Türkiye’de siyaset hep hareketli olmuştur. İnişli-çıkışlı, gelgitleri fazla olan politik iklim hakimdir. Nedenini özellikle politikayla haşır neşir olanlar çok iyi bilmektedirler. Aslında 1990’larla birlikte geniş toplumsal kesimler de bunun farkındadırlar. Bu da yüzyıl önce devlete bir ulus inşa etme hikayesiyle başlayan süreç oluyor. Devletin tekliği; dili tek, ulusu tek, dini tek… diye sürüp giden bir teklik manzumesidir.
Asırlarca birlikte yaşamış, ne dilleri ne dinleri gibi farklılıkların çok da sorun olmadan yaşayıp giden halklar, birden tekliğe indirgenince tekli devlet teklemeye başladı. Kuşkusuz tekleme ciddi insani, manevi ve maddi kayıplara yol açmış, açmaya da devam ediyor. Bugün yaşanan ekonomik krizin temelinde de bu tekçiliğin belirgin yeri vardır. Yine siyasal ve sosyal sorunların temelinde de farklılıkları inkâr eden, her şeyi teke indirgeyen ulus-devlet paradigmasıdır. Özcesi sürekli gerilim, çatışma ve savaş pratikleri ulus-devletin hemen her şeyi teke indirgeyen inkârcılığıdır. Toplumsal farklılıklar (Ermeniler, Çerkesler, Süryaniler vd.) her birinin özgünlükleri gibi özellikleri büyük oranda asimilasyon, fiziksel yok etme sonucu etkisizleştirilmeleri sağlanmıştır. Ancak Kürt toplumunun yığınla farklılık ve özgünlüğünden ötürü Türkleştirme gerçekleştirilemedi.
Gelinen aşamada Kürt meselesi Türkiye’de demokrasi ve özgürlük sorunlarının hem çözüm anahtarı hem de çözümsüzlüğün; gerilim, çatışma ve krizlerin temel nedenlerinin başında gelmektedir. Siyasetin inişli-çıkışlı gelgitli halleri Kürt sorunuyla bağlantılıdır.
Siyasetin çok oynak halleri sadece Türkiye içiyle sınırlı değildir; Suriye, Irak ve İran ile ilişkilerde de belirleyici olmaktadır. Bu ülkelerdeki Kürtlerin en küçük hak kazanımları Türk devlet egemenleri için temel bir korku kaynağıdır.
Süleyman Demirel; “dünyanın herhangi bir yerinde adı Kürt olan bir oluşum varsa savaş gerekçemizdir” demişti. Günümüzde de işletilen ve pratik uygulama gücü kazandırılmaya çalışılan zihniyet budur. Yoksulluğun, mafyalaşmanın, sosyal çürüme ve yozlaşmanın da kaynağı budur.
Yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuçların yarattığı tabloya bakıldığında değişen pek bir şey yok gibi. Değişmeyen şey devleti yönetenlerin katındadır. Ancak onlar da değişmek zorunda. Normalleşme, yumuşama söylemi değişimin işaretleridir. Dayatan da Kürt sorunundan kaynaklanan krizler ve çözümsüzlüklerdir.
Neden gerildiniz veya anormalleştiniz ki yumuşama gereği duyuyorsunuz? Meselenin kaynağı doğru tespit edilemezse normalleşme ve yumuşama demagojiden öteye sonuç ortaya çıkarmaz. Geçmişte de çok sayıda normalleşme çabaları oldu. Ancak onlar zaman ve değer kaybından öte sonuç ortaya koymadan, pozitif hiçbir iz bırakmadan kayboldular. Yalnız bu yeni normalleşme öncekilere nazaran kimi pozitif işaretler içeriyor. Onların başında da CHP ve yeni yönetiminin aldığı kimi tutumların ‘umut var’ içerikler taşıyor olmasıdır. Özellikle Colemêrg (Hakkâri) Belediyesi’nin Eşbaşkanı’nın görevden alınıp yerine kayyum atanması (önce de Wan Belediyesi Eşbaşkanı’nın mazbatasının ikinci sırada düşük oyla seçimi tamamlayan AKP’li adaya verilme sürecinde yaşananlar) CHP’nin aldığı tutum kimi zafiyetler taşısa da önemlidir.
Yine seçimlerde Cumhur’un ciddi oy ve belediye kayıpları siyasette yeniden şekillenme sürecini başlattı. Öncelikle zihniyetlerde değişimler yaşanmaya başlamış ve buna bağlı olarak siyasetin yeniden kümelenme, ilişki veya ittifaklarda yeni oluşumların şekillenmesini getireceğe benziyor.
Kayyum politikasına karşı tutum almada geniş bir toplumsal kesim oluşuyor. Bunun en tipik olanı İYİP’in yeni başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun “Ahmet Türk kaç kez başkan seçildi, kaç kez daha görevden alınacak” diyerek meselenin absürtlüğünü vurgulama ihtiyacı duydu. İYİP’in Kürt karşıtlığı biliniyor. Liderinin kayyum politikasını ironik şekilde eleştiren bir duruş içine girmesi, zihinsel değişiminin yönünü ortaya koyması babında önemsemek gerekir. Sadece İYİP değil, kayyum politikasına karşı duran geniş toplumsal kesimler oluşuyor.
Devrimci ve demokratik çevrelerin kendi aralarındaki ilişki ve ittifakları geliştirmeleri önemlidir. DEM’in kendisi bir bileşenler partisidir. Kurulan ama pek hayatiyet kazandırılamayan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı pratikleştirme zamanıdır. Bu oluşumun güçlenmesi CHP gibi çevreleri daha cesaretli davranmaya itecektir. Bu da demokratik ve özgür geleceği umuttan çıkarıp pratik olgu haline gelmesine vesile olacaktır.