Önce doğadan başlayalım. Arasında değişik, farklı otlar olmazsa, çim bile tek başına yeşermez.
Doğadaki çeşitlilik doğanın sürekliliğini sağlar. Melezleşen bitkiler, hayvanlar hep daha sağlıklıdır.
Ağaçlar başka ağaçlarla aşılanarak verimlilikleri artırılır. Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerindeki orman da çeşit çeşit ağaçlardan oluşur. Kimi uzun, kimi kısa, çam, meşe, kavak, yapraklarındaki yeşilin tonları bile farklı. Toprak bile çeşit çeşittir.
Üzerindeki bitkiler, hayvanlar tür tür, çeşit çeşit. Ama insan, doğaya bakıp ders almıyor bundan. Tek türün, kendi türünün hakimiyeti altına alıp tekçi bir dünya kurmak istiyor. Bugün eğer salgın hastalıklarla boğuşuyorsa insan toplumları, bunun sebebi doğadan ders almaması, doğadan kopmuş, doğaya düşman olmuş olmasıdır.
Tekçilik siyasette de çağlar boyunca korkunç sonuçlara yol açmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan bu yana toplum mühendisliğiyle tekçi bir yapı kurmaya çalışmaktadır. Özellikle son birkaç yılda, AKP-MHP koalisyonu bu toplum mühendisliğini bile bir kenara bırakıp tekçi ideolojisine uymayan her toplum kesimine, her halka saldırıyor. Ama tam da bu, ülkedeki toplumsal barışı yok ediyor, halkları birbirinden koparıyor. Bu bir toplumun en sağlıksız halidir, her türlü toplumsal hastalığa yol açar. Tekçilik, yurttaşların, halkların arasındaki iletişime zarar vererek güvenliği da yok eder, refahı da. İnsanlar birbirleriyle iş yapmaktan vazgeçer. Milliyetçilikle başlayıp faşizme kadar giden bu yolda toplumlar dağılır.
Oysa tekçilik toplumun doğasına da aykırıdır. Hele bizim ülkemiz gibi çok halklı bir ülkede tekçilik uygulanamaz, uygulanırsa toplum toplum olmaktan çıkar.
HDP, bu anlamda Türkiye toplumuna en uygun toplum modelini ortaya koymaktadır. Halkların eşit temsiliyeti fikri üzerine inşa edilmiş bir projedir ve ülkenin geleceğidir. Bünyesinde bütün etnisitelerin barışçıl unsurlarını barındırdığı için de son derece sağlıklı bir yapıdır.
Kurulduğundan bu yana uğradığı her türlü saldırıya rağmen şiddet ve manipülasyona karşı aşılı olduğu için ayakta kalmakta, en zor şartlarda bile demokratik mücadelenin dışına çıkmamaktadır.
Bunu sağlayan Türkiye’yi bir halklar bahçesi olarak gören HDP’nin kendisinin de aynı bir bahçedeki farklı bitkiler gibi farklı halkların ve görüşlerin bir arada siyaset yaptığı bir yapı olmasıdır.
Oysa bugün iktidarda tekçilik öyle bir hal aldı ki AKP parti olmaktan çıkıp devletin ta kendisi gibi davranmaya başladı, partinin lideri ise kendisine yüklenen sorumluluktan şikayet etmeye başladı. Bu durum ülkeyi uçuruma sürüklemektedir.
İktidar koalisyonu, dincilik ve milliyetçilikten besleniyor. Ama bu ülke ne tek dinli ne de tek milliyetlidir.
Geçmişte de böyleydi, bugün de böyle. Her türden toplum mühendisliği ve asimilasyona rağmen bu böyle kaldı. Sadece sonuçta ülke toplumsal barışı inşa edemez bir hal aldı.
Evet, iktidar Türkiye’de çoğulculuğun temsilcisi olarak üçüncü parti konumuna yükselmiş HDP’yi zayıflatmak, yok etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Muhalefet partileri de buna sadece cılız itirazlarda bulunuyor.
Bu aslında Türkiye siyasetinin hem toplumsal barışa hem parlamenter demokrasiye hem de farklı etnisitelerden milyonlarca seçmene sırt çevirmesi demektir.
Tükiye, iktidarın bütün kriminalizasyon çabalarına ve muhalefetin çekingenliğine rağmen HDP’den ders alacak ve gelecek vizyonunun çoğulcu bir demokrasi, ortak vatanda barış içinde bir arada yaşam olduğunu anlayacaktır.