Kapitalist modernite, edimlerinin insan ve doğa üzerinde sonuçlarının sorgulaması geliştirilirken, bazen düşüncelerimize, bütünüyle zihniyetimize vurduğu prangaları görememekteyiz. Karşıt olduğumuz bir fikir ya da idea karşısında ya toptan bir reddediş ya da toptan bir kabullenme girişimimiz bazı sorunsallıkları yeniden karşımıza çıkartmaktadır. Zira bir meseleyi; var olan pozitivizmin etkisinden, ayrıca bunun için üretilen kavram kargaşasından ve bu kavramlarla açıklamaya çalışmakla, birçok meselede kendi elimizle bir tuzağa çekiliyoruz. Öyle ki bu noktada bir olay veya olguyu ele alırken zaman ve mekândan bağımsız ele alışımız bırakalım alternatif üretmeyi, kendimizi benzeşmekten kurtaramıyoruz.
Bugün ekoloji hareketleri, fikir akımları endüstriyalizmden ötürü enerji politikalarını eleştirmekte, bunun yerine alternatif yolları tartışılmakta ve üretilmeye çalışılmaktadır. Misalen kentleşme konusunda, var olan kentleşmenin yarattığı kötü sonuçlardan bahsederken, alternatif yaratmaya girişince de aynı açıdan dikey mimari yerine sadece yatay mimari ile alternatif yaratabiliriz sonucuna varıyoruz. Yine termik santraller son süreçte kanserleşme vakaları bunca artmışken, tartışmalar bacaların filtreli filtresiz meselesine indirgenildi. İki konu ve benzeri konuların çoğunda tartışmalarımız ihtiyaç ya da yetebilirlik üzerinden değil ya da başta belirttiğimiz üzere zaman ve mekândan bağımsız ele alışımız, var olan sorunsallığı daha da kangrenleştirmektedir.
Enerji konusunda tartışmalar sürerken bugün daha çok yenilenilir enerji kavramı ortaya atılmakta. Bu konuda da ülkemizde güneş enerji sistemlerinin yaygınlaştırılması sürüyor, aynı şekilde rüzgar enerji santralleri üzerine de yoğunlaşılmakta. Güneş enerji sistemleri de ülkemizde yine eksik tartışılmakta zira yine mekândan yani kurulacağı yerden bağımsız ele alınıp işleniyor, bir taraftan bunlara teşvikler sağlanırken, hâlâ mevzuatı dâhi tamamlandığı söylenemez. Mesela bunun için adeta bir seferberliğe girişilmekte fakat ülkenin çoğu yerinde güneş enerji panelleri 1. derece tarım arazilerine konulmakta, verimli tarım arazileri adete işlenemez konuma getirilmektedir. Bir taraftan yenilenebilir enerji derken öte taraftan tarım arazilerinin özel şirket, sermayeye peşkeş çekildiğini görüyoruz.
Rüzgâr enerji santralleri, öncelikle Kaz Dağları’nda konuşulmaya başlandı şimdilerde Mardin’de gündeme gelmektedir. Bu noktadan kısaca bahsetmek gerekirse Derik, Mazıdağ, Kızıltepe ilçelerine 50 adet rüzgâr tribünün konulması hedefleniyor. Proje alanı diye belirlenen Derik’te I. Derece Sit Alanı olarak tescilli Rabat Kalesi ve Harabeleri’nin bir kısmının proje alanında kalıyor olması ve kurul kararıyla Rabat Kalesi ve Harabeleri’nin etkilenmeyeceği yönünde görüş verilmesidir. Yine temel kazı işleminde patlatma işlemleri yapılması, sonrası hafriyat dökümünün havayı kirleteceği açıktır. Yine ÇED raporunda halkın onayı olduğu bilgisi olmasına rağmen hiç kimse ile görüşülmemiş.
Yine kurulacağı alanların çoğu mera, tarım arazisi, hayvan otlatma alanı olmasının yanında, ağaçlıklı bir bölge olması itibariyle orman ekosistemine sahiptir. Ayrıca hem orman ekosistemi hem de kuş türlerinin ziyaret alanı olması itibariyle kuş türlerinin yaşam alanları yok edilmektedir. Bunun yanında tribünlerin taşınması, kazı işlemleri, hafriyat taşınması için ağaçlıklı olan bölgenin bir kısmında ağaçların kesileceği söylenmekte, fakat nicelik olarak kesilen ağacın dâhi yetmeyeceği bellidir ve yol açmak için kesilecek ağaç sayısının artacağı açıktır. Bu noktada Mardin TMMOB ÇED raporu inceleme çalışmasıyla da ortaya koymuştur. Ayrıca kime yapıldığı konusu da tartışılmalıdır, özel bir şirketin projesi olduğu bellidir, bunun yanında eğer ki halk içinse bu rüzgar enerji tribünleri ve mesele enerji ise DEDAŞ neden Mardin’de çoğunun çiftçi olan köylerinde elektriği kesiyor ya da proje alanı olarak neden mera, tarım arazileri özellikle seçilmektedir?
Kısacası bu noktadan ve yaratacağı sonuçlardan baktığımızda var olan HES, JES pratiklerinin sonuçları ortadayken, önümüzdeki süreçte sermaye eline geçecek ve rant odaklı işletilecek güneş enerji ve rüzgâr enerji santrallerinin ekolojik yıkımlara yenilerini ekleyeceği açıktır. Öyle ki yenilenebilir enerji diye alternatif enerji sistemlerinin tartışması aslında kimin için yapıldığı, ayrıca mekân olarak nereye kurulacağı üzerine yürütülmesi gerektiği ortadadır.
Son söz; Var olan zihniyet kalıpları ile düşünmek, bırakın alternatif üretmeyi, kötü son olan benzeşmeyi yaratır.