11 aydır baskılara ve ölümlere rağmen inançla direnen İbrahim Gökçek ve bereberindekilerle görüştük:
Reyhan Hacıoğlu
Uzun bir süredir düşen haberler, hashtaglar ile yapılan kampanyalar, sivil toplum örgütleri, siyasi partilerin çağrıları ve nihayetinde iki avukatın da ölüm orucuna başlaması ile yaklaşık 11 aydır iki insanın adalet için ölümüne ve bir insanın adım adım eriyişine tanık oluyoruz. Dünyanın başka hiçbir yerinde görülmeyen baskı, tutuklama ve gözaltılara maruz kalan Grup Yorum sanatçıları sadece ama sadece özgürce şarkı söylemek için aylar önce bedenlerini ölüme yatırdı. Nitekim Helin Bölek 3 Nisan’da 288. günde hayatını kaybetti. Ve şimdi geride kalan arkadaşı İbrahim Gökçek, AKP’nin tüm duyarsızlığına rağmen Helin’in yarım kalan şarkılarını da söylemek için direniyor.
Gökçek şöyle dedi, babası böyle söyledi demek yerine istedik ki bir direnişin her hali görülsün.
Uzun süren yazışmalar sonrasında Çarşamba 13:00 için Direniş Evi’nden “Gelebilirsiniz” denildi. Korona günlerinde uzun beklemişlikler ve yol bilmezlikler ile ancak vardığım mahallede Cemevi’nden daha çok Direniş Evi ve Grup Yorum bilinir olmuş. Mahalleye girince bir iki yokuş sonra Helin ve İbrahim’in adının yazıldığı eve varmak zor olmadı. Haber verilmesi ve İbrahim’in “Olur” demesi ile anıları, sevdikleri ve gelen hediyelerle dolu küçük sayılabilecek bir odada İbrahim tam karşımdaydı…
Devamı gelmeyen kayıt…
Bir halk sanatçısının sesi olmak için gittiğim evde kendi sesimi duyamadım. Bir süre İbrahim ile bakıştıktan sonra, teşekkür edip çok yormak istemediğimi sadece bir iki cümle bir şey almak istediğimi söyledim. Refakatçilerin de desteği ile açılan video kaydında İbrahim iki cümleden sonra sustu… Soru sormak artık anlamsız, cevap beklemek ise benim için artık çok zordu… Elimde ses kayıt cihazı öylece kala kaldım. Yüzüne bakamadığım İbrahim’in cümlesini bitirme çabasını hissediyor ve müdahale edemiyordum.
Sessizliği o bozuyor ve: Sorun neydi? diyor.
Çok sorum var ama asıl önemli olan senin ne demek istediğin, diyorum.
“Konser yapmak ve şarkı söylemek istiyorum… Bu tek hayalim ve dileğim. Taleplerimiz karşılansın, Sultan Gökçek ve Ali Arıcı serbest bırakılsın, baskılar bitsin, konser yasağımız son bulsun…” Bu cümleler öyle kolay, öyle serice söylenmedi elbette… Daha fazla beklemek ise daha fazla yormak olurdu, gözlerine bakıp yeter dedim.
Başucunda Helin, Mustafa ve Sultan’ı…
Çünkü ne istediği ne için direndiği apaçık ortadaydı zaten. Başucuna Helin ve Mustafa bir de Sultan ile nikâh fotoğraflarını koydurmuş. Ve yanına papatya konsun istemiş.
‘Harita istedi bizden’
“Odasının her ayrıntısını kendi istedi. Hediyeler, fotoğraflar hep onun isteği. İki üç gün önce bir dünya haritası ve Türkiye fiziki haritasını istedi. Karşısındaki duvara koyduk. Öyle duru bir zihni var ki ve bu yaptıkları yaşamak istiyorum değil de ne?” diyor haklı olarak refakatçileri.
‘Görüşeceğiz… Elbette’
Odadan çıkmak için kalkıp gözlerine uzun uzun bakıp; “Kendine iyi bak” diyebildim. Tam çıkmak üzere iken nereli olduğumu sorup, beni daha önce gördüğünü söyledi. Ben de uzun zaman önce gördüğümü ancak yakın tarihte ise telefon üzeri görüntüsünü aldığımı söyleyince gülümsedi. Görüşürüz dememle, “Görüşeceğiz” demesi bir oldu…
Dönüp elbette görüşeceğiz, diyerek odadan çıktım.
Penceredeki karanfiller
Penceresine güller, karanfiller bırakılmış, isminin olduğu kurdeleler bağlanmış. Orda kaldığım sürede dahi geleni gideni eksik olmuyor ve hepsine bir selam da olsa veriyor İbrahim.
‘Aslında dut seviyor ama’
Bahçeye gidiyoruz. Helin için Nar ağacı dikilmiş ama kurumuş… İbrahim için ise Armut ağacı ve yemyeşil. “Neden Armut?” diyorum, “Sadece Armutlu’da olduğumuz için. Aslında İbrahim dut ağacını seviyor” diyor eşlik eden refakatçi gülerek.
‘Sadece 3 saat uyuyabiliyor’
İbrahim ancak 3 ya da en fazla 4 saat uyuyabiliyormuş. Bir günlerini şöyle anlatıyor refakatçisi: “3’e kadar ayakta olduğumuz oluyor. 4 buçuk gibi uyanıyoruz. Çay koyuyoruz. Önce bir kahve içiyor. Temizlik, giyinme derken 8 gibi günlük direniş videosu çekimi yapıyoruz. Sonra gelenler oluyor ziyarete. Günlük yazıyor düzenli olarak. Kitap okuyor, kendisi de önermişti herkese belli saatte kitap okusun diye. O da 10-11 arası okuyor.”
‘Direniş koronayı aştı’
Salgın sürecinde herkesi kabul etmenin riskini soruyorum. Sadece basını ve bazı ziyaretleri kabul ediyorlarmış, ancak herkes camdan gelip “bir merhaba” diyebiliyormuş İbrahim’e. “Ama şöyle düşünmek lazım bir direnişçiyi kitleden ayırdığın zaman onun can damarını koparmış oluyorsun. Ona moral veren, coşku veren şey gelen insanlardır. Ve sen onu görüyorsun. Seninle ilgili bir şey yapmak isteyen bir sürü insan var. Sadece bir merhaba değil bu. Dünyanın her yerine ulaştı aslında direniş. Direniş koronayı aşmış durumda” diyor İbrahim’in refakatçisi.
‘Ziyaretçileri bile düşünüyor’
11 aydır direnen İbrahim Gökçek bu koşullarda bile gelenleri düşünüyormuş. Ne yediler ne içtiler, bir eksiklileri var mı diye; “Gelen ziyaretçileri düşünüyor, onlara bir şey yapmamız için, yemek, çay, bir ihtiyaçları var mı diye.”
‘Radyoda ritim tutuyor’
“Çok disiplini mesela; kolunda saat olacak ve her şeyi saate göre yapacak. Bazen süreçten kaynaklı sorunlar yaşıyor ama… Radyo dinlemeyi de çok seviyor. Radyo dinlerken bas gitarın sesini duyup ritim tutuyor” muş İbrahim.
Kendisi ile aynı dosyadan tutuklu olan Sultan Gökçek’in 20 Mayıs’ta mahkemesi var. Cuma günleri olan telefon görüşmeleri ise bir hayli zor geçiyormuş; “Sultan Cuma günleri arıyor 20 dakika. Sesini duyuyor ama zor oluyor tabi cümle kuramadığı için. Yani sohbetin karşılıklı ve hızlı olmaması zor oluyor. Sultan beste yapıyor onları anlatıyor, mektuplarla görüşüyorlar. 20 Mayıs’ta Sultan’ın mahkemesi var onu bekliyor.”
- Siz mi ona haber okuyorsunuz?
“Sosyal medyaya kendisi bakıyor. Okuyor, yorumluyor. Örneğin Helin’den sonra ‘direnmenin bir manası yok, bunlar duymuyor’ diye yorumlar vardı. Bakıp buna cevap yollayalım diyor. Ya da cenaze sırasında maskesiz olunmasına dair yorumlara kızmıştı. Ortada bir direniş ve bedel var, şehit var oraya mı takıldılar diyor.” Çok da inatçıymış İbrahim; “Herkese dair bir fikri var. Herkesi soruyor ve yorgun oluyor bazen ama sonuçlandırmadan da peşini bırakmıyor” diye anlatıyor refakat eden arkadaşı.
- Ağrıları var mı?
“Ayağında ödemler var. Sol ayağı daha önce kırıldığı için orda ödem daha fazla, vücut ağrıları çok fazla, bazen nefessiz kalıyor ve acı çekiyor hareket ederken. Yine hastaneye zorla kaçırılıp 6 gün yatırdıklarında yatak yaraları oluşmuştu. Biraz geçti ama hala acıları var” dediğinde doktor kontrolünü soruyorum; “Tabipler birliğinden gelenler var, yine geldiklerinde Şebnem hanımla canlı bağlanıp konuşuyorlar. Bağımsız gelen doktorlar var. Aslında evet vücutta ağrısı, sızısı çok ama kafada direnişle ilgili bir netlik var ve o acıları dinlemeye çok zamanı yok gibi… İbrahim’in yoğun olması sanırım acılarını azaltıyor. Günde 6-7 kişi kabul edip, sohbet ettiği oluyor, camdan gelenlerle selamlaşıyor. Sabah daha dinç tabi. Sohbet etmeyi çok seviyor, çünkü yaşamayı seviyor…”
- Peki, siz, tanık olanlar nasılsınız?
“Duygusal bir bağımız oluştu. Bir gün sonrası ne olacağını bilemiyoruz… Örneğin Helin onun yan odasındaydı. Salona çıktığında 3 tane fotoğraf var. Okmeydanı Kültür Merkezi (OKM) ve İdil Kültür Merkezi ve yine ölüm orucunda şehit düşen arkadaşların fotoğrafları vardı ve şimdi bir bakıyorsun Helin’in resmi onların yanında. Bir gün önce yan odada bir gün sonra duvarda… Evet, bu bir direniş ve bir gün sonrası belirsiz belki vücut olarak… O yüzden insan arkadaş, yoldaş sevgisini, birbirine değer vermeyi, önemsemenin ne kadar önemli olduğunu görüyor ve yaptığın her şeyin bir manası olmazı lazım diyorsun, yaşamda da bu böyle değil mi; hayatta önemsemediğin durumlar oluyor. Ama dönüşü olmayan durumlar da var… Helin de yaşadık. Bir gün önce sohbet ediyorduk… Evet, bizim için zor böyle ama bunun yanında öfkemiz de büyüyor. Mustafa’ya yapılanlar örneğin…”
‘Direnişi herkes duydu’
“Biz şu mesajı vermek isteriz; ‘Direnişi bırakın, sağır kulaklar duymuyor’ diyorlar ama öyle bir şey yok, duyan çok kişi var. Sokağa yansıyan bir şey olmadı belki ama bunları da aşacağımızı düşünüyoruz ve gerçekten direniş geniş bir kesimin gündeminde. Öyle olduğu için Soylu açıklama yapmak zorunda kaldı, yine Kanal A, Takvim bunların haber yapması, yine her gün tehdit vari mesajların gelmesi. İşte bunun nedeni, direnişin güçlü olması ve çok geniş alanlara yayıldığını ve kırmak için bunu yaptıklarını gösteriyor” diyor ve son olarak şunları ekliyor: “Şuanda her yerde ciddi bir ekonomik kriz var ve bununla birlikte bir saldırı da var. Katliamlar, baskılarla bizi teslim alamaya çalışıyorlar ve bu direniş aslında bu anlamda herkesi tekrardan bir şey yapmaya zorlayan bir şey oldu..”
İbrahim Gökçek bugün 300 günü aşkın bir süredir açlık grevinde olan bir sanatçı olarak kendilerine yönelik baskıların bitmesi için ölüm orucunu sürdürüyor. Tek talebi özgürce şarkı söylemek… Bu cümlelerle bahçesinde papatyalar açan ve bir baharın tüm renkleriyle bezenmiş bir bahçe içinde olan Direniş Evi’nden ayrılırken İbrahim’in de bütün bunları yeniden görmesini tüm kalbimle diliyorum…
‘Bu çocukların bir suçu yok’
Ahmet Gökçek, İbrahim’in babası. Biraz beklemenin ardından usulca çöktüğü bankta bu kez o anlatıyor: “Haklı ve makul talepleri yerine getirildiğinde ölüm orucunu sonlandırmak istiyor İbrahim. Bunlar sanatçı ve konser yapmak istiyor. Bu çocuklar bir şey yapmadı ki. Sadece özgürce şarkı söylemek istiyorlar… Benim oğlum da arkadaşları da hiçbir şey istemiyor. Ve bu direniş sadece onlar için değil aslında herkes için. Özgürce şarkı söylemek için bedel veriyorlar ama bu aslında baskılar karşı bir direniş. Arkasındayız, yanındayız… İbrahim hep doğru şeyler yaptı, biz buna inanıyoruz” diyor. “Onların bir suçu yok ki”, “onların bir suçu yok ki”… Bu cümle birkaç defa tekrarlanıyor dudaklarında… Sonra herkese bir çağrı yapmak istediğini söylüyor ve: “Milyonlara konser veren bu çocukların sahiplenilmesi gerekir. Herkesin yapabileceği bir şey vardır mutlaka…”
‘İbrahim abi yaşamak istiyor’
Kendisi de bir süre açlık grevinde olan Grup Yorum üyesi Bahar Kurt ile görüşmek istiyorum ama 1 Mayıs konserine hazırlandıkları için kısa bir sohbet yapmak zorunda kalıyoruz. Ve hiç bölmeden onu dinliyorum: “Helin’i şehit verdik ama İbrahim abi direnmeye devam ediyor. Günler ilerliyor ve iktidar henüz bir şey yapmış değil. Bunca yıl bizi gayri meşru şekilde tutukladılar, itirafçılarla, yalanlarıyla yıllarca tutsak ettiler. Hakkımızda denilen tek şey Grup Yorum üyesidir. Grup Yorum ‘terörize’ edilmeye çalışıldı. 5 yıldır konser veremiyoruz. Son 3 yıldır da neredeyse bütün üyelerimiz tutuklandı. 35 yıllık bir müzik grubu neden bunları yaşıyor. Elbette halkların müziğini yapan bir grup direnir bu saldırılar karşısında. Çünkü biz direnenlerin türkülerini yaptık, sosyalizm türküleri yaktık. Ve bu yüzden bugün direniyoruz. Yeni ölümler yaşansın istemiyoruz. Mustafa’yı kaybettik, Helin’i kaybettik. İbrahim abi ölmek istemiyor ve biz de onu yaşatmak istiyoruz ve bu yüzden bize bir konser sözü versinler istiyoruz. Somut olarak tarih ve yer verilsin. Bugün belki salgından dolayı hemen yapılamaz ama bu açıklandığında, bir söz verildiğinde ve aynı dosyada tutsak olan grup üyelerimiz bırakıldığında ölüm orucu direnişi bir şekilde sonuçlanacak. Sanatçılara da bir çağrımız var; bütün bakanlıkları arayıp soralım Grup Yorum neden şarkı söyleyemiyor diye ve bu sorunun cevabını alalım gerçekten.”