Bugün asgari ücret komisyonundaki kadın “temsili”ni yazmayı planlıyordum. Fakat bu satırları yazarken duyduğum öfke nedeniyle önce bir başka temsil meselesine değinmek istedim. Yüzbinlerce seçmenin iradesi gasp edilerek milletvekilliği düşürülen Leyla Güven bir kez daha hapsedildi. Bu yazı kaleme alınmadan birkaç saat önce ise Güven için İstanbul’da yapılan eyleme polis saldırısı gerçekleşti. Bu saldırıda yine yüz binlerin iradesini temsil eden milletvekili Musa Piroğlu polis tarafından tekerlekli sandalyesi itilerek yere düşürüldü. Halkın oyları ile kendilerini hem mecliste hem sokakta temsil etmek üzere seçtiği vekillere yönelik bu saldırıların şiddeti, saldırının arkasındaki asıl aktörlere yönelen öfkenin şiddetini de arttırıyor elbette. Saldırının ardından konuşan Musa Piroğlu’nun dediği gibi: “Bugün, bu saldırıyı yönetenler bilsinler ki bu ülkede yoksulların, işçilerin arasında ve Kürtlerin kalbinde bir isyan, bir öfke büyüyor.”
Piroğlu’nun da konuşmasında işaret ettiği yoksulların ve işçilerin kalbindeki isyanın bir nedeninden bahsedecektim bugün. Bildiğiniz üzere Asgari Ücret Tespit Komisyonu görüşmeleri sürüyor. Üçlü yapıya sahip komisyona devletin ilgili kurumlarından bürokratlar ile işçi kesimi ve işveren kesimini temsilen 5 kişi katılabiliyor. İşçi kesimi adına görüşmelere en çok işçi üyeye sahip konfederasyon sıfatıyla Türk-İş katılıyor. Türk -İş milyonlarca emekçiyi ilgilendiren asgari ücret zam oranın belirlenim sürecinde gerek sendikal bürokrasinin kalesi olduğu için gerek her dönem pasif bir tavır izlediği için eleştiri konusu oluyor.
Muhtemelen bu eleştiriler nedeniyle iki yıldır komisyona katılım konusunda bazı “halkla ilişkiler” çalışmaları yapıyor. Örneğin 2018 yılında Türk-İş heyetinde Yalova Üniversitesi’nde taşeron güvenlik görevlisi olarak çalışan Gülden Görmez’e yer verilmişti. Böylece komisyonda taşeron ve kadın işçiler de “temsil edilmişti.” Belli ki Türk-İş’in bu hareketine çok olumlu dönüşler olmuş. Bu yıl da komisyonda engelli bir kadın işçiye yer verdi. Adalet Bakanlığı’ndan büro görevlisi olarak çalışan Özgül Yardımcı da heyette yer alan isimlerden birisi oldu.
Eşitsiz koşullarda da olsa sınıfın ve toplumun yarısını oluşturan kadınların sembolik temsiline bile ancak 2018’de sıra gelmiş olması şaşırtıcı mı? Valla değil. Peki kadınlar yönetimlerde, kurullarda veya komisyonlarda yer alınca kadınların temsili sorunu çözülüyor mu? Heyete bir kadın bakanın başkanlığı ettiğini de göz önüne alırsak bence kadınların temsilinden ancak kurullar, sendikalar, komisyonlar kadınların özgün çıkar ve taleplerini gündem olarak önüne koyunca bahsedebiliriz.
Kadınların asgari ücrete dair işçi sınıfının genelinden daha doğrusu erkek işçilerden farklı durumları çıkarları ve talepleri var elbette. Bu farklılığı DİSK-AR’ın hazırladığı rapor açıkça gösteriyor: “Özel sektörde kadın işçilerin %32,5’i asgari ücret altında ücretlerle çalıştırılıyor. Özel sektördeki kadın işçilerin %9,3’ü ise asgari ücretin yarısının da altında ücretle çalışmaya zorlanıyor…” Asgari ücrete erişemeyenlerin oranı genelde %17 iken kadınlarda bu oran %25’i buluyor. Asgari ücret düzeyinde ve daha düşük ücret alanların oranı genelde %38 iken bu oran kadınlarda %49’a yükseliyor. Kadınların yarısı asgari ücret ve daha düşük ücretlerle çalışıyor.”
Gördüğünüz üzere kadınlar için asgari ücrete erişim bile başlı başına bir sorun. Çünkü kadın işçiler ve erkek işçiler arasında ücretler açısından gücünü erkek egemenliğine dayalı ayrımcılıktan alan derin bir eşitsizlik söz konusu. Bu veriler bile kadın işçilerin asgari ücret tespit komisyonuna yansıtılacak ücret eşitliği, cinsiyetçi çalışma düzeni gibi bambaşka sorunları ve bu sorunlar karşısında talepleri olması gerektiğini gösteriyor. Ama sendikalar, konfederasyonlar daha doğrusu buralardaki erkekler istiyor ki kurullarda 1 ( yazıyla bir) kadına yer verelim ve bu “kadın sorunu”nu çözelim. Allahtan kadınlar bazı sendikal örgütlerin ve kurumların aksine “sosyal diyalog” ve “uzlaşma kültürüne” inanmıyor. Sonuç alıcı başka mücadele yöntemleri geliştiriyor. Bakınız #Metoo.