19 Ocak’ta bir kez daha 16 yıl önce katledilen Hrant Dink’i andık. Hrant Dink, bu coğrafyada resmi ideolojinin temel meselesini oluşturan 1915 soykırımını, bütün topluma son derece naif bir dile anlatmaya çalışmıştı.
Her zaman söylüyoruz; Cumhuriyet büyük bir suç üzerine kuruldu ve o suçu gerçekleştiren İttihatçı zihniyet tarafından kuruldu. Ve bu İttihatçı zihniyetin özel teşkilatı, Teşkilat-ı Mahsusa varlığını her zaman sürdürdü. Aslında, Hrant Dink’in ölümünden sonra yazdığım bir yazıda, “Teşkilat-ı Mahsusa eylemlerine devam ediyor” diye yazmıştım. Bugün de aynen böyle düşünüyorum
Hrant Dink katliamına giden sürede neler olmuştu? Bazı şeyleri bu toplum çok çabuk unutuyor. O dönem yargılanan birçok aydının davasına bir grup insan giderdi ve orada gösteriler yapılırdı. Bu grubun içinde Doğu Perinçek, Kemal Kerinçsiz, Veli Küçük, Sevgi Erenol gibi isimler vardı. Kaldı ki bu isimler sonra Ergenekon davasında yargılandılar.
Bu isimler Talat Paşa komitesi adında bir komite oluşturmuşlar ve 1915’in bir yalan olduğu üzerine sürekli açıklamalar, tartışmalar yapıyorlardı.
Bu insanlar bugün neredeler? Mesela Veli Küçük ne yapıyor? Ya da Kemal Kerinçsiz şu anda nerede? Doğu Perinçek’in nerede olduğunu biliyoruz. Çünkü o her zaman zaten derin yapıların yanında yerini almıştı. Bugün de aynı biçimde varlığını devam ettiriyor.
Coğrafyamızda yerleşik yapı, her zaman bir derin güce ihtiyaç duydu. Aslında bugün yaşadığımız hak ihlalleri yeni değil! Yani bugün hak ihlallerini sadece 20 yıllık AKP iktidarıyla açıklamak mümkün değil! Gerçi Kemalistler bunu böyle yapıyorlar ama çok büyük bir yanlışın içindeler. Bu Cumhuriyetin kuruluş ideolojisini tartışmak gerekiyor ki, bu her zaman dile getirdiğimiz gibi İttihatçı Türk ve Sünni Müslüman kimliğini temel alan ideoloji!
Geçtiğimiz günlerde kendilerini ülkücü olarak tanımlayan yapının içinde bulunan bir kişi katledildi. Sinan Ateş cinayeti üzerinden bugün iktidar ve kendilerini muhalefet olarak tanımlayanların bir tartışmasını izlemekteyiz. Bugün Ülkü Ocakları’nı soruşturmadan, Ülkü Ocakları üzerinden değerlendirme yapmadan, derin devleti anlamak mümkün değil!
Yaşadığımız topraklardaki gerçek paramiliter örgüt ve her zaman korunan paramiliter örgüt Ülkü Ocakları. Ama maalesef ki kendilerini 6’li masa olarak tanımlayan muhalefet, Ülkü Ocakları üzerinden politika geliştirmeye devam ediyor hatta Ülkü Ocakları’nı bir bölümüyle sahipleniyor.
Bugüne kadar Ülkü Ocakları’nın karıştığı paramiliter eylemleri eğer soruşturma kapsamına almazsak, tartışma kapsamına almazsak, bu devletin yapısını da çözmemiz mümkün değil!
Geçtiğimiz yıl Savcı Doğan Öz’ün katledilmesiyle ilgili Berivan Tapan tarafından bir kitap yazıldı. Savcı Doğan Öz’ü öldüren kişinin Ülkücü İbrahim Çiftçi olduğu biliniyordu. Ve maalesef İbrahim Çiftçi yargılandıktan sonra ceza aldı ancak bu üst mahkeme tarafından bu ceza bozuldu.
Ceza bozulduktan sonra yerel mahkemenin kararında kullandığı sözcükler son derece önemli.
Şöyle yazıyordu mahkeme kararında; “Elimizdeki bilgiler, belgeler ve tanık ifadeleri cinayeti İbrahim Çiftçi’nin işlediğini gösterirken ve vicdani kanaatimiz de bu yönde olmuştur. Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararları da mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulunduğundan, bu nedenle Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun sanık İbrahim Çiftçi hakkındaki 7‘ye karşı 8 oy çoğunluğuna dayanan bozma ilamına uyularak sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi’nin beraatine karar verilmiştir.”
Aslında bu mahkeme kararında gerçek son derece açık. Yani mahkeme açıkça şunu söylüyor; cinayeti işleyen kişi İbrahim Çiftçi’dir bize göre, ancak korunmuştur. 8 oyla beraat kararı verilmiştir. Peki bu İbrahim Çiftçi şu anda nerede? İbrahim Çiftçi MHP parti meclis üyesi…
İşte bu kadar açık bir gerçeği tartışıyoruz. Aslında tartışamıyoruz. Ülkü Ocakları’nın yapısı, geçmişi, ideolojisi tartışmaya açılmadan, bu coğrafyada demokratik bir tartışma ortamının olması asla mümkün değil!