Av. Eren Keskin: ‘Öcalan’ın sesinin duyulmasının istenmediği dönemlerde tecrit başlayıp, yoğunlaşıyor. Uluslararası hukuk da bu duruma son derece siyasi yaklaşıyor. Tecrit bütün bir coğrafyaya yayılmış durumda’
Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021’dan bu yana haber alınamıyor. Öcalan, 13 ayı aşkın bir süredir ne avukatları, ne vasisi ne de ailesiyle görüştürülmüyor. İmralı Disiplin Kurulu Başkanlığı ve Bursa İnfaz Hakimliği tarafından geçtiğimiz yıl verilen disiplin cezaları gerekçe gösterilerek Öcalan’ın görüş hakkı engelleniyor. Öcalan’ın avukatları, en son disiplin cezalarına karşı itirazda bulunarak, konuyu ilk önce Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) daha sonra Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesi Alt Komitesi’ne taşıdı. Başvuruda, “Acil harekete geçme” çağrısı yer aldı.
MA’dan Ergin Çağlar’ın haberine göre Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden sonra avukatlığını ilk üstlenenlerden biri olan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı, Av. Eren Keskin, özellikle 2000’li yıllardan sonra derinleştirilen tecridi ve buna gerekçe yapılan disiplin cezalarını değerlendirdi.
‘İmralı’da garip, ayrı bir infaz sistemi var’
Öcalan üzerindeki tecridin günümüze kadar dönem dönem farklılaştığını söyleyen Av. Eren Keskin, 2000’li yıllara kadar “koster bozuk” gerekçe gösterildiğini hatırlattı. Av. Keskin, söz konusu gerekçenin gerçeği yansıtmadığını ve o dönemki kararların Özel Harp Dairesi tarafından alındığını kaydetti. O dönem savcıyla yaptıkları görüşmede kendilerine “yetkili ben değilim” dediğini aktaran Keskin “O tarihten bu yana İmralı’da devlet ne kendi iç hukukunu kullandı ne de imza attığı uluslararası sözleşmeleri. İmralı’da hiçbirimizin asla çözemediği, kimselerin yetki kabul etmediği, yetkililerin tam olarak bilinmediği garip, ayrı bir infaz sistemi var” diye kaydetti.
Tecridin “toplumdan izole etmek” anlamı taşıdığını ve Türkiye’nin F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevleri’ni faaliyete geçirdiği 2000’li yıllarda bu uygulamaya başladığına dikkati çeken Keskin, bu sisteme karşı başlatılan ve 28 tutuklunun katledilmesiyle sonuçlanan “Hayata Dönüş Operasyonu”nu hatırlattı. Av. Eren Keskin, “Bu tecrit sistemi aslında Öcalan için amaçlanmış bir sistemdi. Olaylar da bununla bağlantılıydı diye düşünüyorum” dedi.
Savaş politikaları kaynaklı
2000’li yıllarda Öcalan ile avukat görüşlerinin kimi engellemelere rağmen yapıldığını belirten Av. Keskin, 2013-2015 yılları arasından “çözüm” adı altında yürütülen sürecin bitirilmesi sonrası İmralı’da tecridin eskiyi de aratır bir hal aldığını söyledi. Öcalan’ın büyük bir siyasi aktör olduğuna vurgu yapan Keskin, “Öcalan’ın sesinin duyulmasının istenmediği dönemlerde tecrit başlayıp, yoğunlaşıyor” dedi. Keskin, devletin Öcalan üzerindeki tecridi yoğunlaştırmasının temel nedeninin ise içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş politikaları olduğunu aktardı.
Öcalan’ın avukat ve aile görüşünün uzunca bir süredir yapılmamasının hukukla izah edilemeyeceğini ifade eden Keskin, Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmelerin bu durumu yasakladığını vurguladı. Avukat ve aile görüşünün yasaklanmasının yasa dışı olduğunu kaydeden Keskin, “Maalesef bu tür sözleşmelerin denetim mekanizmaları işletilmiyor. Türkiye bu sözleşmeleri ihlal ediyor. Uluslararası hukuk da bu duruma son derece siyasi yaklaşıyor. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) Kürt sorunu konusunda çok siyasi bakıyorlar. Hatta Türkiye’yi koruyorlar. Türkiye bir hukuk devleti değil. Kendi iç hukukunu dahi ihlal ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘Hepimiz bir cezaevinde yaşıyoruz’
Türkiye’nin verdiği kararların hukuki değil, siyasi olduğunun altını çizen Keskin, şunları söyledi: “İmralı’da uygulanan tecrit, cezaevlerindeki tecrit, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki büyük engeller… Aslında hepimiz bir cezaevinde yaşıyoruz. Benim bizzat 26 yıl hapis cezam, yurtdışı yasağım, adli kontrollerim var ve her an hapis cezamın kesinleşmesini bekliyorum. Hepimiz tecrit altında yaşıyoruz. Bu tecrit bütün bir coğrafyaya yayılmış durumda. Ben 1989 yılından beri insan hakları hareketlerinde bulunuyorum. Fiziki saldırıların, kontragerilla cinayetlerinin olduğu ve kayıpların çok yoğun olduğu bir süreci yaşadık. Ama bugüne kadar düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı böyle bir dönem hiç görmedim.” Av. Een Keskin, tecridin bir an önce sonlandırılması ve Öcalan’ın görüşlerinin dışarıya iletmesinin olanaklarının sağlanması gerektiğini ekledi.
İSTANBUL