Tavuk Körlüğü, Anadoluda eskiden sık rastlanan bir bahar hastalığı idi. Yazdan hazırlanan başta tereyağı olmak üzere proteinli yiyeceklerin bitmesi, yeterli beslenememe sonucu vitaminsiz kalan insanlar akşam saatlerinde adeta görme engelli hale gelirlerdi. Yufka ekmeğin arasına pul biber ve tuz konup dürüm yapılırdı. Adı da vardı bunun: fakir pirzolası.
Geçtiğimiz hafta sonu Maraş’taydım, iki cenaze vardı, birine fırtınadan gitme olanağı bulamadık, ertesi güne bırakılan cenaze törenini bekleyemedim İstanbul’daki işlerim nedeniyle, başsağlığı dileklerimi başkası aracılığıyla ilettim, buradan da Sünnnetköylü dostlara başsağlığı diliyorum.
Tavuk körünü orada dize varan kar karşısında anımsadım. Aslında durumları düze çıktıktan sonra hiçbir körlüğü olmadığı anlaşılan birkaç kişinin “kör” lakabıyla anılmasının nedeni de eski tavuk körlüğüydü.
Bu kez Elbistan’da çok daha iyi farkettim toplumun tümündeki tavuk körlüğünü. Yalnız iktidarı destekleyenlerde değil, muhalefetteki yüzde ellide de aynı körlüğün olduğunu görüyoruz. Toplumun en direngen, en çok ezilen, horlanan ve ötekileştirilen kesimi olan Kürtlerde de, Alevilerde de bu körlük etkisini hissettiriyor. Soldaki bir avuç insanın dışında da çoğumuz havanda su döğme egzersizleriyle meşgulüz.
İşsizlik had safhada, eskiden her gün birkaç masası dolu olan Elbistan’ın birkaç içkili lokantasından biri olan yerde, haftada bir masaya bile servis yapılamadığını, gelen bir masanın da malzemesini dışardan getirerek orada adeta piknik yaptıklarını söylediler. Esnafın büyük bölümü ya iş bırakıyor, ya da çoğu gün dükkanı açmadan evinde oturuyor.
Ülkenin batısında meydana gelen hukuksuzluklara karşı başkaldıranların sesi az çok duyuluyor. Kürt illerindeki en ağır hak ihlalleri bile batıda yeterli tepkiyi görmüyor.
Hasankeyf, göz göre göre yok ediliyor, Kazdağları’ndaki maden soygunununa karşı çıkanların yüzde biri kadar bile batıdan oraya gidip protesto edeni görmedik. Oradakilerin protestosuysa örgüt üyeliği suçlamasıyla, gözaltıyla, hapisle cevaplandırılıyor.
Oniki bin yıllık uygarlığın mirası, ilk buğdayın ekildiği, ilk hasadın yapıldığı yerin, insanlığın en eski barınakları mağaraların mekânı olan Hasankeyf karşısında kıyameti koparmalıyken tavuk körü oldu toplum.
Bakıma muhtaç iki engelli çocuğundan koparılarak hapse atılan, okuma yazması bile olmayan Elif ninenin dramı karşısında tavuk körü oldu toplum.
Yalnızca yasal yollardan muhalefet eden Mahmut Alınak’ın nedeni belli olmayan onuncu kez tutuklanması karşısında tavuk körü oldu toplum.
“Silahsız ve şiddet kullanmaksızın” darbe yapmaya kalkan(!) Gezi katılımcılarına ağırlaştırılmış müebbet hapis isteyenler karşısında tavuk körü oldu toplum.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı siyasileri hapiste tutmaya devam edenlere, tahliye kararlarını, gece yarısı yargıç değiştirerek hukukta yeri olmadığı daha önce mahkeme kararıyla sabit itirazlarla yeniden tutuklama biçimindeki ağır hukuk ihlallerine karşı tavuk körü oldu bu toplum.
Sayın Erdoğan, dünyanın en özgür basınının ülkemizde olduğunu, sayın damadı ekonominin tıkırında olduğunu söyleyip dudurlar, ne dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu gerçeği, ne de pazarlarda atılmış olan çürük sebzeleri toplayan insanların varlığı kimsenin umrunda.
AKP Sözcüsü sayın Ömer Çelik, FETÖ’nün siyasi ayağının Tayyip Erdoğan olduğunu söyleyen Sayın Kılıçdaroğlu’na verdiği cevapta, seçilmişlerin bu şekilde ithamının onları seçenlerle kavga etmek olduğunu söylemekte. Ama kendileri tüm Kürt kentlerindeki HDP’li belediye başkan ve yöneticilerini hiç nedensiz görevden alıp yerlerine daha önceki yasa dışı uygulamaları ayyuka çıkmış olan kayyımları atadılar. Anlaşılan Kürtlerle kavga etmeyi, kutsal görev biliyorlar.
Bir İYİ Parti milletvekili, sekiz ay önce sayın Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır ziyareti nedeniyle partisinden istifa ediyor. Daha önceleri neredeydin be kardeş, partide istediğin pozisyona gelemeyince başka yerde ikbal aramak için en kestirme yol Kürt düşmanlığı mıydı?
Suriye’de bir savaş ve bu savaşın acı meyvesi olan dört milyon göçmen var ülkemize gelen. Mısır’daki sağır sultanın bile savaşın bu noktaya gelmesinde Türkiye’nin en büyük paya sahip olduğunu bilmesine ve bataklıktan çıkmanın mümkün olmadıgı bu politikalara rağmen hala bunda ısrarlı olmanın, üstüne üstlük aynı politikayı Libya’da sündürmenin körlüğü, artık tavuk körlüğünü de geride bırakmıştır.
Bu savaşta suçsuz sebepsiz yitirdiğimiz çocuklarımız karşısında şehitlik güzellemeleri yapanların kendi çocuklarının bedelli askerlik yapmaları karşısındaki suskunluğu, tavuk körlüğünün sonucudur.
Tavuk körlüğü, baharın gelişiyle sona erer. Umarım bahar yakındır.