İmralı’da PKK önderine uygulanan tecrit Türkiye’nin temel gündem maddelerindendir. Süleyman Soylu’nun İmralı’da yangın çıktı, haberinden sonra oluşan tepkiler sonucu aileler İmralı’da görüşme yapabildi. Aileler PKK önderine tekrar gelip görüşebilecek miyiz, diye soruyorlar. PKK önderi de, bu sizlerin ve halkın mücadelesine bağlıdır, diyor. Böylece görüştürülüp görüştürülememesinin politik bir sorun olduğunu vurgulamış oluyor.
Bazıları tecritle Türkiye’deki siyasi durum arasındaki bağı anlayamıyor. İmralı’da uygulanan tecride karşı mücadeleyle demokrasi mücadelesi arasındaki bağı göremiyor. Tecritle Kürt halkının özgürlük mücadelesi arasındaki doğrudan bağı da anlamak istemeyenler var. Tecrit neden uygulanıyor? Devlet Kürt sorununun varlığını tanımadığı ve çözmek istemediği için Kürt halkının özgürlük mücadelesine önderlik yapmış olan PKK liderliği üzerinde ağır tecrit uyguluyor. Hatta İmralı’da tek kişilik bir hukuk geçerlidir. Demek ki, Kürt sorununun çözümsüzlüğü ile tecrit arasında doğrudan bağ var. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü için yürütülen mücadele tecridin kaldırılması için yürütülen mücadele oluyor. Tecridin kaldırılması için yürütülen mücadele de Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Kürt sorununun çözüm mücadelesi oluyor.
Tecride karşı mücadele ve tecridin ortadan kaldırılması Kürt sorununda politika değişikliği anlamına gelir. Kürt sorununun varlığını tanıma ve çözme doğrultusunda adım atma anlamına gelir. Tecrit derken, herhangi bir tutuklunun tecrit edilmesinden söz etmiyoruz. Kürt halkının özgürlük mücadelesini verenlerin ve Kürt halkının siyasi irademiz dediği bir önderlik söz konusudur.
Demokratik bir anlayış ve demokrasi olsa İmralı’da hiç tecrit uygulanır mı? Tecride ihtiyaç duyulur mu? Kuşkusuz duyulmaz. Tecridin Kürt sorunuyla ve Türk devletinin Kürt sorununa yaklaşımıyla doğrudan bağı olduğu açıktır. Kürt sorunu Türkiye’nin temel demokratikleşme sorunudur. Kürt sorununun çözümü doğrultusunda adım atılmadan demokratikleşme adına söylenen her şey, atıldığı söylenen her adım sahtedir. Kürtlere karşı yürütülen özel savaşın parçası olarak görülmelidir. Dolayısıyla tecride karşı mücadele ve tecridin kalkması da doğrudan bir demokrasi mücadelesidir. Demokrasi olmadığı ve Kürtlerin varlığı ve temel hakları inkar edildiği için tecrit var. Bu açıdan tecridin kaldırılması için yürütülen mücadele bir demokrasi mücadelesidir, aynı zamanda mevcut iktidara karşı mücadeledir.
Türk devleti tüm iç ve dış politikalarını Kürtlerin inkarı ve Kürtlerin özgürlük mücadelesini tasfiye etme üzerine kurmuştur. İçte kurduğu ittifaklar ve muhalefete karşı yürüttüğü saldırılar da esas olarak bu eksende olmaktadır. Nitekim muhalefet her fırsatta teröristlerle özdeşleştirilmekte; politikalarıyla teröristlere destek oldukları suçlaması yapılmaktadır. Kendisine yönelik muhalefeti böyle ele alması politikalarının ne olduğunu göstermektedir. Suriye politikalarına karşı çıkanları da teröristlere destek olmakla suçlamaktadır. Kuşkusuz terörist dedikleri ve terörizmle kastettikleri de Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesini yürütenlerdir.
İçerde ve dışarda tüm politikalarını Kürtlerin özgürlük mücadelesini ezme yönünde kurgulayan bir iktidarın İmralı’da neden ağır tecrit uyguladığı da anlaşılır. Bu açıdan tecridi kırma mücadelesi mevcut iktidarın politikalarını kırma mücadelesidir. Bunu anlamamak, bir Kürt öndere karşı yapılan tecride karşı çıkarsak iktidarın hışmına uğrarız diye düşünmektir. Bu nedenle de gerçekleri görmezlikten gelerek gerçekleri saptırmaya yöneliktir. Tecritle demokratikleşme arasında neden bu kadar bağ kuruluyor diyenler niyetleri ne olursa olsun bu duruma düşmektedirler. PKK önderliği İmralı’daki tecridin hukuki bir sorun olmadığını çok iyi bilmektedir. Sürekli verilen disiplin cezaları İmralı’daki politik yaklaşımı, yani Kürt ve demokrasi düşmanlığını örtmek içindir.
PKK önderliği mevcut iktidara, faşizme karşı mücadele verilmeden tecridin kalkmayacağını bildiğinden de bir daha görüşecek miyiz, sorusuna sizin mücadelenize bağlıdır, cevabını veriyor. Tecridin de siyasal ve toplumsal mücadeleyle kırılacağını vurgulamış oluyor. Kuşkusuz hukuki mücadele verilir ama yalnızca hukuki mücadeleyle, ya da insan hakları denilerek tecrit ortadan kaldırılamaz. Hukuki mücadele tecride karşı yürütülen siyasal ve toplumsal mücadeleye zemin sunduğu ve güç kattığı kadar anlamlıdır.
Faşizme karşı mücadele tecride karşı mücadeleyle birleştirilmeden sonuç alınamaz. Demokratikleşme mücadelesi tecride karşı mücadeleyle birlikte yürütülürse o zaman gerçek bir demokratikleşme mücadelesi yürütülmüş olunur. Bu açıdan HDP ya da demokrasi güçleri neden tecride karşı mücadeleyi öne çıkarıyor, diyenler; tecritle demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü arasındaki bağı yeterince anlamayanlardır. Türkiye’de bazı kesimler tecride karşı mücadelenin gündemleştirilmesinden rahatsız olur, deniliyor. O zaman tecritle demokratikleşme arasındaki bağı Türkiye halklarına daha iyi anlatma görevimiz bulunmaktadır.
İmralı’ya yaklaşım Kürt sorununa yaklaşımdır, Kürt halkının özgürlük mücadelesine yaklaşımdır, demokratikleşme ve demokrasiye yaklaşımdır. Bu açıdan İmralı’ya doğru yaklaşım geliştirmek, demokratikleşme ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından önemli olmaktadır.