Sabahtan akşama kadar “devlet aklından” söz ediyorsunuz ya, elbette devlet makinesinin ne aklı ne de ruhu vardır. Aklını ve ruhunu makineye adamış insanlar vardır. Devlet aklı dediğiniz bunların aklıdır.
Şu anda bu akıl müthiş çalışmakta. Akıllarını ve ruhlarını hizmetine verdikleri makine çatırdıyor, dişlileri birbirlerini parçalıyor. Ortada devlet krizi var. Uzun analizlere girmek yerine ben size şu son yaşadığımız iki hadisede bu aklın nasıl çalıştığını ve nereye varmak istediğini izninizle anlatmaya çalışayım.
Biri, bana göre bu aklın kışkırttığı teğmenler meselesi. Diğeri bu aklın şu ara kullandığı Hizbulkontra’nın etkin olduğu köydeki Narin cinayeti.
Erdoğan “Teğmenleri temizleyeceğim” dedi. Böylece iktidarla muhalefet çekişmesi “teğmenlerden yana olanlarla, teğmenleri temizlemekten yana olanların” ağız dalaşına dönüverdi. Bravo. Bin yaşa devlet aklı. Ülke; Üçüncü Dünya Savaşı’nda ekonomisi çökmüş, ordusundaki çürüme emareleri ayyuka çıkmış, insanları fakr u zaruret altında perişan ülkeyi yeni bir maceraya sürüklemek üzereler, halkın gözünü “Darbeci teğmenden mi yanasın, Erdoğan’dan mı yanasın?” ikilemiyle mil çekip köreltiyorlar.
İkincisi şu: Narin cinayetinin ucu, Saray ittifakının partisine doğru uzanıp katili gölgeler aleminde görünmez hale getirmek mümkün olmayınca bu defa on sekiz gün süren örtbas etme çabalarını örtbas etmek için akla hayale gelmeyecek bir Müge Anlı programını piyasaya sürdüler. “İktidar neden on sekiz gün cinayeti örtbas etmeye kalkıştı?” sorusu yerine “Katil, Narin’i acaba neden öldürdü?” sorusunu sapık beyinlerin merakını gıcıklayacak şekilde manşetlere taşıdılar. Bravo yani. Şimdi insanlar, TV ekranları başında pornografik sorular sormakta. Narin’in hatırasını kirletircesine “Acaba Narin, katilin gayrimeşru kızı mı?” diye meraktan çatlayacak hale gelmekte.
Bu kadar değil. Katilin mensup olduğu Hizbulkontra ile aynı siyasi ipte cambazlık edenler, ipin kopacağını anlayınca ipteki cambazların arasındaki muhtarı cambaz ipinden aşağı yuvarlayıp idam ipine çekmekten söz etmeye başladılar.
“İdam cezası geri getirilmelidir.”
Aklınla bin yaşa devlet ebed müddet. Müthişsin.
Biraz daha “idam” diye bağırdıklarında iktidar ile muhalefet arasındaki anlaşmazlık “idamdan yana olanlarla idama karşı olanlar” haline gelecek. İktidardakiler kendi katillerini idam etmek için yırtınacaklar, muhalefet de onların katillerini idamdan kurtarmak için debelenecek…
Yanında Hüdapar Genel Başkanı ile kürsüye çıkacak olan Erdoğan’ın şeddeli üslubuyla prompterden yapacağı konuşmayı şimdiden kulaklarımı tıkasam da işitiyorum:
“Bunlar var ya bunlar, rahmet-i rahman’a kavuşan melekler meleği Narin kızımızın katilini ipten kurtarmak için millet iradesine karşı teğmen darbesi tezgahlıyorlar. Neden idam cezasının kanunlaşmasına karşı çıkıyorlar? Çünkü onlar vatana-millete düşmanlıklarından dolayı Allah’ın ipinin boyunlarına dolanmasından kurtulmaya çalışıyorlar. Beyhudedir, şeriatın kestiği parmak acımaz, devletin sallandırdığı haine cennette yer olmaz. Hain teğmenlere orduda, hain muhaliflere TBMM’de yer yoktur. Herkes hak ettiği yere gidecek.”
“Erdoğan böyle konuşmaz” diyenlere hak verebilirim. Zaten Erdoğan konuşmuyor. Yeni icat edilen “parlak zeka” var ya, prompterdeki metni o yazıyor, Reis’imiz ise natıka kuvvetiyle o yazılanı okuyor. Yani Reis iyi de “yapay zeka” kötü. Size katılıyorum.
Siz bana katılıyor musunuz?
Şöyle demeye getiriyorum: Türk devleti dev bir “yapay zeka” makinesidir. Türklük adına elbette haklı olarak övünebilir, gurur duyabilirsiniz. Bizim devletimizin yanında Amerikalıların yapay zeka tesisleri cüce gibi kalır. Atatürk geleceği görmüştü. O sırada Aziz Nesinlik bir zekaya sahip Türk milletinin gelecekteki zekasını dile getirmişti: “Türk milleti zekidir, çalışkandır.” İşte bu çalışkan ve zeki millet dünyanın rakipsiz “yapay zekasını” yaratmıştır. Çünkü elinde “müspet ilim meş’alesi vardır.”
Ancak “Dikensiz gül olmaz” demişler. Bizim dev yapay zekamızla yarışamayacak olan şu yapay zeka tesislerindeki dikenleri, Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu’nun yazısından aktaracağım. Aktaracağım ki, şu cüce yapay zekalar ne yapıyor, bizim dev yapay zekamız neler yapar anlayın:
“Yapay zeka (YZ) veri merkezleri çok büyük miktarda enerji tüketerek sera gazı emisyonlarına önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Örneğin Google’ın küresel veri merkezleri ve Meta’nın YZ araştırma geliştirme planları bu çelişkileri gözler önüne seriyor. Araştırmalar, Open AI’nin GPT-4 gibi YZ modellerinin önemli miktarda enerji ve su tükettiğini, bu modellerin eğitiminin günde yaklaşık 1.7 milyon litre su kullanabildiğini gösteriyor.”
Gördünüz mü? Bizim yanımızda cüce kalan şu yapay zekalara bakın.
Şimdi içi yapay zekayla dolu devletimizin halkın ufak tefek gündemini, açlıktı, işsizlikti, savaştı, diktatörlüktü filan yerine “Teğmenden mi yanasın, imam hatipliden mi?”, “Narin’in babası amcası mı, yoksa annesinin boynuzladığı kocası mı?” “Narin’in katilini asmalı mı, yoksa asmayıp da beslemeli mi?” sorularını üretmek için kaç litre su, kaç beygir gücü enerji kullandığını varın siz hesap edin. Sakın sefaletinizde bu yapay zekanın zihni sinir “procelerine” yaptığı acayip harcamalar sebep olmasın?
Thomas Hobbes, devleti Leviathan’a (kutsal kitaplardaki ejderhaya) benzetmişti. Vallahi bu ejderha değil Narin’in cesedini kıyısına gizledikleri dereyi, Fırat’ı, Dicle’yi, Kızılırmak’ı, Yeşilırmak’ı “hüüp” demesiyle öyle bir yutar ki, çölde “su” diye sürünen bedeviye dönersiniz.
İyisi mi “teğmen-Narin olayını bizim yazdıklarımızdan anlamaya çalışmak yerine, oturun TV başına, Müge Anlı’nın yazdığı “Narin ailesinin ensest ve cinayet maceralarını” ve Erdoğan’ın yazdığı “teğmen darbesi” programlarını edebinizle izleyin. İzlerken zekanız açılır, gerginlik yüzünden kaslarınız çalışır, “zeki ve çalışkan” olursunuz, sonra vicdan huzuruyla yastığa kafanızı koyar koymaz, gamsız, tasasız uykuya dalarsınız. Rüyanızda enflasyonun eksiye düştüğünü, iş bulduğunuzu, asgari ücretinize yüzde bin beşyüz zam yapıldığını, Muhtar’ın idam edildiğini, teğmenlerin boynunun onların kılıçlarıyla vurulduğunu, son “teröristin etkisiz hale getirildiğini”, CHP’lisiyle AKP’lisiyle, Hüdapar’lısı ve MHP’lisiyle milletçe birleştiğinizi, ordunuzun Misak-ı Milli sınırlarına ulaştığını, Bağdat’tan sonra Tahran’a bayrak çektiğinizi görürsünüz.
Allah müstahakkınızı versin diyeceğim de zaten vermekte olduğu için dilim varmıyor, en iyisi şöyle diyeyim:
Allah rahatlık versin!..
Uykusu kaçan vicdanlı insanlara ise diyeceğim şu:
“Katil; Narin’i, yediği naneyi gördü diye mi, yoksa başka nedenle mi öldürdü?” magazin soruları yerine, “AKP-MHP iktidarının Dahiliye Nezareti, Narin’in cansız bedenini neden iki hafta dört gün boyunca bulmadı?” sorusunu sorun.
Cevabını da boşuna aramayın. Çünkü delilleri karartmak, mümkünse cesedi hiç bulamayarak Narin’in dosyasını “faili meçhuller” dolabına kaldırmak için haftalar boyunca arazide avara kasnak dolanmanın sebebini AKP-MHP iktidarı adına AKP’li vekil Galip Ensarioğlu açıkladı. “Bildiğimizi söyleyemeyiz, çünkü Güran ailesi 40 yıllık dostumuzdur” dedi.
Aile ile dostlar, Hizbulkontra artıklarını içinde barındıran Hüdapar’la siyasi müttefikler.
Bütün kadın ve çocuk cinayetleri politiktir. Narin cinayeti ise ultra-politiktir.
Hepinize de hayırlı sabahlar…