6 Şubat gece yarısı uykunun insanı en teslim aldığı saat 7.7 şiddetinde Pazarcık merkezli bir deprem, kış soğuk, canını kurtaran açıkta. İkincisi Elbistan merkezde 7.6 şiddetinde farklı faylar olsa da etkisi aynı bölgeyi etkileyen, çok ciddi yıkımlara ve ölümlere neden olan ikinci deprem.
Görüntüler, gelen haberler, yardım çığlıkları, uzağında olduğumuz depremin boyutlarını anlamamızı, ne yapmalı sorusunu cevapsız bırakmama gayretimizi ortaya çıkardı. Alevi kurumu olarak bölgedeki cemevleri üzerinden yardım köprüsü oluşturup elden ele bir çabaya girdik. “Ayakta kalan tüm cemevleri kapılarını açtı” haberleri umut oldu. Halkların, tüm toplumsal kesimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, partilerin dayanışma yaşatır anlayışıyla, koordine olup, kriz masaları kurup, bölgeye yardım ulaştırmaya çalıştıklarında umudumuz diri kaldı. Halk halkın yardımına, yarasını sarmaya koşmuştu. 1. gün, 2. gün, 3. gün devlet kurumlarının hem merkezi hem yerel bir duymama, görmeme, alana kulak tıkama haliyle karşılaştık. Halk göçük altında. Halk yardım telaşında. Devlet kurumları yok. Yardımlar yerine ulaştırılmaya çalışılırken yavaş yavaş yardım tırlarının üzerindeki kurum adlarını değiştirerek kendi reklamlarını yapma, yardımlara el koyarak kendini göstermeye başladı. Baktılar halk, halkın yarasını saracak, OHAL ilan ettiler.
Tuttuğu defteri, soracağı hesabı hatırlattılar. Hırsızın ev sahibine bastırması hesabı, hem görevini yapmadı, yapanı tehdit etti, engelleme yoluna gitti. Medya yoluyla kamuoyunu yanıltma, yoğun bir imaj çalışmasına girdi. İnsan evladının onurunu inciten bir yığın görüntü, söylem geride bıraktılar. Bizler bu süreçte halkın dayanışması ile beraber bizleri umutlandıran cemevlerinin toplumsal sorumluluklarını, inancın gereği sınırsız, halkla birlikte, halk için hizmet etmeleriydi. Gelene, dayanışma gösterene, ihtiyacı olana kısacası olması gerektiği gibi, şartların gereği düşünme, düzenleme, iş yapma görevini yerine getirdi. Ocak, dergâh da budur. Halka hizmet Hakka hizmet anlayışı ile adil ve ahlaklı olabilmek, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için düsturu ile birlikte üretmek, adil paylaşmaktır. Dayanışma gösteren tüm toplum kesimleri ve örgütlü yapılar içinde, onlarla ortaklanıp, duygudaşlıkta, emekte, özüne uygun işleviyle bizleri onurlandırdılar.
Can ile can, Haq ile Haq oldular. Ya devletin bir kurumu olup kapılarını kapatsalardı, emre itaat etselerdi? Yerel mülki amirler ve kolluk güçleri müdahale edip yardım etmelerini, dayanışma göstermelerini engelleyene kadar depremzedelerle dayanışma gösterdiler. Bundan sonra da elbette kaldıkları yerden devam edecekler.
Pazarcık Hasankoca Cemevi mülki amir ve kolluk kuvvetlerince basılıp koordinasyon merkezi hizmeti vermesi engellendi.
Adıyaman ve Elbistan’daki cemevlerinde de bu yönlü baskıları görüyoruz. Cemevleri dayanışma merkezi olmaya, depremzedelere hizmet etmeye elbette devam edecektir.
Kaygılıyız.
Deprem sonrası göçük altında kalan insanları kurtarmak için altın saatler diye tabir edilen ilk 30 saatte depremzedelere hiçbir müdahale yapılmadı. İnsanlar adeta ölüme terkedildi. Sesimi duyan var mı çığlıklarını duyanları çaresiz bıraktılar. Hiçbir yardım eli uzanmadı. Acil durum yönetimi diye bir olguyla karşılaşılmadı. Halkı enkaz altında bırakan iktidar kendisi de enkaz altında kaldı.
Kulağımızda kalan ses “devlet yoktu” idi. Bu söylem depremle birlikte tarihe not düşüldü.
Şimdi de bu felaketten fayda devşirme hesapları yapıyorlar.
Zaten yoğun göç vermiş, asimilasyon cenderesinde kıvranmış, katliamlar görmüş bu coğrafyalar, Aleviler, Kürtler yeniden bölgeyi insansızlaştırma politikaları ile karşı karşıya.
Üç gün görünmeyen, akabinde yardımlara el koyan, gönüllü yardım koordinasyonlarına, cemevlerine kayyum atayan iktidarın ilk planı göçertme. Yardımları engellemesinin nedeni çaresiz bırakıp, göçe zorlamak. “Yerinden kopan, kimliğinden, inancından kopuyor”. Bunu tecrübe eden devlet aklı durumu fırsata çevirmek istiyor.
Cemevleri ile birlikte, halkla dayanışma içinde olan tüm oluşumlara kayyum, yapılan yardımlara el koyma haber ve görüntüleri gelmeye devam ediyor. Deprem bölgesi Kürt ve Alevi nüfusunun yoğun olduğu bir bölge. Hatay Arap Alevilerin yoğun yaşadığı bir bölgedir. Buralarda demografik yapıyı değiştirme çabaları olan iktidar, OHAL uygulamaları ile yardım kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının yardımlarını engelleyerek depremzedeleri farklı bölgelerde istihdam etme planlarını açıkladı.
Bu durum niyetlerini fazlasıyla açık ediyor.
Mültecilerle ilgili söylemler, ortaya çıkan sonuçlar ürkütücü. Mültecilerin şiddetin hedefi haline getirilme riski var. İşkence ile ölüme tanık olduk.
Burada partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, inanç kurumlarının tüm toplumsal kesimlerin iktidar politikalarının tuzağına düşmeden, bölgenin durumunu doğru tahlil ederek, yerelin yeniden inşası için mevcut dayanışmayı büyütüp, kalıcı hale getirip, projeler üreterek yaşamı yeniden inşa edebilmeye odaklanmalıyız.
Eminim bu alanda çalışabilecek, kalkınma planı, demokratik yaşam modeli üretecek yeteri kadar gönüllü çalışan çıkar.
Birinci görev; her türlü olumlu çabaya engel olacak iktidardan kurtulmak. Dayanışma durumundan asla vazgeçmemek.
Hakk aynamız, Xızır yardımcımızdır.