Ağrı’nın isyan acısı, ağır gelince, Mıhe Amca anlatının bir yerinde yerinden kalktı; yan odaya gidip, acıya şahitlik eden sarı kehribar bir tespih ile geri döndü. ‘İşte bu benim babamın Tebriz cezaevinde, idamı beklerkenki çektiği tespihi’ dedi ve çok duygusal bir ses tonuyla ‘Bize onlardan bu tespih ve dert ile kederleri kaldı.’ dedi, kekeleyerek ‘Her elime aldığımda boğazım düğümleniyor.’ diye de ekledi.
Zor yaşamın mekânlarından zindanda, tespih sabır yükü bir anlam taşıyor. Ağrı İsyanı’nda ölümden kurtulup, İran zindanlarında ölümü bekleyen Balayê Ebas’ın yüz yıllık tespihini elime aldığımda, üzerime, tespihe sinen Ağrı’nın ağırlığı çöküyor ve kendimi bambaşka bir yolculukta buluyorum.
Şeyh Sait İsyanı’na katılıp, isyan sonrası Digor yöresine gelerek, Dılxêri Aşireti’nden Hado’nun evine sığınan, Ozmanê Kılım ile birlikte, aile sonu büyük acılarla bitecek olan ecel yolculuğuna çıkıyor. Kaçak olan Ozman’a yataklık ettikleri duyulunca, jandarma baskın yapıyor. Ailenin erkekleri Ozman’la birlikte kaçtıklarından, jandarma eli boş dönmemek hesabı ile kadın ve çocukları toplayıp götürüyor. Hado haberi aldığında deliye dönüyor, Digor yöresindeki karakollara ve devriyelere baskınlar yapıyor. Ağrı İsyanı’nın ilk demleridir. Jandarma Digor’da da ikinci bir Bıroyê Heski Telli vakası yaşanmaması için, kayıplarını görmezden gelip, kadın ve çocukları serbest bırakıyor. Hado’ya ve Ozman’a, gelip teslim olmaları için haber salıyor. Ozman, Şeyh Sait İsyanı sonrası yaşanılanların bire bir şahidi olduğundan, teslim olmaktansa, ölümü yeğliyor. Hado’yu da ikna edip, jandarmanın bıraktığı çoluğu çocuğu da alarak, Ağrı Dağı’na gidip, Ferzendeyê Sılêman’ın birliğine katılıyorlar.
Devlet isyana katılanların başlarına ödül koyduğunda, namertler sinsice savaşçıların saflarına katılıp, fırsat kollarlar. Ve Ardoslu muhbir Zarif, fırsatını bulduğunda Ozman’ı öldürüp başını keser. Kesik baş zafer bayrağı niyetine köylerde dolaştırılır. İsyan bastırılınca, Hado ve kardeşleri, kaderlerini birlik ettikleri Ferzende Beyin grubu ile birlikte İran’a geçerken pusuya düşerler. Hado’nun at sırtındaki heybede olan iki küçük çocuğu, kurşunlarla can verir. Küçük kardeşi Hemo’nun sol diz kapağı şarapnel parçası ile parçalandığında, Ferzende Bey kendi elleri ile tedavisini yapar. Sınırın diğer yakasında da ölüm pusudadır. Hado ve kardeşi Mecit kaybettirilir, abisi Hamit, Ferzende Bey ile birlikte cezaevinde zehir verilerek öldürülür.
Sanki ‘bin yıldır’ yattığı Tebriz cehenneminde, üç abisini ve yüzlerce arkadaşını kaybedip, ölüm sırasını bekleyen Bala’nın, ölmeden önce abisi Hamit’in ‘Koma buralarda, dağılmasın.’ diyerek yadigâr bıraktığı tespihi arkadaşı olur.
Sarı kehribar tespihin taneleri üstüne işlenmiş, süs gibi duran, kahverengi benekler, aslında Bala’nın yasının yara izleridir. İsyanda kaybettiği her bir sevdiği için, közden aldığı şişle, yüreğindeki yaranın seceresini tutar.
Ölüm arifesinde, Sovyetler Birliği, İran’ın bir kısmını işgal edip zindanların kapısını açtığında, Bala da ölümden kurtulur. Kimsesiz kalınca, bir Acem’le evlenen kız kardeşi Esli’nin evine gittiğinde, Esli kardeşinden, abisinin yadigârı tespihi alır ve boynuna takar.
Bala, bir süre sonra ailesini isyanda kaybeden Celalili bir kadınla evlenir. İran onun için hep hazandır. Memleket hasreti yüreğine oturunca dönüş kararı alır. İsyan sonrası yaşanan acıya şahitlik eden eşi ‘dönmem’ dediğinde, onu bırakıp, yedi yaşındaki oğlu Mıhe ile geç bir sonbahar günü yola çıkıp, viran olmuş baba yurduna gelir. Sanki toprak çağırmıştır, bahara çıkmaz. Yetim ve öksüz kalan yedi yaşındaki Mıhê, babasız ve annesiz büyür. Yıllar sonra kayıp ailesine ulaşmak için İran’a gittiğinde, kırk yıl sonra gördüğü halası Esli, hüngür hüngür ağlayarak, emanet tespihi sandığından çıkarıp, ona uzatır. Yıllarca koynunda saklamış, kardeşinden ümidi kesilince sandığa kaldırmıştır. Ahdetmiş, aileden gelen olursa verecekmiş, olmasa vasiyetiymiş onunla birlikte gömeceklermiş.