır. Özünde Kürt halkının özgürlük ve barış arayışına bir saldırıdır. Bizlere düşen bu hayasızca saldırıyı boşa çıkarmaktır.