Tecrit virüsünden gelen itirafı siz okuyucularımla değişiklik yapmaksızın paylaşıyorum.
Öncelikle kendimi tanıtayım, ben tecrit virüsüyüm. Birçoğunuz beni pek bilmez. Hatta belki adımı hiç söylemediniz, ne var ki ben her zaman sizinleyim, bedenlerinizi kat ediyorum. Türk Dil Kurumu’nuz beni ve eklerimi şöyle tanımlıyor: Bir şeyi her şeyden ya da herkesten ayırmak, ayrı bir yerde tutmak.
Virüs olarak Covid-19 ile ciddi farklarımız var, bedeniniz güçlüyse, maske, fiziksel mesafe ve hijyene uyuyorsanız ondan kurtulursunuz. Oysa ben bin yıllardır insan toplulukları içinde yaşayan bir virüsüm. Öyle bir hikâyeyim ki Platon’dan günümüze kadar geliyor, seçme ve eleme isteğinde temelleniyorum. Platonun bölme projesi içinde üretildim, yaptığım bir cinsi türlerine göre öylesine bölmek değil, daha derinlemesine soyları seçmek. Özcesi daha tehlikeliyim.
İktidar, virüs olarak en yakın müttefikimdir; amacım ayırma ve yalıtma olduğu için bu yetkinin ve yönelimin en çok olduğu bedenlerde gezinirim. Çok güçlü kapitalist bedenler ile devlet gücünü elinde tutan erkek bedenlerde daha yoğun ve konforlu bir yaşam sürerim. İktidar kendini Bir’de tanımlar, ben de Bir’i reddeden Çok’u ‘bölücülük’le suçlarım. Varlığım karşılaşmalara, birleşmelere karşı olduğu için her ayırma ve yalıtma olayında kendimi genişletmek ve yeğinleşmek için uğraşırım. İktidar ilişkisi yoluyla ayırma/yalıtma/düşmanlaştırma işimi sadece baskı, şiddet ve zor ile yapmam. İnsanları ve insan topluluklarını rıza yoluyla da Öteki’nden ayırır ve yalıtırım.
Nasıl çalıştığımı örnekleyeyim…
Güçlü sermaye gruplarının bedenlerini kâr güdüsü ile ele geçiririm; onları yatlarında, katlarında, milyon dolarları, ultra lüks ofislerinde yakalar, bencilliğin buzlu sularında hissizleştirim. Sonra kader ağlarını örmeye başlar. Mülk sahiplerini yoksullar ve yoksunlardan zaman ve mekân olarak ayırırım. Tecridin ezdiği insanları kitap okuyamaz, sinemaya, tiyatroya, konsere gidemez, dans edemez, kahkaha atamaz, yaşadığı şehirlerde şairane konaklayamaz hale getiririm. Ev ve işi sıkıca birbirine bağlar, kadınları evde, erkekleri işyerinde, hatta hepsini yeni geliştirdiğim çalışma kamplarında tecrit ederim.
Siz Türkler ve Müslümanlar, yoksulluğun ve yoksunluğun tecridi altında inim inim inlerken kendimle gurur duyduğum bir şeyi yaparım. Kendinizi Öteki’lerden ayrıcalıklıymış, makbul yurttaşmışsınız ve nihayetinde polis size dokunmazmış gibi hissetmenizi sağlarım. Hatta bir kısmınızı nefret, ayrımcılık ve yok saymanın eşiğine getiririm. Öteki’lerin her eşitlenme ve tanınma kavgasını, direncini terörist faaliyetle eşleştirmenizi sağlamak da benim görevim. Sonuç olarak sizleri Ötekilerden ayırır, böler; egemen kimliğinizi; Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Araplar, Süryaniler, Ezidiler, hatta tüm dünya karşısında kurmanızı sağlarım, sonra gelsin tecridin ve şiddetin acımasız pratikleri!
İktidara boyun eğmeyen, direnen, “hey sen!” çağrılarına kulak asmayarak kaçış çizgileri oluşturan Kürtleri önce baskılar, isyana zorlar, karşılık verdiklerinde terör/terörist kampanyasına başlar, bunu yıllarca sürecek ‘askeri operasyonlar’ silsilesine çeviririm. Nüfus mühendisliği yapar, halkı dilsizleştirir, köyleri boşaltır, bölgeyi tecrit eder, kayyumlar atar, hatta Kürt toplumunu külliyen suçlulaştırırım. Yetmez, toplumun önderlerini yakalar, cezaevlerinde siyasi rehine olarak tutar, en temel haklarını bile kullanamaz hale getiririm.
Deneyimlerim bana şunu öğretti: Bir yere bulaşır ve yoğunlaşırsam her yerde ve zamanda olabilirim. Dikkatinizi çekerim, bu öylesine söylenmiş bir söz değil. Yani tecrit virüsü olarak bir yerde, örneğin cezaevlerinde veya Kürt coğrafyasında yoğunlaştığımda ülkenin her yerine, hatta sınırların ötesine sıçrayabilirim. Zaten halen yaşamakta olduğunuz şey de bu değil mi?
Tecrit virüsü olarak büyük insan topluluklarını bölerim bölmesine, ama bununla yetinmem. Mikro tecrit politikasında da etkiliyimdir. Küçük öbekleşmeleri de birbirinden ayırt etmektir işim. Burada çıkardığım iş daha incedir. Kadınları, erkekleri ve cinsel kimlikleri bölmek, birbirinden tecrit ederken bunu aynı evin içindeyken yapmak çok keyiflidir. Evlere sinmiş hınç, intikam ve keder duygularını, şiddet performanslarını izlemeyi çok severim. Toplumda normal gibi algılanan erkeğin öfkesini iktidar duygusu ile işbirliği yaparak kadına ve çocuğa yöneltir, mağdurları diğer insanların arasında olmaktan çıkaran, yani kaba olacak ama ‘öldüren’ işler de yaparım. Kadını mezara, adamı cezaevine, varsa çocukları oraya buraya dağıtarak birbirlerinden tecrit ederim. Beni besleyen şey insan bedenini sarmalayan bu derin kederdir. Kısaca, insanları sevinç içinde yapabileceği her şeyden men ederim.
Sıra benim gibi ölüm felsefesi yapan bir virüsü gerileten söylem ve pratiklerde. Hiç hoşlanmadığım şey yaşam felsefesidir. Yaşama gücü ile dolu insanlar ve insan olmayanlar benden uzak dursunlar! Benim hakikatimi ortaya çıkaran, tecride boyun eğmeyen, benim politikalarımla uyumlu hale gelmeyen, sömürgeleşmeyen, bedenlerinin yapabilirliklerini artıran, tecridimi kırarak bir arada olmaları olanaksız olanların karşılaşmalarını sağlayan, insanın çok çeşitli hallerine görüp umutlanan, tüm güzellikleriyle doğaya bakıp sevinçlenen ve güçlenen insanlar ve insan topluluklarından nefret ederim. Bilmem kendimi anlatabildim mi?
Tecrit virüsü burada bitiriyor itirafını… Bu itiraftan bize kalan ise tecridi her yerde kırmak…