Tayyip Erdoğan her gittiği yerde biz Kürt karşıtı değiliz, PKK ve YPG’ye karşı savaşıyoruz diyor. Böyle olduğunu kabul edelim. Kürt’e karşı değilse Kürt’ün en doğal haklarının kabul edilmesi gerekir. Kıbrıs’ta, Kerkük’te, Bulgaristan’da yada dünyanın herhangi bir yerinde Türkler için hangi hakları istiyor ve talepte bulunuyorsa onları karşılasın. Kürtler diliyle, kültürüyle, kimliğiyle, hatta coğrafyasıyla farklı bir topluluksa o zaman bu halk ana diliyle eğitim yapsın. Her yerde Kürt kültürü merkezleri açılsın; Kürt sanatçıları örgütlensin. Sokaklarına, caddelerine tarihteki Kürt ileri gelenlerinin, sanatçılarının, edebiyatçılarının ismi verilsin. Kürtler yerel demokrasi gereği bulundukları coğrafyayı, şehirlerini ve kasabalarını seçilmişleriyle yönetsin. Kürt ve Kürdistan ismiyle siyasi partiler kurulsun ve Kürtlerin taleplerini önceleyen siyaset yapsınlar. Hem Türkiye’nin birliğini savunsunlar hem de farklı toplum olmanın haklarını özgürce yaşasınlar. Kürtlere karşı değiliz diyenler bunları yapar. Eğer bunlar yapılmıyorsa; hatta bunlar önünde engel çıkarılıyorsa kim Kürtlere karşı olmadığınıza inanır. O zaman birileri de kalkar sen PKK ve YPG diyerek Kürtlerle savaşıyorsun, der. Zaten biz Kürtlere karşı değiliz savunması da bu tür şeyler söyleyenlere karşı dillendiriliyor.
Biz Kürtlere değil de PKK’ye karşı savaşıyoruz diyen Tayyip Erdoğan bu konuda samimiyse Türkiye içinde PKK dışındaki tüm Kürt siyasi gruplarını, siyasi eğilimlerini, aydınlarını, yazarlarını, sanatçılarını toplar ve bir zamanlar toplantılarına kattığı sanatçı Şivan’ı da çağırır Kürtler adına sizleri muhatap alıyoruz, Kürtlerin ayrılma dışında tüm taleplerini ve özerkliklerini kabul ediyoruz, der. O zaman herkes de Tayyip Erdoğan ve Türk devlet yetkililerinin biz Kürtlere karşı değiliz söylemlerine inanır. Öyle ya ainesi iştir kişinin lafına bakılmazmış. Bu da Türk deyimi. Peki, Kürtlere karşı değiliz diyenlerin aynası iş olacak uygulamalarına bir bakalım.
Kayyumlar atanınca yaptıkları ilk işler ne oluyor? Belediyelerdeki Kürtçe tabelaları kaldırmak, 3 dilli levhaları kaldırmak, Kürtçe siteleri iptal etmek, Kürtlüğü hatırlatan her şeyin ismini değiştirmek yada kaldırmak. Kürtleri aldatma ve oyalama döneminde Şırnak hava alanına Şerafettin Elçi ismi verilmiştir. İlerde bu ismi de kaldıracaklardır. Çünkü Şerafettin Elçi bir Kürt milliyetçisiydi. Hatta sahip olduğu düşünce ve siyasi eğilim PKK Önderinin önerdiği demokratik özerkliği yetersiz buluyordu.
Tayyip Erdoğan Kürtlere karşı olmadıklarının kanıtı olarak sürekli Güney Kürdistan Federasyonu ve Barzani ailesi ile iyi ilişkilerini örnek gösteriyor. Peki, Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu olunca başta Barzaniler olmak üzere Güney Kürdistan yönetimine Erdoğan ve tüm devlet yetkilileri hakaret etmedi mi? Hatta kapıyı kapatırız aç bırakırız demediler mi? Hemen Irak devleti ile sınırda ortak askeri tatbikat yapmadılar mı? Demek ki Barzani ailesiyle dostlukları da gerçek anlamda dostluk değilmiş. Zaten Irak’ın kuzeyinde yaptığımız hatayı Suriye’nin kuzeyinde yapmayacağız diyerek Güney Kürdistan’a bakışlarını ortaya koymuşlardır. Tabi ki yapılan hata da fırsatı yakalandığında düzeltilir.
Tayyip Erdoğan ve Türk devlet yetkilileri biz Kürtlere karşı değiliz diyerek tüm dünyaya taahhütte bulunuyorlar. Kürtlere karşı olmamak; haklarına karşı olmamakla anlam kazanır. Eğer Tayyip Erdoğan ve devlet yetkilileri sözlerini yerine getirmiyorsa o zaman Kürtler ayağa kalkıp taleplerimiz şu şudur desinler. Taleplerini yüksek sesle dillendirsinler. Bakalım nasıl bir karşılık alacaklar. O zaman Tayyip Erdoğan ve Türk devlet yetkililerinin Kürtlere karşı olup olmadığını anlarız.
Altıparmak soyadlı avukat Kürt illerindeki (Kürdistan demek yasak olduğu için böyle diyoruz) belediyelere kayyum atama gerekçelerinin uydurma olduğunu söylüyor. ‘Bu belediye başkanlarının tümü adli sicil kontrolünden geçti; bu nedenle aday olup seçildiler. Tüm iddia edilen suçları bu birkaç ay içinde mi işlediler’ diye soruyordu. Bu soru bile kayyum atamalarının hiçbir hukuki değeri olmadığını gözler önüne sermektedir. Zaten daha seçilmeden önce seçilirlerse görevden alınma kararı verilmiş. Kaldı ki Tayyip Erdoğan seçilirlerse görevden alırız, diye tehdit etmişti. Herhalde bu tehditle halkın oy vermeyeceğini düşünüyordu. Halk seçince de siyasi nedenlerle, daha doğrusu Kürtlüklerini öne çıkararak belediye başkanlığı yaptıkları için görevden alınmaktadırlar.
Tayyip Erdoğan Trump’la görüşürken de biz Kürtlere değil PKK ve PYD’ye karşıyız, dediğinde kendisine o zaman niye binlerce siyasetçiyi tutukluyorsun, belediyelere kayyum atıyorsun, Kürtlerin dili, kültürü ve kimliği üzerinde engellemeler ve baskılar yapıyorsun, diye sormuş mudur? Bunu gerçekten merak ediyoruz. Şimdi bu satırları okuyunca Trump’ın paradan, ticaretten başka düşündüğü mü var ki bu sorular sorulsun, diyeceğinizi hissediyorum. Sizler de haklısınız. Ne diyelim bu dünya çıkarlar dünyası…