Nevin Cerav/İstanbul
Tecridin kaldırılması için açlık grevi eylemi yapan tutukluların sağlık durumları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Marmara Bölgesi Açlık Grevlerini İzleme Heyeti’nden doktor Murat Ekmez, tutukluların yaşamlarını kaybetme ve kalıcı sakatlık riskiyle yüz yüze olduklarını söyledi
Leyla Güven’in PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için başlattığı ve cezaevlerindeki binlerce tutuklunun da katılımıyla devam eden açlık grevi eylemleri 6. ayını geride bıraktı. Açlık grevi eylemini sürdüren tutukluların sağlık sorunları her geçen gün daha da kritik bir evreye taşınırken, bu tutuklulardan 30’u açlık grevi eylemlerini ölüm orucuna dönüştürdü. Tutuklu yakınlarının ve avukatlarının verdikleri bilgilere göre, cezaevlerinde açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini sürdüren tutukluların hem sağlık durumlarının takibi, hem eylemleri sırasında almaları gereken su, şeker ve B1 vitamini gibi gereksinimleri hem de cezaevindeki koşulları insani normlara sahip değil.
Açlık grevi eylemlerinde kritik aşamalara geçilmiş olması ve cezaevindeki şartların yetersizliği göz önüne alındığında tutukluların yaşamlarını yitirmeleri ya da sakat kalma riskiyle karşı karşıya oldukları belirtiliyor. Cezaevlerinde açlık grevi ile ölüm orucu eylemlerini sürdüren tutukluların son durumları, sağlık sorunları ve ne tür risklerle karşı karşıya olduklarını öğrenmek için İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi olan ve aynı zamanda geçtiğimiz ocak ayında kurulan Marmara Bölgesi Açlık Grevleri İzleme Heyeti’nde yer alan Doktor Murat Ekmez ile görüştük
İstanbul Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası İstanbul Şubeleri, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin ortaklaşarak kurdukları Marmara Bölgesi Açlık Grevleri İzleme Heyeti’yle ilgili bilgi veren Murat Ekmez, bu heyeti kurma nedenlerini şöyle anlattı: “Geçmiş açlık grevleri döneminde insanların sağlığa ulaşma alanında sıkıntıları, hak ihlalleri ve hukuksal haklarıyla ilgili sıkıntıları olmuştu. Geçmiş deneyimlere de istinaden bu heyet açlık grevi ve ölüm orucu eylemi yapan tutukluların durumunu izlemek ve gerektiğinde müdahil olmak üzere kuruldu.”
Başvurulara ret
Cezaevlerinde açlık grevi eylemi sürdüren tutukluların hem kendilerinden hem yakınlarından hem de avukatlarından yaşanılan sıkıntılarla ilgili kendilerine başvurular olduğunu ifade eden Ekmez, bu sıkıntıların çözümüne yönelik heyet olarak Adalet Bakanlığı’na ve cezaevlerine yaptıkları hiçbir başvurunun kabul edilmediğini belirtti. Açlık grevi yapan tutukluların büyük kısmında sağlık sorunlarının kritik aşamayı geçtiğini vurgulayan Ekmez, tutukluların son durumlarıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Artık yatağa bağımlı hale geldiler, sıvı alamama sıkıntısı yaşamaya başladılar. Açlık grevinin ilerleyen dönemlerinde sıvı almak bünye açısından mümkün olamayabiliyor. Ayrıca B1 vitamini alamamak da sıvı alımını zorlaştıran bir şey. Bulantı, kusma, kramplar, görmeyle ilgili problemler, kanlı kusma ve kanlı ishal gibi sıkıntılar yaşayan tutuklular var. Bunun dışında bazı cezaevlerinde darp edilen, tecride maruz bırakılan tutuklular oldu” diye konuştu.
‘Bağımsız hekimler bakmalı’
Toplumda ölüm orucu ve açlık grevi eylemleriyle ilgili bir normalleştirme sorununun olduğunu söyleyen Ekmez, şu önemli sorunlara dikkat çekti: “Açlık grevi ya da ölüm orucu yapılıyorsa akabinde ölebilirler gibi bir algı var toplumda. Bir ön kabulle bu olağanmış gibi algılanıyor. Oysa açlık grevi eylemcilerinin bunu yaparken ölmek gibi bir hedefi yok. Bu bir hak arama talebi, bir protesto biçimi olarak yapılıyor. Bu bütün dünyada da böyledir. Zaten açlık grevi yapan insanlar açlıktan ölmüyor, hatta açlığa bağlı ölüm çok azdır. Biraz önce bahsettiğimiz açlık grevini sürdürürken ki aşamaların nasıl olduğu belirler sonucu. Yani sıvı alamama, kusma, bunların yarattığı enfeksiyonlar, kalp ritmi bozukluğuna bağlı sebepler neden olabiliyor asıl olarak ölümlere. O nedenle açlık grevi yapanların hekimler tarafından takip edilmeleri, gerekli kontrollerin yapılması gerekiyor.”
‘Bakanlık çok katı’
Açlık grevi eylemlerinin başlamasından sonra cezaevlerinde tutukluların çeşitli sorunlar yaşadığını ifade eden Ekmez, “1 Mart’tan önce 343 tutuklu cezaevlerinde açlık grevindeydi. Onların su, tuz, şeker, karbonat ve B1 vitamini alımıyla ilgili sıkıntıları vardı zaten. Şimdi binlerce tutuklu açlık grevinde. Cezaevi revirleri sağlık hizmetleri için oldukça yetersiz. O yüzden biz de aylardır bağımsız sağlık hekimlerinin bu işe dahil olmasını istedik. Ayrıca daha önceki açlık grevlerine göre şu andaki adalet bakanlığı çok daha katı davranıyor” dedi.
‘Suça ortak olunuyor’
Açlık grevi eylemleri sırasında bu süreci yönetemeyen cezaevlerinin suça ortak olduğuna dikkat çeken Ekmez, “Tutukluların sağlıkları adalet bakanlığının sorumluluğunda olan bir durum. Bu konuda hukuksal olarak üzerlerine düşeni yapmamaları ileride kendilerinin aleyhine olacak bir durumdur. Aynı şekilde cezaevleri hekimleri de buna dahildir” diyerek, tutukluların açlık grevi eylemi sırasında ihtiyaçlarının karşılanması ve kötü muameleye tabi tutulmamaları gerektiğinin altını çizdi. Bir protesto eyleminde insanların yaşamlarını ve sağlıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya olmalarının çok acı olduğunu belirten Ekmez, “Türkiye bu konuda dünyada en kötü deneyime sahip ülke. Toplumun bu konudaki duyarsızlığı bizleri hekim olarak hayrete düşürüyor. Sadece toplumun da değil sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin konuyla ilgili çözüm üretmesi gereken yerlerin bu konudaki sessizliği bizi çok şaşırttı gerçekten. Cezaevlerinde açlık grevini sürdüren tutuklular yeni bir yasa talep etmiyor. Sadece var olan yasaların uygulanmasını istiyor” ifadelerinde bulundu
‘Ölüm ve kalıcı sakatlık olabilir’
Açlık grevi eylemi yapan ve daha sonra açlık grevini ölüm orucuna dönüştüren tutuklular ile ilgili bilgi de veren Murat Ekmez, “Ölüm orucuna giren toplam 30 tutuklu var.İlk grup 30 Nisan’da ikinci grup ise 10 Mayıs’ta girdi ölüm orucuna. Ölüm orucunun en önemli sıkıntısı da bu tutukluların kendi istekleriyle B1 vitaminini almama kararı. B1 almamak tabii çok sıkıntılı bir durum. Çünkü B1 bir ek gıda takviyesi değil, besleyen bir şey değil, sadece vitamin. B1 alınmazsa kalıcı sakatlık oluşuyor maalesef. Ayrıca da eylemin sürdürülmesi için önemli” dedi.
B1 vitamini alınmadığında ölüm orucu eylemi yapan tutukluları bekleyen sorunlarla ilgili ise şu bilgileri sıralıyor Ekmez: “B1 vitamini alınmadığında koku ve sese duyarlılığın artmasıyla, sıvı alımı da zorlaşıyor, sıvı alımının zorlaşmasıyla birlikte de kusmalar başlıyor. Bu kusmalar sırasında sıvı akciğere kaçabiliyor ve ölüm ortaya çıkıyor. Ölüm kadar önemli bir başka durum da Wernicke Korsakoff denilen hastalık. Bu hastalıkla birlikte yürüyememe, konuşamama, hafızanın silinmesi, birine bağımlı olarak yaşamaya mahkum olma gibi bir sorunlarla karşı karşıya kalınıyor. Doğrusu bu çok ürpertici bir durum. Geçmişteki açlık grevi ve ölüm oruçları eylemlerinde bu konuda çok yıkıcı sonuçlar gördük. Biz hekimler olarak diliyoruz ki, tutuklular B vitaminini almaya başlar.”
Yaşamsal tetkikler
Çalışmaları sırasında birçok cezaevinde hekimlerin açlık grevindeki tutukluları görmedikleri bilgisini aldıklarını belirten Ekmez, “Açlık grevindeki tutukluları sadece cezaevindeki sağlıkçılar görüyor. Sağlıkçı derken tam olarak ne olduğu da belli değil. Yani hemşire mi, teknisyen mi net bilgi yok. Açlık grevindeki tutukluların düzenli ve geniş olarak muayene edilmeleri, EKG’lerine, zaman zaman kan değerlerine bakılması, kalp ritimlerinin kontrol edilmesi gerekiyor. Bunlar yaşamsal önemi olan şeyler. Oysa biz koğuşlarda sadece nabız ve tansiyon ölçümünün yapıldığını öğrendik” diye konuştu.
Adalet herkes için lazım
“Sizin de aracılığınızla, ben bir hekim olarak ana muhalefet partisi CHP’yi, aydınları, kendini sol olarak, muhalif olarak tanımlayan sivil toplum örgütlerin tutarlı olmaya davet ediyorum” diyerek konuşmasını sürdüren Ekmez, son olarak şunları söyledi: “Adalet herkes için geçerlidir. Sadece bir taraf için değil. Ülkede adalet tesis edilecekse bu herkes için edilmeli. Eğer haksızlığa hukuksuzluğa maruz kalan insanlar adaletle ilgili çalışma başlatacaklarsa burada ilk önce ele alınması gereken konu açlık grevleriyle ilgili olmalı diye düşünüyoruz. Eğer yarın öbür gün toplu ölümler olursa, biz toplum olarak bunun altından kalkamayız. Herkes için daha sıkıntılı, daha kötü bir Türkiye’den bahsedebiliriz. Bunun önüne geçmeliyiz. Vicdan sahibi herkes bu insanlık krizine dur demeli diye düşünüyorum. Aydınından siyasetçisine, AKP’li, MHP’li, CHP’li, HDP’li,İYİ Parti’li herkes için konuşuyorum.