Gezi, Cizre Bodrumları, Kobanê, Osman Kavala ve yüzlerce davanın AİHM raflarında AB-AKP ticaret dengesinde rehin olarak tutulması AB’nin sonun başlangıcında olduğunun da bir göstergesi
Veli Saçılık
15 Temmuz Kontrollü Darbe planının altıncı yılında AKP’nin MHP’yi yanına alarak kurduğu otokratik faşist düzen sürüyor. 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL, Saray Rejiminin kurulmasının temelini oluşturdu. Anayasa Mahkemesi’nin “OHAL KHK’leri bizim denetimimize tabi değil” kararı Anayasasız devlet yönetmenin önünü açtı. Devlet aygıtlarının tamamı OHAL kurallarına göre yeniden dizayn edildi. Anayasaya, kanunlara uymayan her şey OHAL KHK’leriyle zoraki uygulandı. On binlerce kamu çalışanı KHK’lerle ihraç edilmelerinin yanında, temel vatandaşlık hakları da ellerinden alındı. Aynı yöntemle kapatılan gazeteler, dernekler, televizyonların malları müsadere edildi. Cemaatçilere ait olduğu iddia edilen şirketler yandaşlar tarafından yağmaya açıldı. OHAL koşullarında seçim yapmak, OHAL KHK’leri dayanak yapılarak seçilmiş belediye başkanları ve belediye meclis üyelerine kayyım atamak olağan hale getirildi. OHAL sistemi olağanlaştırıldıktan sonra güya OHAL kaldırıldıysa da Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle KHK sistemi olduğu gibi sürüyor.
Yukarda yazdıklarım elbette hepimizin yaşadığı, bildiği “olağan” şeyler. Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) varken bu hukuksuzluklar bir yerde kesintiye uğrar diye düşünülmüştü en başta. Anayasa Mahkemesi’nin KHK’lere karşı yetkisizlik kararı vermesinin ardından Saray Rejimine “hooop” demesi beklenen AİHM, kurulmamış OHAL Komisyonun kurulma ihtimali üzerinden açılan davaları reddetti. Belli ki, AB yetkilileri AKP ile ticari anlaşmalar yaparak hukuksuzluğa göz yumma kararı almıştı. AİHM’in verdiği ihlal kararlarının “karşı hamle” yaparak boşa çıkarılması AKP açısından hiç tehlikeli değil artık. Bir zamanlar karalarıyla büyük etki yaratan AİHM, Almanya ve Fransa’nın RTE ile yapacağı ticaret anlaşmalarının bir denge unsuru haline gelmiş durumda.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” klişesinin tersine dünyada her şey aslına dönüşüyor. On yıl önce demokrasinin beşiği olarak adlandırılan Avrupa, enerji kaynaklarına hâkimiyet uğruna demokrasiye ve doğaya ihanet etmekte beis görmüyor. 1950 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu adıyla kurulan, II. Dünya Savaşında faşizmin büyük bir yenilgi almış olması, faşizmi yenen SSCB’nin Avrupa üzerinde artan etkisini kırma isteği, sınırsız sermaye dolaşımının getireceği avantajlar Kömür Çelik Birliğini ekonomik olmaktan öte siyasi birlik haline getirdi. Savaş sonrası ortaya çıkan anti-militarist, antifaşist fikirlerin yaygınlığı, işçi sınıfının sendikalarının güçlenmesi AET’ye kapitalist pazar ortaklığı olmaktan öte özgürlükçü bir siyasi yön verdi. 1959 Yılında kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, müşterek hukuk oluşturmak açısından tarihi bir adımdı. SSCB’nin dağılması sonrası kendine güven kazanan Avrupa kapitalizmi, 1993 yılında Avrupa Birliği’nin kuruluşunu ilan etti. Aynı yıl kabul edilen Kopenhag Kriterleri, serbest piyasacı ekonomiyi kutsamakla birlikte, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinin siyasi tescili niteliğindeydi. Bugün ise siyasi aurası sönen Avrupalı siyasetçilerin dilinden “Kopenhag Kriterleri” sözü duyulamıyor. Kopenhag Kriterleri sözü yerine “T. Erdoğan, katlanılması zor ama desteklenmesi gereken lider” vb. sözleri sıkça duyuyoruz.
AİHM’in hakkını yemeyelim, bugüne kadar Türkiye’de yaşanan işkenceler, gözaltında kayıplar, köy yakmalar AİHM kararlarıyla daha görünür oldu. Kapitalist modern dünyaya entegrasyon amacıyla AB’ye yaklaşan Türkiye, insan hakları ve Kürt sorunu gündem olduğu sürece AB’yi “emperyalist” olmakla suçladı. Bugün AB ve AİHM’den ne istediyse alan AKP, AB’nin dostlar alışverişte görsün kavlinde yaptığı “endişeliyiz” açıklamalarını bile “iç işlerine müdahale” olarak suçlama lüksüne sahip.
Kamu görevinden altı yıl önce ihraç edilmiş ve vatandaşlık hakları elinden alınmış bir kişi olarak hala OHAL Komisyonunun hakkımda vereceği ret kararını bekliyorum. Altı yılda herhangi bir mahkemeye ulaşabilmiş değilim ve benim durumuma benzer on binlerce insan var. Gezi, Cizre Bodrumları , Kobanê, Osman Kavala ve yüzlerce davanın AİHM raflarında AB-AKP ticaret dengesinde rehin olarak tutulması AB’nin sonun başlangıcında olduğunun da bir göstergesi. Kömür Çelik Birliği adıyla kurulan birliğin özüne dönüyor olması siyasi analiz konusu olarak bir kenarda dura dursun, Türkiye ve Orta Doğu halkları, kendi göbeğini yine kendi kesmek zorunda.