Covid-19’un dünya genelinde yol açtığı yeni durumun sonuçları da birer birer ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de sendikal alana ilişkin oldu. Türk Hava Yolları (THY) ile burada örgütlü olan Hava-İş Sendikası arasında gerçekleşen son anlaşmadan bahsediyorum.
THY’nin yaptığı duyuruya göre, “Yurtiçi yer çalışanlarımızın iş tazminatından yüzde 30, kabin çalışanlarımızın uçuş tazminatından yüzde 35, kokpit çalışanlarımızın uçuş tazminatından yüzde 50 oranında, tüm çalışanlarımızın kıdem ödemelerinden ise yüzde 30 oranında kesinti yapılmasına” karar verilmiş. Bu tazminat ve kıdem lafları kafanızı karıştırmasın, Hava-Sen Başkanı Seçkin Koçak’ın vurgusuyla ücretlerden yapılan kesinti oranıdır bu rakamlar. Bu sözleşmenin bu dönem için kritik yönü, Covid-19’un sonuçlarından biri için örnek teşkil etmesinden kaynaklı. Türkiye’de pandemi nedeniyle ilk kez bir toplu sözleşmede böylesi bir ücret azaltılmasına gidiliyor olması. THY’de bundan önceki son indirim Munzur Pekgüleç’in belirtiği üzere 2001 krizinde yapılmış; o dönem ise sadece ücretlerde yüzde 3’lük bir azalmaya gidilmiş. Mesele ücretlerde yapılan büyük indirimde değil. Mesele, ücret indirimi ile birlikte iş güvencesini de ortadan kaldıran bir zemine yol açması…
Sözleşmenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımı ile imzalanması böyle bir anlam taşıyor. Toplu iş sözleşmesi sürecinde yeni bir döneme işaret ediyor. Nitekim sözleşmeden hemen sonra THY işverenin çalışanlara gönderdiği mevcut şartların kabulüne dair bireysel elektronik posta tam da bu yönlü. Aksi halde Hava-İş ile yapılan sözleşmeye rağmen çalışanlardan tek tek mevcut şartlara dair taahhüt istemezdi. Sendikanın bu konudaki sessizliği de oldukça manidar. THY’deki bu durum, işverenler için önemli bir örnek teşkil edecek. Bütün örgütlü işçileri büyük baskı altına alacak.
*
Hayat Emeklilik kime hayat verecek?
Türkiye’de çok tartışma yaratan ve sosyal devleti zayıflatan sistem olarak belirtilen Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) devlet eliyle güçlendirilmeye çalışıldığı bir süreçte yeni bir durumla karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BES’teki birikimin özel sektöre kaynak olarak aktarılabileceğine dair açıklaması, yeni bir tartışma yarattı. 7 Eylül’de Saray’da yapılan Türkiye Sigorta tanıtım töreninden gelen bu açıklama, “Şirketlerin kaynak ihtiyacı, vatandaşın cebinden mi çıkacak?” sorusunu gündeme getirdi. Ancak şirketlerden çok bu durum İktidarın, krizdeki ekonomide nakit paraya olan acil ihtiyacını gösteriyor. Aynen işsizlik fonunun sermayeye kredi olarak kullanıldığı gibi… Bunun ikinci adımı da dün geldi.
BES, 2003’te yürürlüğe girdi. Yurttaşların düşük olan tasarruflarını artırmak amaçlı BES’te birikim yapanları teşvik için yüzde 25 de devlet katkısı veriliyor. BES üzerinden emeklilik için, en az 10 yıl ve 56 yaşını doldurmak gerekiyor. Bu şartları yerine getirmeyip sistemden çıkmak isteyenlerin belli oranlarda kesintiye gidiliyor. Emeklilik Gözetim Merkezi’nin verilerine göre, 31 Ağustos itibariyle Türkiye’de BES’ten 6,8 milyon kişi faydalanıyor. Biriken fon miktarı ise 145 milyar TL. Bu birikimin önemli bir bölümünün bulunduğu Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıf Bank, Ziraat Katılım ile Vakıf Katılım’daki Bireysel Emeklilik Hesapları “Türkiye Hayat Emeklilik A.Ş.” adıyla birkaç gün içinde yeni bir çatı altında toplandı.
Karar, elektronik posta aracılığıyla BES katılımcılarına önceki gün bildirildi. Anlaşılan Erdoğan’ın açıklamaları bir niyetten ziyade bir planlamanın ifadesi. Görünen o ki, BES’teki birikimlerin de önce bir hesapta ardından da özel sektöre kullanıldırılması yoluna gidilecek. Her ne kadar uzmanların bir çoğu bu konuda bir yasal düzenleme zorunluluğuna işaret etse de işsizlik fonunda olduğu gibi fiili olarak da bunu yapabilir. En önemli sorun, katılımcıların paralarını geri alma endişesiyle sistemden ayrılma kararına gitmeleri…
*
Doların Bakanla dansı…
Dolar 7.45’e dayandı. Her gün bir rekor gerçekleştiriyor. TL ise her gün değer kaybediyor. Oysa Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak 9 ay önce yani 6 Aralık 2019’da Erzurum’da ne demişti?
“Türkiye’de bir sene önce dolara güvenlerin halini görmek lazım. Ve bugün güvenenlerin halini seneye bir daha konuşacağız.” Pandemiden 5 gün sonra ise yani 19 Mart 2020’de ise şunları söylemişti: “Bol bol döviz alın; 6 liradan, 7 liradan, 10 liradan 15 liradan.. Niye? Dolar 10 lira olacak ya 15 lira olacak ya…Haa. Toplayalım dolarları, sonra 10, 15’e satarız . Sonra ne oldu. Düştü 5 Liraya. Şimdi kara kara düşünüyor. Eyvah Eyvah… Ne yapacaz? Şöyle bir Kriz çıksa da Füze yağsa da şöyle olsa da böyle olsa da dolar yükselse de bizde satsak da kar etsek. Çok beklersiniz. Hele de seçimden sonra daha çok beklersiniz…” Bir yıl beklemeye gerek kalmadan Dolar, 7.50 TL’yi aştı. Döviz sahibi olanlar kara kara düşünmüyor. Aksine hükümet önümüzdeki 12 ayda ödenmesi gereken 171 milyar dolar borcu neyle ödeyeceğini kara kara düşünüyor!