Tek adam rejimi öngördüğümüz üzere baskısını artırıyor ve daha da artıracak gibi görünüyor. Özellikle ekonominin geldiği aşamada “idare etme” taktikleri nereye kadar etkili olacak göreceğiz. Zamlı asgari ücret daha emekçilerin cebine girmeden dolaylı vergilere ve ürünlere gelen zamlarla olmamışa döndü. Ülkeyi yerel seçimlere ciddi bir ekonomik şok yaşamadan taşıma çabasının sonuç verip vermeyeceği belirsiz. Emekçilerin etkili ve sokakta tepki vermemesi için en ufak sokak eylemine saldırı ve tutuklama yapılıyor, sokak topyekûn kriminalize edilmeye çalışılıyor.
Uzun uzun tek adam rejiminin yaptıklarını ve yapacaklarını konuşmaktansa bizim sorunlarımızı ve yapmamız gerekenleri konuşmamız daha ilerletici olacaktır. Bu aralar daha çok sosyalist hareketin durumu, ittifak politikaları, örgütlenme vb konularının konuşuluyor olması olumlu bir gelişmedir.
Sosyalistlerin başta emekçiler olmak üzere tüm ezilen toplumsal kesimlerle doğrudan ilişkilenmesini artırması gerektiği çok açık. İlişkilenme en başta toplumsal kesimlerin öz örgütlülükleri üzerinden özneleşmesi amacıyla yapılmalıdır. Bunun yanı sıra sosyalist ideolojinin hegemonyasını artırma pratikleri de son derece önemlidir. Çünkü emekçilerle doğrudan ve sorun çözme üzerinden kurulan ilişkilenmede ideolojik hegemonya kısmı es geçilirse istenen sonuç alınamıyor. Örneğin işçilerin sendikaya bakışında ücret odaklı yaklaşım öne çıkıyor. Sosyalistlerin olduğu sendikalarda doğrudan ve bin bir emekle kurulan ilişkilerde sınıfın bu zeminden sıçratılıp politikleştirilememesi en iyimser haliyle dürüst sendikacı muamelesi görülmesine neden oluyor. Hele bir sınıfla hemhal olalım, daha o aşamaya gelmedik, denebilir. Sınıfla hemhal olmaya, sosyalistlerin başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilen kesimlerle doğrudan ilişki kurmaya duyduğu ihtiyaç ortada ve bunun olmazsa olmaz olduğu açıkça görülüyor artık. Bunu yapanlar var zaten ama son süreçte daha fazla sınıfa gidelim, çağrıları yapılıyor. Ancak sınıfa giderken ne yapacağını bilmek son derece önemlidir. Yoksa yaşanacak başarısızlıklar üzerinden tekrar “sınıftan kaçış” yolları aranması işten bile değildir.
Sınıfa giderken eski yöntemler ve örgütlenme modelleri mutlaka gözden geçirilmelidir. Sınıf eski sınıf değil. En başta kapitalizmin yapısal dönüşümü sonucu sınıfta açığa çıkan katmanlar görülmeden yol almak mümkün değildir. Her katmana uygun örgütlenme modelleri ve katmanlar arası ilişki mutlaka değerlendirilmelidir.
İdeolojik hegemonya, sınıfsız toplumun inşası yolunda kolektif aksiyonun öne çıkarılması ve başta Kürt halkı olmak üzere ezilen tüm kesimlerle doğru ilişkilenme modellerinin yapılandırılması için son derece önemlidir.
Bu süreçte sokağın kesinlikle terk edilmemesi gerekiyor. En demokratik eyleme bile yapılan saldırılar ortada. Ancak sokağa çıkma yöntemlerimiz üzerine düşünmeli ve yaratıcı yöntemler geliştirmeliyiz. Saati-yeri önceden duyurulmuş eylemlerde kolluk güçlerinin yaklaşımı ve saldırısı moral bozucu olabiliyor. Bu sene İstanbul Onur Yürüyüşü’nde LGBTİ+’ların örgütlediği eylem etkili ve moral vericiydi. Önceden duyurulmayan, kendi iradeleri ile başlatılıp bitirilen ve kolluğun yetişemediği eylem… Her baskı dönemi kendi “korsan” tarzını zamanla ve deneyimle oluşturur.
İttifak politikaları üzerine dönemin de ihtiyacı olarak daha çok konuşulup yazılacak gibi görünüyor. En yakın örnek olan Emek Özgürlük İttifakı nasıl yol alacağına karar vermelidir. Her ne kadar seçim ittifakı değiliz, dense de apaçık bir seçim ittifakı olarak yol alan ve bunun da hakkını veremeyen ittifak ne yapacağına karar verme aşamasına gelmiştir. Faşizmin inşasına karşı en geniş ittifakı nasıl ve nereden başlayarak kuracağımızı etraflıca tartışmaya ihtiyacımız var. Önümüzdeki yerel seçimlerin politik ortamı domine etme olasılığına karşı da hazırlıklı olmalıyız. Örneğin, faşizmin inşası karşısında en geniş demokrasi ittifakını kurma gerekliliğinin yerel seçimlerde mevzi kapma darlığına sıkıştırılmasına izin vermemeliyiz.