Milliyetçi Cephe hükümetinin 1980’de Tariş fabrikalarına da ‘ülkücü’ kadroları yerleştirmek istemesi üzerine bir kent direnişine dönüşen eylemler tarihe ‘Tariş Direnişi’ olarak geçti. Tanıkları Tariş direnişini anlattı.
Ege bölgesinin incir, üzüm, pamuk, zeytin gibi tarımsal ürünlerini değerlendirmek üzere kurulan ve 22 Ocak 1980’de başlayıp kısa sürede kentin tüm emekçi kesimlerini harekete geçiren Tariş Direnişi’nin üzerinden 40 yıl geçti. 1915 yılında kurulan ve 70’li yıllarda 80 bin ortağı ile Türkiye’nin en büyük üretim kooperatifi olma özelliği taşıyan Tariş, işçi örgütlenmesi ve direnişi ile tarihe geçti.
70’lerin ortasına kadar Milliyetçi Cephe hükümetlerinin güdümünde olan Tariş fabrikalarında, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) öncülüğünde kurulan Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) örgütlüydü. 70’lerin sonlarında kurulan Ecevit hükümeti ile değişen siyasi atmosferde, Tariş fabrikalarına devrimci işçiler de girdi. MİSK’e karşı verilen mücadelenin ardından Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) işçileri kazandı ve tüm fabrikalarda örgütlendi. Ancak kısa süren bu durum, 79 yılında yeniden kurulan Milliyetçi Cephe hükümetin saldırıları sonucunda İzmir’i saran bir işçi direnişine dönüştü.
O dönem Tariş’e ait İncir fabrikasında işçi olarak çalışan Zübeyde Çelik, Tariş’e ait iplik fabrikasında çalışan Mustafa Karahan ve Hacay Yılmaz direnişi Mezopotamya Ajansı’ndan Sevda Aydın’a nasıl örgütlediklerini anlattı.
Kadın işçiye tecavüz, faşist baskı
1978 yılında Tariş’e ait üzüm fabrikasında işe başlayan Zübeyde Çelik, “Tariş’te işe başladığımda çok ciddi bir faşist baskı vardı. Bu baskının kırılması için çok çalıştık. Yıllardır faşist baskının altında işçilerde ciddi bir korku vardı” dedi.
O zaman fabrikada sözü geçen MİSK’in işçiler üzerinde baskı kurduğunu belirten Çelik, çalışma koşullarını şu şekilde aktardı: “İşçinin mesaiye kalmama gibi bir hakkı yoktu. Her ay Ülkü Ocakları’na aidat vermek ve oba başkanlarına bağış yatırmak zorundaydı. MHP’nin mitinglerine katılmak zorundalardı. Keyfi olarak kesilen ücretlerini sorgulama hakları yoktu. Öğle yemeğinde menüde üç öğün yemek yazarken sadece çorba verildiğinde diğer yemeklerin neden verilmediğini sorgulama hakları bile yoktu. Bazı eylemlerde kullandıkları silahlarını fabrikada çalışan kadınlara zorla taşıttırıyorlardı. Kadınlar özelinde daha ciddi, çirkin saldırılar da yaşanıyordu. Örneğin 2 nolu üzüm işletmesinde bir kadının elinde Vatan Gazetesi gördükleri için kocasının gözünün önünde, fabrikada kadına tecavüz etmişlerdi. Yıllarca orada çalışan insanlara bu kadar kötü muamele göstermişlerdi.”
Amaç kazanımları yok etmekti
Çelik, işçilerin, devrimci işçileri tanıdıkça, insanca yaşama haklarının olduğunu kavradıkça hızla MİSK’in yerine Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) üye olduklarını dile getirdi. Çelik, “DİSK’e bağlı Türkiye Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (Gıda-İş) ile o dönemin koşullarına göre çok iyi bir toplum sözleşme imzalamıştık. Maaşlarımız artmış, sosyal haklarımızda ve çalışma koşullarımızda muazzam bir iyileşme yaşanmıştı” dedi.
O dönem Tariş’in Milliyetçi Cephe hükümeti tarafından hedef gösterildiğini söyleyen Çelik, amacın ise Tariş’teki kazanımları yok etmek, yeniden faşistlerce yönetilmesini sağlamak olduğunu vurguladı.
Vahşeti yaşadık
Tariş işçileri olarak kendilerine yönelik bu girişimlere karşı örgütlenip, direnişe başladıklarını ifade eden Çelik, o günlere ait anılarını ise şöyle anlattı: “Direnişin 11. gününde aniden bir gürültü koptu. Fabrika kapısını zırhlı araçlarla çekerek kırdılar. Genç yaşlı demeden vurdular. Silah sesleri, panzer sesleri geliyordu kulaklarımıza. Ben de dahil çok kişi yaralanmıştı. Saatlerce vahşet yaşattılar bize. Yaklaşık bir hafta stadyumda tuttular ve sonra serbest bırakıldık. Fabrika kapatıldı ve hepimiz işsiz kaldık. O günlerde Yeni Asır Gazetesi’nde Tariş Direnişi’ne katılan işçilerin isimleri tek tek yayınlandı, bu yüzden uzun süre Tariş işçileri işe alınmadı.”
Direniş ablukayı kırdı
Tariş’e ait Çiğil’de bulunan iplik fabrikasında 78’de işe başlayan Mustafa Karahan ise, yaşadıkları baskı ile işten atılmanın amaçlandığını söyleyerek, 22 Ocak günü polis ve jandarmanın fabrikayı ve Çiğli’de bulunan Gültepe başta olmak üzere pek çok mahalleyi ablukaya aldığını aktardı.
İşçilerin ve mahallelerdeki insanların direnişiyle ablukanın kalktığını belirten Karahan, “Tüm vardiyadaki işçiler bir araya gelip bundan sonra ne yapacağımızı tartıştık. İki talebi belirlemiştik; can ve iş güvenliğimizin sağlanmasıydı. Bu taleplerimiz için direnişe başladık. Direnişimizin 4. gününde DİSK, Tariş işçilerini desteklemek için İzmir’de bir miting yaptı. O dönem Gıda-İş’in Başkanı Rıdvan Budak ve diğer sendika yöneticileri iplik fabrikasına gelerek, direnişi sonlandırmamızı istediler. Biz işçiler olarak işlerimizi kaybetmemek için direnmeye kararlıydık. İş yeri komitelerimiz ve sendika yöneticileri arasında bu anlamda kopmalar yaşandı. Birkaç gün sonra isimlerimiz gazetelerde hedef gösterilince, DİSK yöneticileri tekrar geldiler ve direnişe devam kararı aldık” diye konuştu.
Kadınlar ön plandaydı
Direniş boyunca gece gündüz kurdukları barikatlarda nöbetlerin tutulduğunu aktaran Karahan, direnişe ait anılarını şu sözlerle dile getirdi: “14 Şubat günü sabaha karşı fabrikanın etrafında panzerler dolaşmaya başladı. Ardından jandarma ve polis sardı. Bütün işçiler fabrikaya girdik. Tariş Direnişi’nin olduğu tüm fabrikalarda kadınlar ön plandaydı. İplik fabrikasında da yine kadınlar müthiş direndiler ve asker geri çekilmek zorunda kaldı. Gün boyu askerin tacizleri devam etti, ‘teslim olun’ çağrısı hiç susmuyordu. Akşamüzeri yeniden asker operasyona başladığında işçilerin arasında can güvenliğimiz için direnişi sonlandırmanın daha doğru olacağını savunanlar çıktı. Fabrikanın arka bölümlerinin kapıları açıldı ve direniş istemediğimiz bir biçimde sonlandı.”
Tariş kent direnişiydi
Tariş Direnişi boyunca İzmir’in her semtinde direnişe destek eylemlerinin yapıldığını hatırlatan Karahan, “Ege Üniversitesi’nden 5 bin öğrenci her gün eylem yapıyordu. Otoyolları kesip, direnişe destek veriyorlardı. Tariş Direnişi, öncülüğünü işçilerin yaptığı bir kent direnişiydi. Bugün aynı koşulları yaşamış olsam yine barikatın en önünde direnirim, öyle bir güzelliği yaşadım orada” dedi.
İşçi sınıfı için önemli bir deneyim
Eski bir Tariş işçisi olup, aynı zamanda ‘Tariş Olayları’ kitabının da yazarı olan Hacay Yılmaz ise, Tariş’te Türkiye işçi sınıfının en büyük direnişlerinden biri yaşandığını ifade etti.
79’un Ekim ayında yapılan bir ara seçimle Ecevit hükümetinin yerine yeniden MC hükümeti kurulduğunu hatırlatan Yılmaz, hükümetin kısa bir süre sonra da Tariş’e kendi adamlarını yerleştirmek için çeşitli girişimlerde bulunduklarını söyledi. Hükümetin girişimlerine karşı Tariş’te devrimci eylem birliği kurulduğunu ve kamuoyuna direneceklerini duyurduklarını aktardı.
İzmir sloganlar ve kurşun sesleri ile uyandı
Yılmaz, 22 Ocak gününe gelindiğinde yaşananları ise “O sabah İzmir kenti bizlerin slogan sesleri ve polisin kurşun sesleriyle uyandı. Tanklar kapıları kırmış, otomatik silahlarla etrafımız taranıyordu. Koşullar eşit değildi ve eşit olmayan güce karşı direnişi sonlandırmak zorunda olduğumuzu gördük. Dışarı çıkan tüm işçilere düşman muamelesi yaptılar. Bizleri bir hafta boyunca soğuk, ıslak bir spor salonunda tuttular. Biz gözaltındayken fabrikamızı kapattılar. Böylece 22 Ocak sabahı başlayan direnişimiz 14 Şubat’ta son buldu” sözleriyle anlattı.
Tariş faşizme karşı bir direnişti
Tariş Direnişi’nin kendisine tıpkı devrim romanlarında geçen direnişlerden birini yaşattığını söyleyen Yılmaz, “Hepimiz işçi sınıfı adına böyle bir direniş yapmış olmaktan çok gururluyduk. Kadın, erkek yüzlerce işçi günlerce korkumuzu, heyecanımızı, cesaretimizi, ekmeğimizi, her şeyimizi paylaşarak direndik. Tariş Direnişi farklı görüşlerin bir arada direndiği bir sınıf mücadelesiydi. 40 yıl sonra, bugün Tariş deneyimi, bizi Faşizm ve sermayenin baskılarına, krizlerine karşı direnmeye çağırıyor. Bugünün asli görevi bu” dedi.