Tarım üretimleri dünyanın hemen her yerinde tohum tekellerinin hizmetine koşulmuş durumda. Artık çiftçiler ürettikleri ürünlerden tohumluk ayıramaz hale geldi. Çiftçiler her üretim başında tohum tekellerinin ürettiği tohumları satın alarak işe başlamak zorundalar. Çünkü tohumların hepsi patentlendi ve hibrit yani kısır hale getirildi. Çiftçilerin elinde var olan atalık tohumların ise ticari anlamda ekimi ve üretimi yasaklanmış durumda.
Büyük bir açmaz içinde bocalayan çiftçiler her yıl borç batağına düşüp belli bir süre sonra arazisini satılığa çıkarıyor. Ne su, ne enerji, ne de tohum için gelirinden bir şey ayırabilme şansı ortadan kaldırıldı. Bu durum, tarımın tekeller eline devrini kolaylaştırırken GDO’lu ürünler soframızı kapladı. Her geçen yıl sofralarımız tekellerin belirlediği fiyatlar nedeniyle fakirleşti. Çiftçi ne durumdaysa diğer emekçi sınıflarda aynı durumda aslında. Bunun yanında doğal yaşamda emekçi sınıflarla birlikte aynı kaderi paylaşmakta.
Hele bir iktidara gelelim bu sorunları çözeriz nutukları da artık anlamını yitirdi. Ülkelerin Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) belirlediği sınırların dışına çıkması artık imkansız. Her türlü üretim biçimini emperyalist kapitalizmin kurumları belirlemekte. Bu durumu çözmek adına sanayileşmeyi ve bu bağlamda işsizliğe çare bulmak gibi çözümler üretmeye çalışmak ise ekolojik krizin yaşandığı günümüz dünyasında bir çıkmaz sokak. Enerji üretimleri tekellerin elinde dağıtım ağlarıyla ülkeler arasında birbirine ekleniyor. Bu ağlar üzerinden bağımsız ve halk yararına üretim hedeflemek ise ham hayal oldu artık.
Araziler şirketlere veriliyor!
Geçtiğimiz Mayıs ayında Yozgat’ın bir köyünde son bir kaç yıldır süren arazi toplulaştırılması gerçekleşti. Köyün tüm tarım arazileri bir araya toplandı ve arazilerin hepsi bir şirkete 25 yıllığına kiralandı. Şuan köyün genç kızları, kadınları ve çocukları yevmiyeci olarak kendi arazilerinde çalıştırılmakta. Ayrıca şirket arazi sahiplerine yıllık kira ödemesi yapmakta. Bugün bu durumdan mutlu olan çiftçilerin hemen önümüzdeki dönemden başlayarak isyan edeceklerini ön görmek ise kehanet değil. Şirket araziyi para kazanmak amacıyla kiraladığı belli. Karlarını her yıl arttırmak gibi bir zorunluğu da sistem açısından mutlak gerekli. Yani çiftçilerin bugünkü mutlu halinden en kısa zamanda eser kalmayacak.
Daha önce Özgür Gündem’de daha sonra Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nde bu süreçleri ele almış ve çözümler önermeye çalışmıştık. Bugün ise Yeni Yaşam gazetemizde yine bu bağlamda önerilere devam edeceğiz. En az dört yıldır hükümetin yerleştirmeye çalıştığı arazi toplulaştırması yılbaşından bu yana pratikte uygulanmaya başlandı. Tarım Bakanı Fakıbaba, Yozgat benzeri uygulamaları en az 250 köyde daha acilen hayata geçireceklerini açıklamıştı. Ancak bu süreçler ilerlerken mevcut sömürü sistemine karşı mücadele eden parti ve örgütler bu durumdan ya bir haberdiler, ya da umursamaz tutum izlediler.
Arazi toplulaştırılması ilk bakışta olumlu bir iş gibi gelebilir ancak bu olumluluk sermayeye hizmet ettiğinde başka bir şeye dönüşmektedir. Çıkarılan miras yasası ile tarımın tekellerin hizmetine verilmesi yasal anlamda tamamlandı. Yaşanan süreçlere seyirci kalıp, somut çözüm önerilerinde bulunulmadığında başta çiftçileri ve tüm ezilenleri sermayenin insafına terk etmekteyiz. Ekolojik bağlamda toprakların temiz bir biçimde ileriye taşınması bugünün önemli bir sorunudur. Sermayenin dini imanı olmaz ve bu böyledir. O toprağı ve yaşamı zehirlemekten zerre geri durmayacaktır.
Peki ya bizim iddiamız ne?
Bu yaşanan süreçlere seyirci kalmak yerine uygulamaya sokulan toplulaştırmalara müdahale etmek ve toplulaştırmaları kooperatifler içinde gerçekleştirmek için adım atmak ve bu bağlamda politikalar belirlemek artık bir zorunluluktur. Bu zorunluluk hem çiftçinin yararına olacağı gibi sermaye politikalarına karşı tüm ezilenleri bir araya getirmenin somut adımını ortaya çıkaracaktır. Yok tohum takas edelim, yok organik üretim yapalım gibi nihayetinde şirket çıkarlarına hizmet edecek tutumlar yerine çiftçinin ve ezilenlerin yaşamına değen ve sorunlara karşı birlikte çözüm üretmeye çalışan bir mücadele ve örgütlenme hattı gelecek yaşamımız için ertelenemez önemdedir.