Robotların uygarlığımızı yok edeceği iddiası futuristler, bilim insanları, komplo teorisyenleri, fizikçiler, yazılımcılar vs birçok kesim tarafından çokça gündeme getirilir. Elbet bir olasılıktır ve üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Ama unutulmamalıdır ki robotları yaratanlar da insanlardır.
Üstelik de bu robotların oluşumuna ve niteliğine de ilham kaynağı olanlar bu kesimler dahil daha geniş bir çevredir.
Şirketler, politikacılar, istihbarat örgütleri, üniversiteler, mucitler farklı gerekçelerle de olsa bu mekanizmanın içindedir.
Robotlara aklını, felsefesini, anlayışını yükleyecekse günümüz insanı elbette korkuyu da riski de yaratmaktadır kendinde. Çünkü kendini de biliyor. Birbiriyle kavgasını, yarattığı savaş kültürünü, kaosu ve çıkmazını da başka sistemlere aktarmadır. Üretmeyi öğrendiği ilk adımda maalesef bölüşmeyi aynı düzeyde beceremedi. Paylaşımdaki yetersizlik uygarlığımıza haksızlığı ve zorbalığı öğretti. Seviye sistematik savaşlar ve sömürgeciliğe kadar yükseldi. Kitlesel katliamlar, nükleer silahlar, kentlere insan yığılımı, doğaya yabancılaşma, doğal kaynakların sömürülmesi, ekolojik dengenin bozulması gibi birçok felakete imza attı ve atmaktadır uygarlığımızın neferleri.
Sicili bozuk olan insanlığın kendi canavarını yaratmasına da şaşırmamak gerekir elbet.
Çünkü insanın insanı öldürmesine şaşmamak, hayret etmemek zaten başlı başına bir felakettir insanlık namına. Yakın dönemde, halen anıları canlı olan 2. Dünya Savaşı’nda 60 milyon insanın ölmesinden ders çıkarmamış bir kültür, bir medeniyettir. Aynı şekilde üremeyi de dengesiz yapmakta, doğanın mekanik ve dinamik yapısını hiçe saymakta, her yıl milyarlarca hayvanı katlederek tüketme, soluduğu havanın oksijen deposu ormanları yok etmekte, içtiği suyu zehirlemekte adeta bindiği dalı kesmektedir.
Böylesi bir zihniyetin izdüşümü de uluslar, dinler, ideolojiler, devletler, kurumlar, topluluklar biçiminde parçalara ayrılıp öz savunma mekanizmaları geliştirmeyi esas almaktadır. Zaten bu ayrışma değil midir ki rekabet, kavga ve çatışmayı yaratan? Ve üstelik de bunun yolunu örenler, aklını yaratanlar bilgeler, filozoflar ve kurt politikacılar değil midir? Üstelik de kurtarma, çözüm bulma namına!
Gelinen noktada birçok düşünürün de hakkını teslim ettiği üzere insanlık artık bazı uzmanların teknik bilgi haricinde hiçbir özelliği olmayan, felsefeden, ahlaktan yoksun dar ufkuna, dindarların vaazlerine, ideologların beylik çözümlerine, politikacıların iktidar hırsı ve konjonktürel çıkarlarına, firmaların kâr hırsına, üniversitelerin kariyer hesabı, fon arayışı ve sponsorlara teslimiyetine tanık olduğumuz bir minvalde, robotların yaratılmaması, üstelik de tehlikeli olan cinsinin sayısızca üretilmemesi mümkün mü?
Aslında hepsi şu an tekil robotlara değil, robot sistemlerine sahipler. Fabrikalarda eskinin tersine makinalar özne insan onlara eklemlenmiş bir parçadır artık. Askeri güçlerin kullandığı silah sistemleri aslında birer robot ordusudur. Yazılımlar ve araçları yönetmedeki rolü insanın yönetme kapasitesinden daha ileridedir. İnsan belki şu an sadece karar veren aktör rölündedir. Ama bütün bilgi, kaynak, veri, doneler robotik bütünlüğün aygıtları üzerinden aktarılmakta ya da ona içselleştirilmiş olmaktadır.
Bölgemiz çok büyük bir savaşın içindedir. Yıllardır aralıksız süren savaşlar bazen Körfez’de bazen Kuzey Afrika’da, bazen Kafkasya’da ve yoğun olarak da Ortadoğu’nun merkezi Kürt coğrafyası ve çevresinde yaşanmaktadır. Burada her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplayan algoritmik aklın egemenliğini sürdürme mekanizmasını elinde bulunduran birden fazla güç var. Ama aynı şekilde sade, basit fakat irade gerektiren bir duruş sergileyenlerin, özgürlüğe susamış insanların mücadeleleri var.
Bir gün işgale karşı direniş, bir gün özgürlüğe susamışlık, bir gün açlığa isyan, her ne sebeple olursa olsun pes etmeyen insanların, insanlığın sadece ekonomik politik çıkar, egemenliğin sürekliliği için ittifak edenlerin oluşturduğu asker, polis, istihbarat, şirket, okul, tarikat, devlet ağına ek olarak teknoloji, algoritma aygıtlarına rağmen direnenlerin varlığına tanıklık etmekteyiz.
Yeryüzünde büyük bir tehlike var elbet. Hemcinsine sistematik işkence yapan, kitlesel olarak katleden, araçlar yapan ve bunu silaha, kimyasal zehire dönüştüren, gezegenindeki tüm varlıkları; sistemini üzerinde kurduğu para, çıkar, iktidara odaklayan, devamında kendisini öldürebilecek makinalar yapan bir uygarlık, bir bilinç, bir hayat anlayışı var. Hırslarını kontrol edemeyen, müşterek yaşadığı gezegenin şartlarına göre bir anlayış ve bilinç geliştiremeyen egemen güçlerin paçavrası olmuş insanlığın hala pes etmemiş, farkındalığı olan ve direnen bir damar var. Bu damarın beslenmesi elzemdir.
Özellikle bizlerin, iktidarın bütün odaklarının bize dayanarak oluşturdukları hesapların boşa çıkması gerekir. Ve bunun için çok derin, çok ince hesaplara girmenin gereği yok. Çünkü her şey aslında gayet sade, çok berrak ve herkesin anlayabileceği kadar aşikardır. Bizi çarklarının her dişlisinde bölmüşler, bizi paralarıyla, ekonomik ve teknik ağlarıyla bağlamışlar, bilincimizi eğitim sistemleri, inanç mekanizmaları, felsefe ve dikte ettikleri yaşam tarzlarıyla çivilemişler.
Ağları yırtmanın, çivileri sökmenin zamanı.