Yerel seçimlerde temel stratejilerinin ‘taban ittifakı’ olduğunun altını çizerek HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, adayların belirlenmesi konusunda “Rehberimiz halk olacak” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, gazeteci ve siyasetçilere yönelik operasyonların ardından Diyarbakır’da iki gün boyunca temaslarda bulundu. Temelli, temasları kapsamında günlerdir kırsal kesimleri abluka altında olan Lice ilçesine de giderek, askeri operasyonlar ve halka yönelik hak ihlallerine ilişkin kimi ziyaretler gerçekleştirdi. Bölge gezisini Van ve Hakkari’yle sürdüren Temelli, partisi ve bileşenlerine yönelik operasyonlar, yerel seçimlere gidilirken Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet cephesinden yapılan açıklamalar, partisinin yerel seçimlerde izleyeceği strateji ve bölgedeki askeri operasyonlara ilişkin Mezopotamya Ajası’ndan (MA) Özgür Paksoy ve Mehmet Şah Oruç’un sorularını yanıtladı.
9 Ekim’de parti yöneticileriniz ve bileşenlerinize yönelik kapsamlı bir operasyon düzenlendi. Gözaltı ve tutuklamalar oldu. Yerel seçimlere gidilirken, bu operasyonu neye bağlıyorsunuz?
Her zaman olduğu gibi bir katalog oluşturmuşlar. İşte, KCK/PKK ve HDP’yi peş peşe sayıyorlar. Alışagelmiş ve herkesçe kanıksanmış, hiçbir gerçekliği olmayan, yalana ve uydurmaya dayanan bir suçlama modeli var ellerinde. Yine bunlardan birini yaşıyoruz. Baktığınızda o denli anlamsız bir iş ki; ortada bir suç yok, bahsettikleri şey söz konusu olamaz. Tamamıyla uydurulmuş bir şey. Uzun zamandır bu uydurma ve anlamsız suçlamalarla HDP’yi suçlu göstermek isteyen bir zihniyet var karşımızda. Bu zihniyet iktidarın zihniyetidir. Bu zihniyet yeniden bir seçim kampanyasına başlamıştır. Tıpkı, 24 Haziran’dan önce yaptıkları gibi. Aynı seçim kampanyasını, şimdi yeniden yerel seçimler için başlatıyorlar. Ne yapacaklar, ilk önce HDP’yi kamuoyuna suçlu olarak tanıtacaklar. Bunun yanında bir grup HDP’liyi ya da bileşenini veya HDP’ye sempatik yaklaşanı ya da hiç alakası da olmayanları gözaltına alıp suçlu gösterecekler.
Muhalefetin yaşananlara sessiz kaldığı görülüyor…
OHAL süresi boyunca başlayan ilk hukuksuzluğa maruz kalanlar, yine bizlerdik. İşimizden, aşımızdan olduk. Belediye eşbaşkanlarımız görevden alındı ve cezaevlerine girdi. Eş genel başkanlarımız tutuklandı ve cezaevine konuldu. Birçok vekilimiz tutuklandı. O gün sesi çıkmayanlar, hatta bu sürece katkı sunanlar, sandılar ki sadece HDP ile sınırlı kalacak. Öyle mi oldu? Hayır. Faşizm her yerde kurumsallaşmasına devam ediyor. Bunu defalarca anlattık. Bize olduğunda, Türkiye’nin ana muhalefetine, ‘Olanlara sessiz kalıyorsanız, şunu bilin ki bu yerinde sayacak bir gelişme değildir. Gelip, sizin de kapınızı çalar. Size de sirayet eder’ dedik. Nitekim öyle de oldu. Bugün sadece Diyarbakır’da, Van’da ve Kürt illerinde bu zulüm yok. Türkiye’nin her yerinde var. Artık herkes şikayet ediyor. Her yere musallat olmuş. Tüm insanların, emekçilerin, kadınların, çocukların ve gençlerin, herkesin hakkına musallat olmuş bir iktidar var.
Yerel seçimler de yaklaşıyor, HDP bunlara karşı neler yapacak?
Bütün olarak bunlara baktığımızda, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslenen bu savaş, yolsuzluk iktidarı, bütün ülkeyi büyük bir çıkmaza sürüklüyor. Bu son gözaltılar da aslında en son örneğidir. Burada, bütün bu şeylerin durmasını istiyorsak, ‘Edî Bes e’ diyorsak şimdi harekete geçme zamanıdır. Bütün toplumsal muhalefet, demokrasi güçleri, emek güçleri, insan haklarından yana olanlar, bu ülkede özgür birer vatandaş ve yurttaş olarak yaşamak isteyenler; eşit yurttaşlık temelinde yan yana gelmek isteyenler, kimsenin inancından dolayı mağdur olmayacağı, kimsenin kimliğinden dolayı mağdur olmayacağı adaletli, gelir dağılımı düzgün bir ülke istiyorsak; harekete geçme zamanı gelmiştir. Bu iktidar anlayışını durdurma zamanı gelmiştir. Diyarbakır’da yaptığımız iki günlük ziyaretimizde ve birçok yerde halkımızla buluştuk. Herkesin ortaklaştığı, iktidarın yürütmüş olduğu bu kampanyaya karşı bizim de bir kampanyamız var. Bakmayın siz sessizliğe. Bu güçlü ve sessiz bir öfkedir. Bu öfke, sandıkta gereken cevabı bir kez daha verecektir. 7 Haziran, 1 Kasım’da ve 24 Haziran’da olduğu gibi şimdi yine verecektir. Onların böyle bir kampanyası varsa bizim de demokrasi kampanyamız var. İnsan hakları kampanyamız var. Özgürlük ve barış kampanyamız var. Ve bu kampanya kazanacak. Çünkü hepimiz için, bütün halklar için, bu ülkenin bütün insanları için umut var. Hepimizin geleceği tam da bu atacağımız adım da saklıdır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde partinizi hedef alarak, “Yine kayyum atarız” mesajı verdi…
Bu tablo içinde daha da kötüsü suçlamayla da kalmıyor, halkı tehdit ediyor. ‘Senin iradeni tanımıyorum’ diyor. ‘Bak kayyum atadım, senin iradeni tanımadım, sen yine de açık iradeni ortaya koyar ve benim istediğim gerçekleşmezse, yine de kayyum atarım’ diyor. Biz de diyoruz ki sen ister kayyum ata ya da atama. Bizim irademizi gasp edemezsin. Bir saatliğine bile olsa bu belediyelerin hepsini fazlasıyla geri alacağız. Senin işte o nedenden dolayı meşrutiyet sorunun devam edecek. Sen ancak ve ancak yalanlarla, şaibelerle, hilelerle ve silahlı kolluk güçlerinin desteğiyle yargısız ve hukuksuz bir şekilde ayakta durabiliyorsun. Bunların hiçbirinin olmadığı gün iktidardan düşeceksin.
Kayyum atanan belediyeleri geri alacağınızı belirttiniz. Nasıl olacak?
İşte yerel seçimler, demokrasiden yana olanların bir meşruiyet, varlık sorundur. Bu mücadeleden bizim vazgeçmemiz söz konusu değil. Çünkü biz meşruyuz. Bütün gücümüzü ve sözümüzü halktan alıyoruz. Halkın sözünün taşıyıcılarıyız. Biz siyaseti bu anlamıyla taban demokrasi anlayışımızla yapıyoruz. Halkın içinden yapıyoruz. Meşruiyet tam da halktır. Halkın olmadığı yerde siyaset mi olur. Ama sen sadece Saray’ınla yapıyorsun. Sadece kolluk güçlerinle, savcılarınla, kaymakamlarınla yapıyorsun. Korkuyorlar, korktukları için de bu kadar saldırganlaşıyorlar, yalana başvuruyorlar. Ama korkunun ecele faydası yok. Mart’ta yerel seçimlerde bu kayyumcu zihniyetten kurtulacağız. Kayyumlardan kurtulacağız. Türkiye’yi bu utançtan kurtaracağız. Ve sadece Kürt illerinde değil Türkiye’nin her yerinde yerel demokrasi anlayışının hakim kılarak, bu iktidar için sonun başlangıcının başlatacağız. Çünkü bu rejim bu ülkenin tarihine, kültürüne, insanların bir arada yaşama iradesine, geleneğine ve töresine uygun değil. Tekçilik bu. Tekçilik anlayışıyla kendisini var ediyor. Tek millet, şu ve bu… Bu ülkenin ne bayrak sorunu var ne de sınır sorunu var. Herkes bu ülkede eşit yurttaş olmak istiyor. Birçok kimliğiyle ama. Kürdü, Ermenisi birçok inancıyla… Böyle yaşamış tarih boyunca. Bütün bunları yok sayıp tek olacak dediğinizde, toplum ve halkın, yani insanlar arasındaki hukuk buna itiraz eder.
Yerel seçimler neden bu kadar önemli?
Bu rejime itirazımız var. Bu rejimi değiştirmenin yolu da yerellerde iktidar olmaktır. Yerel demokrasiyi var etmekten geçiyor. O yüzden de yerel seçimler Türkiye’nin geleceği için çok kritik seçimlerdir. Bu sadece Kürtler için değil, Aleviler için değil, Türkiye’deki halklar için değil, herkes için. Özellikle de bu ülkede yaşayan Türkler için, mütedeyyinler için de önemli.
HDP nasıl bir ittifakla seçimlere gidecek?
Türkiye’nin geneline tek pencereden zaman zaman bakmanız gerekiyor. Tabi yerele de. Ama bu genel seçim gibi değil, yerel seçim. Öncelik yerel. Yerelin inisiyatiflerini dikkate almak, o yüzden kıymetli ve önemlidir. Tabanı da halkı da tek bir kimlikle tarif etmeniz söz konusu değil. Öyle kentlerimiz ve ilçelerimiz var ki, yan yana gelmiş birçok halk yaşıyor. Çok farklı inançlar bir arada yaşıyor. Çok farklı kesimler bir arada yaşıyor. O zaman bu bir aradalığı koruyacak bir anlayışın yönetime gelmesi lazım. Yani şimdi her yer küçük mahallelerden oluşmuyor. Büyük metropolleri düşünün. Diyarbakır büyük metropol, İstanbul çok kozmopolit. Birçok kesim bir arada. Dolayısıyla bu birçok kesimi ve katmanı kucaklayacak farklı kimliği, inancı, kültürleri görüp eşit kentsel yurttaşlık temelinde anlayışı hayata geçirecek, bir yönetime ve iradeye ihtiyaç var. Bu da tabandaki ortaklaşmayla mümkün olur. Tabanda hangi partiden olursa olsun siyasi görüşü ne olursa olsun, orada o kentte birlikte yaşıyorsa, birlikte sorunlarına bir çözüm üretilebilir. O halk üretebilir. İşte bunu açığa çıkarmak için çabamız var. Eğer bunu başarabilirsek zaten tabandaki ittifak kendiliğinden açığa çıkacaktır. Hiçbir pazarlığa ihtiyaç duymadan bu ittifakın çıkardığı aday üzerinde herkes zaten ortaklaşır. Biz diğer muhalefet partilerine de, bütün kesimlere de bu çağrıyı yapıyoruz. Gelin bu buluşmaları sağlayalım. Tabanı dinleyelim. Halkı, kadını dinleyelim. Kadınların, emekçilerin kentlerini var etmeliyiz. İşçiyi, sokaktakileri dinleyelim. Onlar bize rehber olsun. Biz daha sonra siyasi partiler olarak, buradan hareketle çeşitli uzlaşılar sağlayabiliriz.
Bu kolay kısmı. Zor olan kısmını öncelikle yapalım. Yani sokağa gidelim, mahalleye, kahvehaneye, işyerine, evlerine gidelim ve insanlar bizleri yönlendirsin. Fizibilite çalışmalarının çoğunda bunu yaptık. Ve bu çalışmaların çok çok kıymetli katkıları var. İnsanların, “Her şeyden önce bu iktidardan kurtulmak gerekiyor” söylemi ortaya çıktı. Çünkü ciddi bir yoksulluk, işsizlik ve şiddet var. Bundan bir an önce nasıl kurtulabiliriz? Yan yana gelerek. Bu yüzden ilkeler çerçevesinde yan yana gelmek için adımlar atmalıyız. Bizim temel stratejimiz budur. Taban ittifakıdır.
Tüm bunlar birlikte bölgede sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor ve askeri operasyonlar bitmek bilmiyor. Lice’ye ziyaretlerde bulundunuz. Lice’de ne oluyor?
Lice’de ilk önce dükkanlara bayrak asıp tehdit etmişler. Sonra da astıkları bayrakları kaldırmışlar. Köylere gitmişler, ablukaya almışlar, evlere bayrak asmışlar. Evlerden insanları çıkarmamışlar. Bir ablukadır gidiyor. Bu Lice’nin artık kaderi olmuş. Yani Lice ilçesi ve köyleri bir kadere mahkum edilmiş. Abluka kaderi. Bu sadece bugünün meselesi değil. 1925’ten beri Lice bunu yaşıyor. Ama son 3 yıldır kesintisiz yaşıyor. 10 gün burada kalıyorlar, 10 gün sonra da bir diğer köye. Böyle bir sistem var orada. Abluka sistemi. İnsanları canından bezdirmiş. İnsanları aç bırakıyor. Tandır, ablukaya alınır mı? Tandırı ablukaya almış. İnsanları bahçesine çıkıp ekmek pişiremiyor. İnsanların peynirlerini parçalamışlar, alıp götürmüşler. Kışlık erzak, bundan daha doğal ne var. Turşu yaparsın, peynir yaparsın. Kışlık erzakını kilerine koyarsın. Kışlık erzakları parçalamışlar. Bu denli insanlığın kabul etmeyeceği bir zulüm ile karşı karşıya Lice halkı.
Defalarca söyledik. Bu halka zulüm etmeye bir son verin. Eğer bir yerde bir suçlu varsa sizin işiniz suçluyu takip edip suçluyu yakalamaktır. Buna kimsenin bir itirazı yok. Licelilerin de bir itirazı yok. Ama ortada kimse yok. Ne suç var ne suçlu var. Sürekli orada bir abluka hayatı var. Ne evin önüne çıkabiliyor ne besleyebiliyor. Hayvanlar öldü. İnsanlar, besledikleri hayvanlar ile geçimini sağlıyor. Bu insanlar köyde yaşayan insanlar. Hayvanını beslemeye çıkamıyor. Hayvan ölürse ölsün diyorlar. Hayvan ölürse insanlar neyle geçinecek? Bu açık şiddettir. Bu şiddete acilen son verilmelidir. Lice bu ülkenin sınırları içerisindedir. Lice’de yaşayanlar da bu ülkenin yurttaşlarıdır. Devlet, yurttaşlarına bu muameleyi yapamaz. Bu hukuka aykırıdır ve suçtur. Devlet, bu ülkenin başka yerlerinde hangi hukuku uyguluyorsa Lice’ye de o hukuku uygulamak zorundadır. Lice halkını baştan suçlu gösterip sürekli orayı bir açık cezaevi haline getirmek, insanları kendi evlerine hapsetmek kabul edilebilir bir şey değildir. Bir insan hakkı ihlalidir. Lice’de gördüğümüz budur.