Geçtiğimiz günlerde Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesi Gövdecil köyü Üçhöyük mevkiinde demanstrasyon yani görsel uygulamalı dersler ile ‘yerel buğday tarla günleri’ düzenlendi. Düzenleyen kurum ise Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü. Uluslararası destek ise TAGEM, Gıda ve Tarım için Bitki Genetik Kaynakları Uluslararası Antlaşması kapsamında projeler yapan ‘YEREL BUĞDAY’, Ulsulararası tarım kuruluşu ICARDA ve CIMMYT.
CIMMYT’de nerdesin, Meksika’da Rockefeller Vakfı desteği ile kurulmuş olan Uluslararası Mısır ve Buğday Islah Merkezi’dir. Aynı merkez Türkiye’ye getirilen ilk hibrit buğday olan ‘SONORA 64’ü Türkiye’ye sokan ve atalık tohumlarla yapılan tarıma büyük darbe vurulmasını sağlayan kilit bir yapı. Türkiye’de olduğu gibi Dünya’nın pek çok ülkesinde yerel tarımı yok edip şirket tarımını ortaya çıkaran ve GDO’lu tohumlarla üretimleri örgütleyen yine CIMMYT’dir.
Toplatıları örgütleyen ve destekleyenler ise uluslararası yapı olan CGIAR üyesi. AmerikalıAlman gazeteci olan William Engdahl’ın derlediği bilgiler oldukça aydınlatıcı. 1960’da Rockefeller Vakfı, John D. Rockefeller III’ün Tarımsal Gelişim Konseyi ve Ford Vakfı, Filipinlerdeki Los Banos’taki Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü’nü (IRRI) kurmak üzere güçlerini birleştirmişlerdir. Rockefeller Vakfı, 1971’de Meksika kökenli Uluslarararası Mısır ve Buğday İyileştirme Merkezi ve diğer iki Rockefeller ve Ford Vakfı destekli uluslarararası araştırma merkezi olan, biri Nijerya’daki tropik tarım örgütü ve diğeri Filipinler’deki pirinç örgütü ile birlikte, Uluslararası Tarım Araştırmaları Küresel Danışma Grubu’nu (CGIAR) oluşturmak üzere bir araya gelirler.
CGIAR, Rockefeller Vakfı’nın İtalya’nın Bellagio kentinde bulunan konferans merkezinde yapılan bir dizi özel konferansta biçimlendirilir. Rockefeller Vakfı’ndan George Harrar, Ford Vakfı’ndan Forrest Hill, Dünya Bankası’ndan Robert McNamara ve 1972 yılında Stockholm’de yapılan BM Yeryüzü Zirvesi’ni Rockefeller Vakfı Mütevelli heyeti üyesi olarak örgütleyen, Rockefeller ailesinin uluslararası çevre örgütçüsü ‘Maurice Strong’tur. Konferans vakfın, bilimi, proje adı verilen bir ırksal saflık geliştirme projesi olan öjeniğin (soy geliştirme-yani GDO) hizmetine sunmayı amaçlayan onlarca yıllık çabalarının bir parçasıdır.
Rockefeller ve Ford Vakıfları tarafından finanse edilen CGIAR, önde gelen üçüncü dünya tarım bilimcileri ve agronomistlerini, yeniden anayurtlarına taşıyacakları ‘modern’ tarımsal ticaret üretimi kavramlarını öğrenmek üzere ABD’ye götürürler. Bu süreç içinde bu ülkelerde, ABD tarımsal ticaretinin, özellikle de gelişmekte olan ülkelerdeki GDO’lu “Gen Devriminin” desteklenmesini amaçlayan bir etki ağını bilimsellik sosuyla, serbest piyasa tarımı adına inşa ederler.
ABD Ulusal Bitki Genetik Kaynakları Kurulu, Rockefeller Vakfı ve CGIAR projesi olan Meksika’daki Uluslararası Mısır ve Buğday İyileştirme Merkezi’nin (GCDT) Hindistanlı üyesi Dr. Mangala Rai, CIMMYT (Uluslararası Mısır ve Buğday İyileştirme Merkezi) Yönetim Kurulu üyesi ve CGIAR Yürütme Konseyi üyesidir. Bu grift ilişkilerin tamamı tohumların panetlenerek şirketlerin eline verilmesi ve genetikleri değiştirilerek yine aynı şirketlerce yeniden üretimi ile yine aynı şirketlerce üretilen tarım ilaçlarının kullanımınının yaygınlaştırılmasını sağlamışlardır.
Engdahl’ın derlediği bu bilgiler ışığında Yozgat’ta yapılan etkinliğe bakınca iki amacın olduğu anlaşılmaktadır. İlk amaç panetli hibrit ve GDO’lu tohumların daha da yaygınlaşmasını sağlamak. İkinci işlevi ise etkinlik yoluyla henüz ulaşamadıkları atalık tohumlara ulaşarak genetikleri ile oynamak ve panetlenmesini sağlamak olduğu anlaşabilmektedir. AKP iktidarının en önemli hedeflerinden biri olan atalık tohumların şirketlerin eline geçirilmesi sürecine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi de katılmış ve gittiği bazı toplantılarda köylü kadınlara ‘sandıktaki tohumları ortaya çıkarın’ çağrıları yapmıştır
Büyük tohum tekelleri halen gelişmekte olan ülkelerin yerel tohumları ile ülkelerin kamu kuruluşlarına ait gen merkezlerindeki tohumlara istedikleri gibi el koymaya devam etmektedirler. Köy popülâsyonları bütün dünyada büyük bir önem kazanmış ve bunlara İngilizce heirloom denmektedir. Türkiye’de ise bu nitelemeye ‘atalık tohum’ denmesi önerilmiş ve bu bağlamda kullanılmaya başlanmıştır. On bin yıl önce Anadolu’da geliştirilen buğday bütün dünyaya yayılmıştır. İnsanlığa ait olan buğday üzerinde şirketler nasıl hak iddia edebilir? Tohumlar insanlığın ortaya açıkardığı ortak değerlerdir ve patentlenmesine asla izin verilemez. Oynanan oyunlara karşı çıkmak ve ona alet olmamak ise bir insanlık onurudur