İktidarın savaş politikasına karşı muhalefetin bir politikasının olmadığını belirten HDP Milletvekili Sezai Temelli, ‘Türkiye’yi demokratikleştireceğim diyorsanız, demokratikleşme sürecinin olmazsa olmazı barış siyasetini yürütmeniz lazım. Savaşa ortak olmamalısınız’ dedi
İŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek HDP eski Eş Genel Başkanları, MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası devam ederken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 12 Nisan’da yeni soruşturma başlattı. Kobanê soruşturması adı altında yürütülen operasyon kapsamında 8 yıl aradan sonra HDP eski belediye eşbaşkanları ve çalışanlarının da bulunduğu 91 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. 13 kentte eş zamanlı olarak yapılan ev baskınlarında 48 kişi gözaltına alındı. Gözaltı operasyonlarına yıllardır aralıksız bir şekilde maruz kalan HDP’ye açılan kapatma davası ise devam ediyor.
Torba iddianame
Bu davalar ile HDP’yi etkisiz kılmak isteyen iktidar diğer yandan Federe Kürdistan bölgesine de saldırı başlattı. HDP Milletvekili Sezai Temelli HDP’ye yönelik saldırıları ve gündemdeki konuları değerlendirdi. HDP’ye yönelik kapatma davası ve Kobanê Davası iddianamelerine ilişkin “Torba yasa yapar gibi bir torba iddianame yapmışlar” diyen Temeli, “Türkiye’de ‘çöktürme planı dönemi’ dediğimiz bir dönemi yaşıyoruz. 2014’te hayata geçirilen bu planın içinde HDP’ye yönelik bir saldırı başlığı da var. HDP’yi tasfiye etmeye çalışan bir plan var. Kapatma davası da bu planın bir parçasıdır” dedi.
HDP planları bozuyor
Kobanê direnişinin AKP’nin yayılmacı politikalarına karşı en önemli direniş olduğunun altını çizen Temelli, “ AKP’nin İŞİD ile olan bağı bu yayılmacı politikalar ile daha çok açığa çıkıyordu. Suruç Katliamı ve Ankara Katliamı ise bu bağları net bir şekilde ortaya koymuştu. İktidar bunun üstünü örtmek, HDP’yi tasfiye etmek ve var etmeye çalıştıkları rejimi kalıcı kılmak için partimize yönelik bu iki davayı açtı. Çünkü HDP bu planlarını bozuyor. Bu iki davanın iddianamesinin ortak yanı Kürt sorununun demokratik çözümünü tasfiye etmektir. Çözüme ilişkin bir umut varsa bu umudu ortadan kaldırmaktır” diye ifade etti.
Türkiye çöktü
“İddianamesiz” olarak tanımladığı bu iki davanın çöktüğünü aktaran Temelli, “İktidar bu davaları ayakta tutmak için ikinci dalga operasyon düzenledi. Bunu da ‘terör finansmanı’ gibi saçma sapan, hiçbir inandırıcılığı olmayan bir gerekçe ile yapıyor. İktidarın siyasallaştırdığı yargının acizliğini gösteren bir tablo ile karşı karşıyayız. Sadece bu davalar değil Newroz ve bir çok şey bahane edilerek HDP’ye yönelik bir gözaltı saldırısı düzenleniyor. Tüm bunların altında yatan şey HDP’yi tasfiye etmek. Bu planda ısrar ediyor. Çöktürme Planın bir parçası HDP’yi tasfiye etmek olduğu için sürekli bir şekilde bir kısır döngü içine giriyoruz. 2015’te başlayan kaotik ve istikrarsızlaştırıcı makine HDP üzerinden aynı senaryoyu sürdürüyor. Bununla yol almak mümkün değil. Davayı takip eden herkes HDP’nin bu planı yargıladığını görüyor. Bu zihniyeti yargılıyor. Türkiye’deki bu çöküş sürecinin müsebbiplerini, yani iktidar ve onun etrafında oluşmuş halkayı yargılıyor. Bu dava artık çökmüştür. Bun bağlı olarak kapatma davası da anlamını yitirmiştir. Çöktürme planı ile başlayan sürece baktığımızdı her alana kriz boğan bir durum olduğunu görebiliriz. Çöktürme planlı ile beraber bugün baktığımızda Türkiye çökmüştür. Hayata geçirmek istedikleri plan ülkenin çöküşünün en temel nedeni olarak karşımıza çıkmıştır” diye belirtti.
Çözüm Öcalan
TSK’nın başlattığı saldırılara da değinen Temelli, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Çöktürme planı ile savaş aynı planın parçaları. Dolayısıyla içeride HDP özelinde demokratik siyaseti tasfiye ederken bölgede de yayılmacı politikaya bağlı olarak bir savaş politikası yürütmektir. Bu zihniyetin ürünü olan sistem başka türlü ayakta duramayınca savaşı dayatıyor. Musul’dan Kerkük’e, Şengal’den, Afrin’e kadar bütün coğrafyaya sürekli bir savaşın içinde olmasının temel nedeni budur. Hatta bu burada kalmıyor. Ukrayna savaşının bile bu bölgeyle ne kadar bağlantılı olduğu her geçen gün daha iyi ortaya çıkıyor. Ama bu siyasetin karşılığının olmadığını da hep beraber görüyoruz. Bu coğrafyada sorunları aşacak, istikrarsızlığı ortadan kaldıracak ve bölgeyi demokratikleştirecek siyaset Kürde karşı savaştan değil Kürt ile barışmaktan geçiyor. Dolayısıyla burada Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu tezler çok çok önemli bir yol gösterici özellik taşıyor. O da ortak vatanda Demokratik Cumhuriyet.”
Muhalefetin kırmızı çizgisi
Muhalefetin ise iktidarın bu savaş politikasına karşı bir politikalarının olmadığını vurgulayan Temelli, “Burada duyarsız davranan bir muhalefetten bahsediyoruz. Geçen sene tezkereye muhalefetin içerisine bir kesim ‘hayır’ dedi. Bu önemli bir gelişmeydi. Fakat bunun devamı getirilemedi. Dolayısıyla burada önemli olan bu sistem bir savaş üretiyorsa buna karşı barış siyaseti yürütmektir. ‘Türkiye’yi demokratikleştireceğim’ diyorsanız, demokratikleşme sürecinin olmazsa olmazı barış siyasetini yürütmeniz lazım. Savaşa ortak olmamalısınız. Dolayısıyla Türkiye’nin gerçek anlamda toplumsal barışını var edebilmesinin yegane yolu her şeyden önce bu savaş politikalarından kurtulmasından geçiyor. Bunu da Türkiye’de gerçekten bütün muhalefetin çok kararlı bir şekilde bu savaşa karşı çıkmasıyla yapabilir. Ama Türkiye’de siyasi ve toplumsal muhalefetin bir kırmızı çizgisi var. O kırmızı çizgiyi bir türlü aşamıyor. O kırmızı çizgiye kadar demokrat ama o sınırdan itibaren devletin bugünkü iktidarın tekçi, ırkçı, saldırgan politikalarına sessiz kalan hatta zaman zaman destekleyen bir muhalefet anlayışı var” diye aktardı.
Savaşa 3 trilyon dolar harcandı
Temelli, ekonomik krize ilişkin ise şunları söyledi: “Türkiye ekonomisi için ‘krizde ve savaşla birlikte daha derine gidiyor’ demek inanın hafif kalır. Artık şunu çok net söylemek lazım Türkiye ekonomisi diye bir ekonomi yok. Toplumu, o toplumu oluşturan emekçileri, halkları onların ekonomik yaşamlarını önemseyen onun üzerinden kendisini var eden ona bağlı olarak bir bütçe yaratmış olan bir planı programı olan bir ekonomiden bahsedemezsiniz. Türkiye’de ekonomik anlamda aslında her şeyin çöktüğü bir dönemden bahsediyoruz. Bakın geçen yıl bir araştırma yayımlandı. Türkiye’nin son 40 yılda savaşa ayırdığı yani Kürt barışını reddeden, Kürt halkının temel haklarına karşı sürekli dayatmış olduğu bu savaş konseptinin maliyeti 3 trilyon dolar. Düşünebiliyor musunuz üç trilyon dolarlık bir kaynağı eğer siz savaşa ayırmışsanız hiçbir şeyi düzeltme şansınız yok.”
Çözüm sınırların dışında
Türkiye’de 2013-2015 yılları arasındaki sürecin devam etmesi durumunda bugün kişi başına 25 bin dolar olacağının hesaplandığını ancak bugün 7 bin dolar civarında olduğunun altını çizen Temelli, “Bu neden olamadı? Türkiye bunu başaramadı. Başaramadı çünkü savaşta ısrar edenler aslında toplumun bütün kaynaklarını savaşa harcadığı için maalesef bugün yoksulluk, açlık, işsizlik Türkiye’nin her yerine yayılmış durumda. Dolayısıyla muhalefete son olarak şunu söyleyebilirim muhalefet eğer Edirne, Tekirdağ, İzmir, Muğla ve batıdaki kentlerin sorununu çözmek istiyorsa, sorunun çözümünü Türkiye sınırları içerisinde değil Türkiye sınırları dışında aramalı. Yani sınır ötesi operasyonları denen bu savaşı durdurmak, Kürt barışını var edecek bir barış hamlesinden geçiyor” dedi.
Büyük kongreye doğru
Temelli son olarak HDP’nin yapacağı büyük kongre için ise şunları ifade etti: “HDP mücadelesini verirken kendisine yönelik saldırılara karşı direnirken aslında hiçbir zaman o kararlı yürüyüşünden o mücadele hattından vazgeçmedi vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla bizim kongrelerimiz her dönem olduğu gibi sıçrama gösterdiğimiz gücümüze güç kattığımız yeni dönemleri inşa etmek adına bir araya geldiğimiz kongreler. Bugün Türkiye toplumu ciddi anlamda bir umutsuzluk yaşıyor. Gerçekten bu çöküşün etkisine bağlı olarak sosyal anlamda ciddi olarak travmalar söz konusu. İşsizliğin, yoksulluğun, savaşın etkisiyle bunu görüyoruz. Biz dönüp bütün halklara emekçilere kadınlara diyoruz ki umudunuz yoksa bile inadınız vardır bu inatla direnişinizi var edin umudun partisinde bu mücadeleyi örgütleyelim bu düzeni değiştirelim. Dolayısıyla kongre bu anlamda Türkiye açısından çok önemli bir kaldıraçtır. Diğer yanıyla bu ceberut iktidarın saldırılarına karşı verilebilecek yine en güçlü yanıt kongremizde ortaya çıkacaktır.”
HABER MERKEZİ