TİP, EMEP ve Halkevleri, üçüncü yolun imkanlarına ve ortak mücadelenin zeminine dair değerlendirmelerde bulundu
İnan Kızılkaya
HDP’nin ‘Demokrasi İttifakı’ deklarasyonundan sonra farklı sol partiler ve kesimler Cumhur ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir seçenek arayışını tartışıyor. TİP, EMEP ve Halkevleri, HDP’nin Demokrasi Deklarasyonu’nu ve üçüncü yolun imkanlarını değerlendirdi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, HDP’nin ‘Demokrasi İttifakı’ olarak nitelendirilen deklarasyonunun mevcut iktidara karşı kararlı bir duruş iradesini sergilemesinin ve kapsayıcılık ile geniş toplumsal kesimlere seslenmesi açısından önem arz ettiğini kaydetti. Baş, “Yalnızca seçimlerle sınırlı olmayan, toplumsal muhalefetin bütün zenginliğiyle kendini siyasi mücadelede ortaya koyabileceği, gerçek adalet, barış, eşitlik, özgürlük ve demokrasi taleplerini üstlenmiş bir güç birliği oluşturulmalıdır” tespitini yaparak, şu değerlendirmede bulundu: “Burada kimlerin yer alabileceği, kimlerin yer alması gerektiği konusunda ise bir test yapmamız gerekiyor. Geçmişin ve bugünün suçlarını, kirlerini ellerinde taşıyanlar önce halka ne biliyorlarsa söylemeli, kendilerini bu kir ve suçtan arındırmalıdır. 7 Haziran-1 Kasım sürecinde yaşananlar, bombalanan kentler, yakılan evler, halklarımıza, emekçilere, gençlere, kadınlara yönelen ağır saldırılarda parmağı bulunanlar, gerçek bir arınma yaşamadan, bunlara ilişkin bir özeleştiri vermeden beyaz bir sayfa açmaları mümkün değildir.”
Yönetim krizi
Türkiye’nin önemli bir kavşakta oluğuna dikkat çeken Baş, “Öncelikle otoriter ve faşizan Saray Rejimi’nin de temelini oluşturan bu yapıdan bir an önce kurtulmamız gerekiyor” dedikten sonra Türkiye’nin ağır bir yönetim kriziyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı: “Yönetmemeyi tercih eden, halkın sorunlarını çözmemeyi tercih eden bu iktidar, yurttaşlarımızı da kendi dertleriyle baş başa bırakmış durumda. Türkiye’nin yönetilmemesinin faturasını da en ağır şekilde halk ödüyor. Yüksek enflasyon, ağır borç yükü bir yanda. Bir yanda da adalet mekanizmasının tamamen çöktüğü, çetelerin, savaş baronlarının borularını öttürdüğü bir tablo. Kavşak demiştim, oradan devam edeyim: Ya bu gidiş daha da otoriter, daha da faşizan şekilde devam edecek ya da AKP-MHP koalisyonuyla süren bu Saray Rejimi’ni tarihin çöplüğüne atacağız. Artık böyle bir ana geldiğimizi hep birlikte görüyoruz.”
Dengeleri alt üst edecek
TİP olarak solda birliktelik için çeşitli siyasi partilerle görüşmeler başlattıklarını kaydeden Baş, “Yüzünü emekçiye değil de patrona dönenler, bulduğu her fırsatta halklar arasında düşmanlık tohumlarını ekenler, laiklik ve özgürlük gibi temel meselelerde dahi cümle kurmaktan çekinenler karşısında üçüncü bir seçenek yaratmamız gerektiği açık. Bunu yalnız seçimler açısından değil, sonrasına da uzanan bir seçenek, bu seçenek için kurulacak bir ittifak olarak görmek gerekir. Hem Cumhurbaşkanlığı seçimleri için olasılık ve olanakları değerlendireceğiz hem de özellikle parlamento seçimlerinde Millet ve Cumhur ittifaklarının dışında da bir yol daha olduğunu göstereceğiz. Ezilenler, mağdurlar, yok sayılanlar arasında büyük bir beklenti olduğunu görüyoruz. Türkiye siyasetinde bütün dengeleri alt üst edecek, herkesin hesabını bize göre yapacağı bir seçenek yaratabiliriz. O zaman, emekçi hakkında konuşurken, halklar arasına düşmanlık tohumu ekerken bir kere daha düşünürler. O yüzden sol, sosyalistler ile bu düzenin mağdur ettiği tüm kesimleri bir araya getirecek bir gücü oluşturmaya giriştik. Bunu yalnız partiler olarak da düşünmeyelim. Kaz Dağları direnişçileri de bu ittifakın parçası olacak, Karadeniz’de HES’lere direnen yurttaşlar da. ‘Öyle mi alay komutanı’ diyen madenciler de, Türkiye’nin en büyük toplumsal muhalefet hareketi haline gelen kadınlar da. Bu ittifak onlar varsa gerçek olacak. Göreceksiniz, toplumun pek çok kesiminden sesimize ses verecek milyonlar elini uzatacak” değerlendirmesinde bulundu.
Ortaklaşmaya ihtiyaç olduğu açık
EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, HDP’nin ‘Demokrasi İttifakı’ deklarasyonunun içerdiği taleplerin yadsınamaz olduğuna işaret ederek, bu taleplerin Kürt sorununun demokratik çözümü açısından da kritik önem taşıdığını kaydetti. Türkiye’nin 2023 seçim sath-ı mâiline girdiğini belirten Akdeniz, EMEP olarak ikili görüşmelerde de dile getirdikleri gibi HDP’nin tutum belgesini üç noktada eksik bulduklarını belirterek, şu hususlara dikkat çekti: “Birincisi, sadece ‘adil paylaşımla’ sınırlı ve kamu kaynaklarını ele alan ekonomik madde yetersizdir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler vahşi ve yoğun bir emek sömürüsü ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, sermaye stratejilerine karşı emekçilerin hak ve taleplerini önde tutan, kapitalist sömürü sisteminin açık teşhirini temel alan ve emekçi sınıfların iktidarına dayanan bir siyasal alternatifin ortaya konması gerekmektedir. İkincisi, HDP’nin Tutum Belgesi’nden laiklik sorunu, daha doğrusu gerçek anlamda bir laiklik talebi yer almamıştır, almalıdır. Üçüncüsü, ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’e yeşil ışık yakılmakla birlikte bu sistemin nasıl bir sistem olduğu açık değildir. Yerellerden yönetim vurgusu yetersiz kalmaktadır. Her kademe ve düzeyde halkın doğrudan demokratik yönetimine dayanan, halk demokrasisi ve halk egemenliğini esas alan bir yönetim modeli üzerinde daha fazla tartışma yürütmek gerekiyor.”
Bağımsız üçüncü blok
HDP ile ikili görüşmelerinde de Cumhur ve Millet İttifakı dışında bağımsız bir üçüncü blok ihtiyacına vurgu yapıldığını belirten Akdeniz, “Halkı iki kutuplu burjuva partiler ittifakına sıkıştıran çemberin kırılabilmesi bakımından önemli bir imkân sunmaktadır. Sol, sosyalist, ilerici parti ve güçler, emek ve demokrasi bileşenleri bakımından da bu durum bir olgunlaşmanın ifadesi olarak değerlendirilebilir. Ama halk seçeneğini ifade eden geniş bir ittifak zeminin doğması için sabra, daha kapsayıcı bir çabaya ve ortaklaşmaya ihtiyaç olduğu da açıktır” ifadelerini kullandı. Parti olarak tek adam rejiminden kurtulmak için devrimci demokratik bir halk seçeneği ortaya konulamazsa Millet İttifakı’nda vücut bulan sistem restorasyonun projesine eklemlenme tehlikesi olduğuna dikkat çeken Akdeniz, “Türkiye halkları iki kutuplu burjuva siyasi kamplaşmaya mecbur değildir, bunu kırmalıyız ve halk seçeneğini mutlaka ortaya koymalıyız. Üçüncü Blok aslında tek adam rejimine karşı ‘ikinci seçenek’ olarak da okunabilir. Her milliyet ve inançtan işçiler, köylüler, demokrasi güçleri, gençlik ve kadınlar, Kürt halkı ve dışlanan azınlıklar; kısacası emek ve demokrasi güçleri üçüncü blokun kolonlarını ören toplumsal kesimler olmalıdır. Düzen partilerine oy veren emekçiler de geçim derdi başta olmak üzere bu bloka dahil edilmelidir. Emek Partisi olarak ittifak çalışmamız sadece partilerle sınırlı değildir. Partimiz sanayi havzalarında, emekçi mahallerinde, kır ve köylerde, üniversite ve emekçi semtlerinde bu ittifak politikasını örgütlemeye başlamıştır” değerlendirmesinde bulundu.
Yerellerde birliktelik
Akdeniz, birkaç aydır özellikle Sol Parti, TKP ve zaman zaman Halkevleri ve TKH ile bu yönde görüşme ve toplantı yaptıklarını belirtti. TİP ile de ikili bir görüşme gerçekleştiğini kaydeden Akdeniz, “İttifak platformunu örmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar geri dönüşler gayet olumlu oldu. Sosyalist partiler olarak da bir ortak deklarasyon çalışmamız söz konusu. Bu çabalar boşa gitmeyecektir, gitmemelidir. Çünkü gericiliğe ve sermaye düzenine karşı halkın talebi birliktir. Zamlar, hayat pahalılığı, asgari ücret üzerine halkı meydanlara indiren, mitinglere uzanan çalışmalara da başladık. Yerellerdeki birlik ve mücadele halk ittifakının harcı olacak” dedi.
Birleşik mücadele zemini
Halkevleri GYK üyesi Ferda Koç, öncelikle krizin tanımının yapılması gerektiğini belirterek, krizin odağında Erdoğan-Bahçeli koalisyonunun siyasi ve ekonomik iflasının yattığını kaydetti. Koç, ‘sömürge tipi faşizmin krizi’ diye nitelendirdiği bu iflasa karşı Millet İttifakı’nın da egemen güçlerin ihtiyaçlarına göre bir iktidar stratejisine sahip olduğunu vurguladı. Koç devamında, “Belirleyici öncelikleri, emperyalizmin ve büyük sermayenin desteğini, devletin temel kurumlarının, esas olarak da kontrgerilla merkezlerinin iktidarlarına yol vermesini sağlamak. Kontrgerillayla olumlu ilişki içinde yapılacak bir iktidar planına HDP’nin dahil edilemeyeceği açık” tespitini yaptı. HDP’nin 11 Maddelik “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı” deklarasyonu ile Millet İttifakı’na “dahil olma” talebinde bulunmaksızın onunla yapabileceği demokratik işbirliğinin asgari zeminini tarif ettiğini vurgulayan Koç, “Deklarasyonun öncesinde, ittifaklara dahil olmayacağını, demokratik halk muhalefetinin en geniş birliğine dayanan ‘ortak mücadele zeminini büyütme ve bu yoldaki güçlü yürüyüşü sürdürme’ kararlılığının vurgulanması, HDP’nin düzenin iktidar alternatifleri ile ilişkisi ile demokratik halk muhalefeti ile ilişkisini ayrı düzlemlerde ele aldığını gösteriyor. HDP’nin bu ikincilere bugünkü iktidar mücadelesine müdahil olmak bakımından ne önerdiği ise yeterince açık değil” eleştirisinde bulundu.
Birleşik mücadele
Cumhur ve Millet İttifakı dışında sol partiler arasındaki görüşmelere ilişkin ise Koç, “EMEP, TKP, Sol Parti ve TİP’in 3. Yol çıkışları ise kaynağını iktidara karşı mücadelesinin tek düzleminin Cumhur ve Millet İttifakı arasındaki ‘çekişme’ye daraltılmasının önlenmesi ihtiyacından alıyor. Bu çıkışlarla, yaşanmakta olan siyasi kriz karşısında sosyalistlerin savunması gereken siyasi programın bağımsız (ve mümkünse ortak) bir hat olarak ortaya konulmasına öncelik verildiği anlaşılıyor” dedi. “Faşizmin yıkılması ve sosyalizme geçiş bugünkü durumda Türkiye halkının tek rasyonel alternatifi” diyen Koç sözlerinin devamında şunları söyledi: “Bu nedenle bir an önce yapmamız gereken şey, faşizme karşı kitlesel militan halk direnişlerini yükseltmeyi ve bu direniş hareketleri boyunca, mevcut iktidarın faşist, kontrgerillacı, neoliberal, mezhepçi-ırkçı-kadın düşmanı, yağmacı, entrikacı, özgürlük düşmanı yıkıcılığını karşısına alan saydam, tam demokratik, kamucu, laik, eşitlikçi, ekolojist, toplumsal cinsiyet özgürlükçü bir toplum idealini, yani sosyalizmi öne çıkaran bir mücadele birliğini oluşturmaktır. Başarılı bir anti-faşist/sosyalist direniş çizgisi, sadece seçimlere değil, bütün bu siyasi kriz sürecine hakim bir konumdan ortaklaşa müdahale edebilmemizin yolunu açacaktır. Kürt siyasi hareketi ile Türkiye sosyalist hareketi arasındaki en kapsamlı birleşik mücadele düzlemi de bu ortak hatta kurulabilecektir.”