Veysi Sarısözen
Öcalan, Birinci Körfez Savaşı’yla birlikte bundan otuz yıl kadar önce “Bu savaş Üçüncü Dünya Savaşı’dır” demişti. Küreseller birbirleriyle doğrudan savaşsalar hepsi nükleer kuvvet. “Dehşet dengesi” var. Ne yaptılar? Dünya savaşını “bölgesel savaş” diye yutturup önlerine geleni sırtlarından savaşlara itelediler. İtelenenlerden biri de Türkiye idi. O önce çıtayı yükseltti, tüm Ortadoğu’da “güç merkezi” olmaya kalktı. Araplar bu oltaya gelmeyip Kürtler de DAİŞ’i tepeleyince Türk’ün savaşı Kürt’le savaşa dönüştü. Hâlâ ve amansızca sürmekte.
Seçim olursa iktidara kim gelecek?
Ya Millet İttifakı ile DEVA ve GELECEK ya da Saray İttifakı, yani AKP-MHP…
Kim cumhurbaşkanı olacak?
İşte bu belli değil. Çünkü hem Millet İttifakı hem de Saray İttifakı cumhurbaşkanı adaylarını açıklamadı. Açıklamayınca da biz hangi “şahsın” devletin tepesine tüneyeceğini bilemiyoruz.
Meraktan çatlıyor muyuz?
Sizi bilmem, ben zerre miskal merak bile etmiyorum.
Yalnızca şunu merak ediyorum: Eğer seçim yapılır, Kürt seçmeni seçimlere kapatılmazsa HDP ile kapatılırsa bir başka çatı altında girerse, seçime giren parti 90 mı yoksa 110 mu vekil çıkarır. Bunu çok merak ediyorum. Çünkü merak ettiğim maksimum gerçekleşirse, siz seyredin cümbüşü… Seçimden sonra ve esas olarak seçimden sonra öyle büyük bir buhran patlayacak ki, asıl curcuna o zaman kopacak. İlk önce her iki ittifak, kuvvetle iddia ediyorum ki, dağılacak. MHP büyük olasılıkla baraj altında kalacağından Saray İttifakı’nda dağılma AKP’de yaşanacak. Yaşanınca bir de bakmışsın AKP’nin çoğunluğu ile Millet İttifakı’nın azınlıktaki partileri “vatanın selameti” adına cilveleşmeye başlayacak. Gelsin koalisyon istikşafi şeyleri… Tur üstüne tur. Spekülasyonlar gırla…
Derkeeeen… Sabah olunca erkeeeen… Sütre gerisine çekilen Erdoğan ve Ergenekon şapkadan öyle bir dinozor çıkarır ki, eski Ankara Belediye Başkanı’nın parkındaki dinozorlar bunun yanında halt etmiş. Görenlerin nutku tutulur. Lohusa annelerin sütü kesilir. Çocuklar anında kekeme olur. Prostatlı dedeler altına işer. Yalnızca bizim gamsız Trakyalı iki kardeşimiz duvar dibine çömelmiş, hayatlarında görmedikleri bu dinozora bakıp dururlar. Rüstem Musti’ye “Ne bunlar büle be çorbacı?” diye sorar. Musti bakar bakar diyecek laf bulamaz ve mırıldanır: “Bunlar hepten büledir biladerim” der. Bu gamsızlık, Trakyalıdan çok Türk milletinin ortalamasına özgüdür. Vatandaş televizyonda dizi seyretmekten, iktidar kapışmasını da mafya dizisi sanmaktadır. Balıkçı Temel yanındaki sünnetçi Müçteba’ya “Ula şu kabak kafalı ile uzun adamı bir yerden gözüm ısırayi lakin çıkaramayrum” dediğinde, sünnetçi Müçteba’yı azarlar: “Kör misin ula, bunlar Soylu ile Erdoğan rolünü oynayılar, lakin helal olsun aslı gibi oynayılar…”
Sonrası malum… Film geriye sarılır. Siyaset sil baştan.
YSK oyları yeniden sayar. Ardından da “Adam kazandı” deyince, akan sular durulur. Ne de olsa “Anayasal bir otokrasiyiz.” Otokrasinin anayasası “YSK kararlarına itiraz olmaz” diye yazdığı için ve de muhalefetimiz “anayasal muhalefet” olduğu için “YSK’nın kestiği parmak acımaz” diyerek gelecek seçimi beklemek üzere sırra kadem basar. Millet birkaç gün Millet İttifakı’nı “Elma dersem çık, armut dersem çıkma” diye diye arar. Siyaset dediğin Türkiye’de kartaloz heriflerin bir tür saklambaç oyunudur çünkü.
Benim bilgisayarıma her nasılsa girmiş olan karşı komşum “Aynasız Ruhi” yazımı buraya kadar pertavsızla okumuş, balkona pijamayla çıkıp “Hu Veysi komşu, sonra ne olur?” diye bağırır. Birisi siz yazının orta yerindeyken böyle bir soru sorsa ne yaparsınız? Yazıya devam eder misiniz?
Ben etmem. “Aynasız Ruhi”nin neden ihbarcısı olayım. Olmam. O nedenle de “Sonra ne olur?” sorusuna karşı susma hakkımı kullanırım ve yazıyı burada noktalarım. Bu sorunun cevabı yerine eğer hâlâ okumakta inat ediyorsanız, sizin için şunları yazarım:
Öcalan, Birinci Körfez Savaşı’yla birlikte bundan otuz yıl kadar önce “Bu savaş Üçüncü Dünya Savaşı’dır” demişti. Küreseller birbirleriyle doğrudan savaşsalar hepsi nükleer kuvvet. “Dehşet dengesi” var. Ne yaptılar? Dünya savaşını “bölgesel savaş” diye yutturup önlerine geleni sırtlarından savaşlara itelediler. İtelenenlerden biri de Türkiye idi. O önce çıtayı yükseltti, tüm Ortadoğu’da “güç merkezi” olmaya kalktı. Araplar bu oltaya gelmeyip Kürtler de DAİŞ’i tepeleyince Türk’ün savaşı Kürt’le savaşa dönüştü. Hâlâ ve amansızca sürmekte.
Ortadoğu’ya ve sonunda Kürdistan’a hapsedilmiş bu savaş, hapsedildiği yerde durmadı. Avrupa’ya sıçradı. Şimdi Ukrayna topraklarında ABD ve AB ile Rusya’nın savaşına dönüştü.
Derken Rusya devlet televizyonunun “60 Dakika” adlı programında bir harita yayınlandı. Bu haritada Kaliningrad’dan Londra, Berlin ve Paris’e uzanan kırmızı oklar çizilmişti. Bunlara göre Rusya eğer kafası kızarsa elindeki süpersonik füzeleri buralara 100 ile 105 saniyeler içinde isabet ettirebilecekti. Putin hiçbir savunma sistemi bu füzeleri önleyemez de demişti. Bir zirzop siyasetçi de “Füzemizi İngiltere’ye attığımızda bu devlet haritadan silinir ve de belki sonbahara kalmaz füzeyi atarız” bile demişti. Bu arada Biden evvelsi gün Senato’dan 11 milyarlık ek savaş bütçesine 33 milyar dolar daha ilave talep etmişti. Ukrayna’ya konuşlandırılan USA obüslerinin menzilinin Rusya’nın ortalarını vuracak boyutta olduğu açıklanmıştı. Ciddi bir Amerikan gazetesi Biden’ın savaşı nükleer savaşa dönüştürecek ölçüde küreselleştirme yolunda olduğunu yazmıştı. Bizde Orhan Bursalı ve Fehmi Koru gibi yazarlar bu enformasyondan kalkarak tehlikeyi vurgulamıştı.
Yani 3. Dünya Savaşı tırmandı ve nükleer savaş tehlikesi insanlığın kapısına dayandı.
Ve Türkiye bir nükleer başlıklı Amerikan füzesine binmiş kıyamete doğru yol alırken, “uzaya gidiyoruz” sanan Türk milleti seçim heyecanıyla birbirini dürtüklüyor.
İyi bayramlar.