Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtlayan Sabiha Temizkan, annesi Leyla Güven’in hemen karşılanabilecek bir talep için eylemde olduğunu belirtti ve “Annemin bu zihniyetten dolayı 113 gündür aç olduğunu bilmek içimi sızlatıyor” dedi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle 113 gündür açlık grevinde. Güven, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde başlattığı grevi tahliye olduktan sonra Bağlar’daki evinde sürdürüyor.
Leyla Güven’in kızı Sabiha Temizkan, açlık grevine ve Güven’in durumuna ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan Dicle Müftüoğlu ve Mehmet Şah Oruç’un sorularını yanıtladı.
Annen ile yaptığın röportajda kendisi, “Biz seninle birlikte büyüdük” diyor. O’nun yaşamına ve mücadelesine tanıklık eden biri olarak bize Leyla Güven’i anlatır mısın?
Ben kendimi bildim bileli annem bir mücadele içerisinde diyebilirim. Sadece siyasi bir mücadeleden değil, bir kadın olarak ayakta kalma mücadelesinden söz ediyorum. Daha önce de anlattım; ama annem ve babam boşandıklarında ben 13 yaşındaydım. Annem ilkokul mezunu ve hiç çalışmamış bir kadındı. Ama bunu hiç sorun etmedi, özgüven problemi yaşamadı, hiç yapamam diye düşünmedi. Ailesinin de kendisine geleneksel kadın rolünü dayatmasına müsaade etmedi. En başta böyle bir başkaldırı, direnme hali vardı. Boşanan bir kadın toplumsal algıya göre; ya evinde oturur ya yeniden evlenir ya sadece çocuklarını büyütür “namusuyla yaşar”. Annem bütün bu dayatmalara karşı çıktı ve çalışmaya başladı, bizi büyüttü. Daha sonra HADEP döneminde partiyle tanıştı. Oradan da bugünlere kadar geldi. Annemin kadınlık rolü her zaman ön plandaydı. Kendi yaşamında bir kadın olarak başlattığı direnişi mücadelesine de çok fazla yansıttı. Zaten kadın hareketinde yer alıyordu, belediye başkanı seçildi. Belediye başkanı iken de kadınlara yönelik çalışmalarıyla adından söz ettirdi. Toplu iş sözleşmesine kadınlara dair maddeler koydurttu. Bunlar o dönem de çok önemsendi. Bu durum Türkiye’de ilgiyle karşılandı. Hatta bir takım kadın programları da annemi konuk almak istediler ama sonra kendisinin ve partisinin kimliğini öğrendikten sonra vazgeçtiler. Bir yandan da bir ayrıştırma, ötekileştirme halini yakından hisseden bir kadın. Ben de bir Kürt çocuğu olarak Konya’da büyüdüm ve bu ayrışmayı hep hissettim.
Anneme dönecek olursak; kadın kimliğini hiçbir görevi sırasında arkada bırakmadı. Belediye başkanıyken, milletvekiliyken, partinin bütün organlarında hayatında her zaman kadın olarak yer aldı. Bu da iktidarı biraz korkutuyor galiba. Çünkü iktidarlar çok eril bir zihniyetle kurulmuşlardır ve kendilerini sarsacak hareketlerden korkarlar. Kadınların gücünden gerçekten korkuyorlar. Annem de sanırım korkuttu onları. Kadınlığıyla, duruşuyla, mücadelesiyle gerçekten korkuttu. Şimdi de yine onları korkutan bir eylem içinde.
Annemi nasıl özetleyebilirim; belki çok emekçi olduğunu belirtmem gerekir. Annem olduğu için böyle söylüyor muşum gibi duruyor ama zorlanıyorum bunu söylerken. Dokunduğu herkesten, yardım ettiği, bir şeyler paylaştığı, yüreğine dokunduğu herkesten bunları duyuyorum. Evet annem gerçekten herkesin yüreğine dokunan, fedakar emekçi bir kadın. Belki Leyla Güven derken de ilk akla gelen de bu diyebilirim.
Leyla Güven, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde iken büyük bir eylem başlattı. Sen de annen cezaevinde iken sürekli görüşüne gidip-geliyordun. Bu eylem kararını sana öncesinden aktarmış mıydı? Aktarmadıysa duyduğunda ne hissettin, ilk tepkin ne oldu?
Annem açlık grevi kararını benimle daha önceden paylaşmamıştı. Ben de herkes gibi duruşma salonunda öğrendim. Çok büyük bir şok yaşadım, gerçekten hiç beklemiyordum. Özellikle süresiz dönüşümsüz olduğunu söyleyince… Zor bir andı. Sonrasında bazı şeyleri düşündüğümde önceden hazırlandığını fark ettim. Mesela annem cezaevine girdiğinde daha kilolu bir kadındı. Her gittiğimde biraz daha zayıflamış gördüm. ‘Anne bir sağlık sorunun mu var?’ diye sordum. O da ‘Hayır ben diyet yapıyorum, spor yapıyorum. Sağlıksız bir kilom vardı zayıflamaya çalışıyorum’ dedi. Çıktıktan sonra da sohbet ettiğimizde; ‘6 aydır kendimi böyle bir şeye hazırlıyordum’ dedi. Sürekli vurguluyorum annem cezaevinde olduğu için böyle bir eyleme mecbur kaldı. Açlık grevi tabi ki insanın canını acıtan bir eylem. Her eylem biçimine saygım var ama açlık grevi insanın içini acıtan bir eylem tarzı. Annem eylemi sürdürüyor ve epey kritik de bir aşamaya geldi. Yani ne denir bilmiyorum. Sanırım benimle paylaşamazdı. Annem olarak bu onu da zorlayan bir şey olurdu. Ben de kızı olarak bunu içimde tutmakta zorlanırdım sanırım. Paylaşmadı ama sonrasında ben onun yanında oldum. Zaman zaman; “Annenin yanında ne kadar güzel duruyorsun, onunla ne kadar güzel yürüyorsun, onu ne kadar iyi anlatıyorsun” diyorlar. Ben sadece anlatmaya çalışıyorum. Çünkü annem çok inanılmaz bir kadın. Anneliğiyle de kadınlığıyla da milletvekilliğiyle de inanılmaz bir kadın. Sürekli durduğu yerde en iyisini yapmaya çalışan bir kadın olduğu için onu anlatmak biraz da zor. Onu anlatmaya çalışırken, bütün kelimelerimi, duygularımı kullanmaya çalışıyorum. Gerçekten iliklerime kadar hissediyorum.
Hani; ‘Ciğerim yanıyor’ derler ya, ben anne değilim ama annemin bu eylemini anlatmaya, onun bu duruşunu ortaya koymaya çalışırken ciğerim yanıyor. Ta içimden hissediyorum. Tabi ki sonuna kadar yanında olmaya devam edeceğim ama bir yandan da çok zorlanıyorum ama annemin sağlığından dolayı değil. Talebi o kadar yasal ve çabuk halledilebilecek bir talep ki hem öfkeleniyorum hem de üzülüyorum. Çünkü PKK Lideri Öcalan’ın avukatları ve ailesi ile görüştürülmesi çok basit. Bunu hemen yerine getirebilirler ve böylesi bir adımla annem ile onun arkasından eyleme başlayanların açlık grevlerini sonlandırabilirler. Ama yapmıyorlar. Ve o yüzden hem öfkeliyim hem de bu ülkede yaşadığım için artık zaman zaman çok üzülüyorum. Böyle bir ülkede olmak insanın nefesini kesiyor. Üzücü. Annemin sadece bu zihniyetten dolayı 113 gündür aç olduğunu bilmek benim içimi çok sızlatıyor açıkçası. Ben bugüne kadar sisteme radikal bir şekilde başkaldırmış bir insan olmadım. Evet gazeteciyim, muhalif bir yerde duruyorum, her zaman halkın yanında oldum ve böyle bir habercilik yapmaya çalıştım ama içimde sisteme olan öfkem de büyüyor. Bu tarz durumlar insanı politize ediyor. Umarım çok kötü şeyler olmadan bu son bulur. Tek dileğim bu.
Annen Leyla Güven 113 gündür açlık grevinde. Böylesi bir eylemin öncüsünün kızı ve gazeteci kimliğinle böylesi bir sürece tanıklık ediyorsun. Böylesi bir şeye tanıklık etmek nasıl bir durum?
Zor. Annem olduğu için gerçekten zor. Annemin durumu kritik bir aşamaya geldi ben de bir evladım ve dediğin gibi bir gazeteciyim. Zaten hep beraber çok acı şeylere tanıklık yapıyoruz. Şimdi biz anneme evde bakıyoruz ama cezaevlerinde açlık grevinde olanlar çok kötü durumda. Tansiyonu düştüğü zaman hemen tuzu arttırıyoruz, bir şeyler yapıyoruz ama cezaevlerindeki insanların bu şansı da yok. Aileleri bizimle iletişim kurmaya çalışıyorlar, bir kısmı annemi ziyaret etti. Açlık grevinde olanlar tek kişilik hücreye konuluyorlar. Yakında kendilerine bakamayacak duruma gelecekler ve onlara refakat edebilecek kimse yok. Gerçekten çok kötü bir duruma gidiyor. Bu sessizlik, iktidarın duyarsızlığı çok zor. Tıpkı annemin sadece beni düşünemeyeceği gibi ben de sadece annemi düşünemiyorum. Çok kaygılıyım. En başta annem için tabi ki. Yanı başımda eriyor. Sabahları tansiyonunun o kadar düşük çıktığını görmek, geceleri kas ağrısından uyuyamadığını görmek… Ben de doğru düzgün uyku uyuyamıyorum, kötü hissediyorum ve onun için ne yapacağımı bilemiyorum. Tıpkı o cezaevinde iken yaşadığım çaresizliği diğer aileler yaşıyor. Onların yanında bir nebze iyi durumdayım. Bu acılar umarım biran önce son bulur. Hiçbir annenin, babanın, evladın, kardeşin, eşin bunu yaşamasını istemiyorum.
Geçen eşi cezaevinde açlık grevinde olan bir arkadaşla tanıştım. İnsanlar büyük bir çaresizlikle bir şeyler olsun diye bekliyorlar. Aslında bu çok basit. İmralı’ya avukatların ve Öcalan’ın ailesinin gitmesi sağlanabilir. Bu yasal bir hak. İnsanlar yasal bir hak nedeniyle bunca süre aç kalıyorlar. Açlık grevlerine devletin yaklaşımı bir taraftan da insan hakları ihlalidir. Bu kadar insanın bu kadar uzun süre bedenlerini açlığa yatırmalarının sebebi bu iktidardır. İktidar bu insan hakkı ihlalini ortadan kaldırmalı. Çünkü ortada Anayasal bir hak var. Bunu sağlarsa eğer bütün bu insanlar zarar görmeyecek. Ayrıca benim annem bir milletvekili. Zaten çok hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuldu, milletvekili seçildikten sonra da cezaevinde tutulmaya devam etti. Bütün bu süreç baştan sona hukuksuzluklarla dolu. Annem sadece kendisi için bile açlık grevine girse çok haklıydı. Çok fazla hukuksuzluk, ihlal var. Bütün bunlar İmralı Adası’na gönderilecek bir avukat heyetiyle son bulabilir.
Sosyal medya paylaşımlarına ve basına yaptığın açıklamalarına baktığımızda güçlü duruyorsun. Bu motivasyonu nereden alıyorsun? Nedir sana güç veren?
Benim annem bugüne kadar hiç yanlış bir şeyi savunmadı. Şu anda da haklı olduğunu düşündüğü bir eylem yürütüyor. Ben güçlü durmaya çalışıyorum çünkü bundan başka şansım yok. Zaman zaman farklı psikolojiler yaşadım. Zorlandığım anlar, pes etmeyi düşündüğüm, ‘Yapamayacağım, taşıyamayacağım’ dediğim, günlerce ağladığım zamanlar oldu. Ama günün sonunda ağlayarak, üzülerek bir şey yapamadığınızı fark ediyorsunuz. O yüzden bir şey yapmak lazım. Güçlü olup bir şeyler yapmak lazım. Ben şimdi annemin sesini duyurmaya çalışıyorum. Onu en iyi şekilde anlatmaya çalışıyorum. Talebinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Annemin öncelikli tek talebi; İmralı’daki mutlak tecridin kırılması. Bunun için mücadele ediyor. Başından beri de söylediğim gibi bu yasalarla düzenlenmiş bir hak ve yerine getirilmesini istiyor. Dolayısıyla ortada böylesi bir talep varken annemin bu aşamaya getirilmesini çok vicdansızca buluyorum. O yüzden de tabi ki güçlü ve onun yanında duracağım. Talebinin karşılanıp beraber artık normal hayatımıza dönmemiz için uğraşacağım. Annem cezaevinden çıktı ama açlık grevinde olduğu için hep beraber başka bir cezaevinde gibiyiz. Evdeyiz. Evimiz sürekli abluka halinde. Bahçemizde bile sivil polisler duruyorlar. Evimize girip çıkanların fotoğrafları çekiliyor dolayısıyla evimizde biz bile tecrit altındayız. Buna karşı ben de annemle birlikte mücadele edeceğim. Annemin başarması için elimden geleni yapacağım. Gücümü de onun haklılığından ve ona olan güvenimden alıyorum.
Leyla Güven’in bir günü nasıl geçiyor? Onunla bire bir ilgilenen bir kişi olarak günlük rutini biraz anlatır mısın?
Annem zaten çok fazla uyuyamıyor. Kas erimesi başladı ve gece ağrıları olduğu için uyuyamıyor. Sabah çok erken kalkıyor 07.00 gibi ama biz 08.00 gibi başlıyoruz güne. İlk başta sıvı almadan, tansiyonu, ateşi ve kilosuna bakılıyor. Sonra da tansiyonun durumuna göre ya tuzlu ya da ne alması gerekiyorsa onu alıyor. Bizimle birlikte kalan sağlıkçı arkadaşımız birebir ilgileniyor aldığı sıvılarla. Annemin ne yazık ki kaliteli bir günlük yaşamından söz edemiyoruz. Sağlığı gerçekten çok kötü bir noktaya geldi. Genelde uzanıyor çok moralli ve bir yandan da çok meraklı. Bir taraftan da çok endişeli. Bu durumun altını çizmem gerekiyor; açlık grevindeki herkesi çok merak ediyor. Zaman zaman dışarıda açlık grevinde olan isimlerle görüştürmeye çalışıyoruz. Strasburg’dakiler, İmam Şiş ve Nasır Yağız ile görüştürmeye çalışıyoruz. Bunun için sağlığı da çok uygun değil ama. Hala çok yoğun mektuplar alıyor bu onu çok mutlu ediyor. Bunu özellikle belirtmek istiyorum; çok moral veriyor. Annem artık cezaevinde değil adresini de çok kimse bilmiyor ama bir şekilde ulaştırıyorlar anneme. Şiirler yazıyorlar, şarkılar besteleniyor onun için, cezaevinden bir takım hediyeler geliyor. Bilirsiniz orada el dokuması bileklikler, küpeler ve kolyeler yapıyorlar. Bütün bunlar çok mutlu ediyor annemi. Onlara dair telkinlerde bulunuyor; ‘Onları şöyle muhafaza et, şöyle yap’ diye. Onunla ilgili yazıları okuyoruz kendisine, köşe yazıları, Twitterda yazılıp çizilenler, insanlar ne diyor diye. Genelde bir günü böyle geçiyor. Gece çok uyuyamadığı için saat 23.00’e kadar birlikte vakit geçiriyoruz. O sürekli yarı uyur, uyanık vaziyette. Onun moralini arttırmak için bir takım şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kendi morali çok yüksek ama arkadaşları için çok endişeleniyor. Ondan sonra açlık grevine girenler adına endişeli ve “Keşke sadece ben sürdürüyor olsaydım bu grevi” diyor. Umarım daha sağlıklı günler geçirebiliriz beraber.
Türkiye ve hatta dünyanın birçok yerinden insanlar Leyla Güven’i görmek için evinize geliyor. Leyla Güven, bu ziyaretçiler gelip giderken neler yaşıyor? Özellikle onu ayrıca heyecanlandıran, mutlu eden ziyaretçileri oldu mu?
Anneme yapılan ziyaretler onu çok etkiliyor. Özellikle son dönemlerde batıdan çok yoğun ziyaretler oldu. Karadeniz’den, Türkiye’nin batı illerinden kadınlar yoğunluklu olarak geliyor. Onlar annemden çok etkileniyorlar. Geldikleri zaman hepsi üzgün geliyorlar ve çıkarken büyük bir huzurla çıkıyorlar. Çünkü annem onlara büyük moral veriyor. İnancı, kararlılığıyla büyük moral veriyor. Çıkarken insanlar bana sarılıp ağlıyorlar, “Ne kadar şanslısın ne kadar güçlü, güzel bir annen var” diye. Çok etkileniyor. Bu ziyaretler onu çok yormakla birlikte direnişini de güçlendiriyor aslında. Sonrasında konuştuğumuzda batıdan o kadar kilometrelerce yolu tepip gelen insanların onu çok etkilediğini söylüyor. Diyor ki “Ben iyi bir şey yapıyorum. Haklıyım. Yoksa bu insanlar yollara dökülüp gelmezlerdi.” Biraz karşılıklı güç alışverişi var aslında. Bir yandan anneme kutsal bir tanrıça gibi yaklaşılması da onu çok duygulandırıyor. İnsanlar eline sarılmak istiyor, öpmek, kucaklamak istiyor. Tabi bunu yapmaları hijyen açısından yasak o yüzden uzaktan da olsa içlerine koymaya çalışıyorlar annemi. Dediğim gibi çok moral alıyor bu ziyaretlerden ve onun da o insanlara moral aşıladığını görebiliyorum.
Leyla Güven’e destek amacıyla birçok eylem yapılıyor. Sen bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsun, yeterli buluyor musun? Bu anlamda kamuoyuna bir çağrın var mı?
Bence herkes bulunduğu yerden bir şeyler yapmaya çalışıyor. Herkesin çok fazla hissettiğinin farkındayım, annem de farkında. Bu çok fazla sokağa yansımıyor olabilir. İnsanlar cezaevine atıldı, baskı görüyorlar, attığınız her adım kontrol atında, söylediğiniz her söz bir soruşturma konusu olabiliyor. Dolayısıyla böyle bir iklimde annemin eylemine yönelik en ufak bir ses bile çok değerli. Annemin yanına ziyarete gelenlerden de bunu görebiliyorum. Gelemeyen ve beni arayan, sosyal medyadan desteklerini bildiren o kadar çok insan var ki, ama bütün bunlar çok değerli olmakla birlikte galiba bir yerde çok karşılık bulmayabiliyor. Belki de içimizdeki bu şeyi söylemekten korkmamalıyız. Çünkü bu şekilde bugün kendimizi bir şeylerden koruyor olabiliriz ama aslında uzun vadede bize takılan prangaları çıkarmak gerekiyor sanırım. Bugünümüzü değil geleceğimizi kurtarmamız gerekiyor. Böyle bakarsak daha yüksek sesle de haykırabiliriz. Ben şöyle düşünüyorum; çok haklıyız gerçekten bizim karşımızda nefes almamızdan bile rahatsız olan bir iktidar var. Çok haklıyız ve Çok haklı olduğumuz için de bunu yüksek sesle dile getirmemiz gerekiyor. Bundan korkmamalıyız. Evet bugün bizleri cezaevine atıyor olabilirler, baskı uyguluyor olabilirler. Ama bu baskıyı biz susarak, kenara çekilerek aşamayız.
Hepimizin sesini yükseltmesi gerekiyor. Sosyal medyada da olabilir, sokağımızda, apartmanımızda, bizim gibi düşünmeyen bir komşumuzla sohbet etmemiz bile bir ses. Bizim yaptığımız her şey terörize ediliyor. Sadece Kürt olduğumuz için batıdaki insanlara öcü gibi gösteriliyoruz. “Bizim Kürt vatandaşlarımıza saygımız var ama bunlar öyle değil” diyorlar. Peki bizim Erdoğan’ın diğer Kürt vatandaşlarından ne farkımız var? Biz ne yaptık? Elimize silah mı aldık? Ben kendimi düşünüyorum; hiçbir şey yapmadım. Ya da annemi düşünüyorum. Annem sadece fikirlerini ifade etti, hiçbir şiddet eylemine karışmadı, demokratik hakkını savundu ve hala da bunu yapmaya devam ediyor. Peki neden cezaevine konuldu? Daha önce “KCK operasyonlarında” alındığında 5 yıla yakın cezaevinde kaldı. Neden? Bütün bunları sorgulamamız gerekiyor aslında. Daha önce de söyledim; bizi öldürürse bu sessizlik öldürür. Lütfen sessiz kalmayalım. Herkes bulunduğu yerden sesini yükseltsin. Çünkü bu sese her zamankinden daha fazla ihtiyaç var ve yine ifade etmek istiyorum. Bugün konuşmadığımızda yarın konuşmamızın bir anlamı olmayacak. Çünkü şuanda açık grevinde olan ve hayatları riske giren çok fazla insan var. Onların başına gelebilecek en ufak şeyden en az devlet kadar biz de sorumlu oluruz. Herkes bu sorumlulukla hareket ederse çok daha güzel sonuçlar alabiliriz.