Seydi Fırat
Sayın Öcalan 15 Şubat 1999’da uluslararası bir komplo ile esaret altına alındı. Bu şubat komplonun 23’üncü yıldönümü oluyor.
Komplocuların medeniyet gösterisi, dillerindeki insan haklarına, hukuka riayet söylemi sayın Öcalan gerçeğinde ayaklar altına alındı. Uluslararası komploda yer alan güç odakları komplo sonrasında da Öcalan’a yönelik kirli ve insanlık dışı yönelimlerini sürdürdüler. Komplo sonrasında da elbirliği ile kendisini İmralı tecrit sistemine tabi tuttular.
Ve çeyrek yüz yıldır tecrit tüm katılığıyla devam ediyor. İç yasalar, iç hukuk yanı sıra uluslararası yasalar, sözleşmeler ve konuyla ilgili temsili kurumlar İmralı’da yoklar, zulmün olduğu yerde yoklar. Aslında olmaları gerekiyor, olmaları gereken yer İmralı. Ama yoklar!
Zulme biat ettikleri ve işbirliği içinde oldukları için yoklar. İmralı’daki kötü muameleyi görmezlikten geliyorlar!
Sayın Öcalan bu durma karşı tepkisini savunmalarında şöyle ifade etmiştir: “AB kurumlarından ve konuyla ilgili kurumlardan bu kadar kirli ve kuşkulu tavır beklemiyordum.”
Ama Kürt halkı ve insanlık ne İmralı’daki insanlık dışı muameleyi ve ne de Öcalan’ın duruşunu, direnişini ve insanlığa sunduğu ufku ve fikriyatı görmezden geliyor.
İnsanlık sayın Öcalan’ın orada insanlık dışı bir muameleye maruz kaldığının farkında. Farkında olduğu bir diğer gerçek ise Öcalan’ın tarihin özgürlük akşını temsil ettiği, Ortadoğu’nun özgürlük dinamiğinin oluşturucusu olduğu. Ve bu dinamiğin Ortadoğu’ya rengini verdiğini görüyor ve bundan ilham alıyor, güç alıyor. Bu temelde kendisiyle buluşuyor, buluşma karşılıklı umut verici ve yön vericidir.
AKP-MHP iktidarı bölgesel ve küresel müttefikleriyle bunun önünü kesmek için savaşa, işgale ve katliamlara yöneldiler. Diğer yandan da tecridi derinleştirdiler. Bununla sonuç almaya çalıştılar ama bu insanlık dışı vahşi yönelim çıkmazlarını daha da derinleştirdi. Konseptleri şimdiden büyük oranda boşa çıkarılmıştır. Sayın Öcalan’ın duruşu ve direnişinin bunda belirleyici etkisi var. Tecridin 23 yıllık tarihi aynı zamanda eşi benzeri olmayan bir mücadele ve direniş gerçeğidir. Kürt halkının özgürlüğüne adanmış bir duruştur. İnsanlık için insanlık adına adanmış bir duruştur ve büyük bir hakikattir.
Sayın Öcalan kendi savunmalarında duruşunu şöyle ifade etmiştir: “Bu çağdaş çarmıhta yüreğimin en son atışına kadar ve bilincimin en son kırıntısını da insanlıktan yana kullanmayı kendi öz erdemim ve anlamım olarak ortaya koyuyorum.” Sayın Öcalan’ın konumu, duruşu ve fikriyatı üzerinde muhasebe ve tutum bölgesel ve küresel düzeyde sürüyor.
Tecrit cephesinin sayın Öcalan’a yönelik siyaseti ve tutumu insanlık nazarında her geçen gün daha fazla mahkum olmakta, tecridin sonlaması ve özgürlüğünün sağlanması artık küresel boyutta bir taleptir. Bu talep dünyanın birçok yerinde dile getiriliyor. Çok farklı dinamiklerin ortak duruşu ve tutumu olarak somutlaşıyor.
İktidarın tecridi sürdürme tutumu aynı zamanda Kürt halkına karşı baskı ve zulüm tutumu oluyor. Toplumun demokratik hak, adalet talebine ve demokrasi güçlerinin, aydınların, sanatçıların mücadelesine karşı faşizan tutum oluyor. Sayın Öcalan savunmasında “Savaştan ve tecritten beslenen sisteme karşı özgürlük ütopyalarımıza sarılarak her yerde anlamlı direniş ve adalet odaklarını oluşturarak aşabiliriz” diyor. Demokrasi güçlerinin hak ve adalet mücadelesini verenler, iktidarın baskı, tecrit, savaş ve talan politikasına karşı direniş ve adalet odakların büyütmeyle, genişletmeyle sonuç alınacaktır.