Ben meyve ve sebze ihtiyacını marketten değil, daha uygun fiyatların olduğu semt pazarlarından sağlayan biriyim. Bir yanda pazarlarda bile düşmeyen meyve ve sebze fiyatlarına kızarken, diğer yanda düşük fiyatlardan yakınan çiftçi eylemlerini korka korka izliyorum. Çay, fındık, tahıldaki düşük taban fiyatlarına isyan eden üretici mitinglerine şimdi de üretilen domatesleri sözleşme fiyatının altında almaya çalışan salça fabrikalarına isyan eden köylüler eklenmiş bulunuyor.
Tarımdaki tüm gelişmeleri sadece gazeteci refleksimle değil, kendi aile ihtiyacımı ve halen köyde, köyümüzün çeperinde yaşamakta olan kardeşim de dahil olmak üzere yakın akrabalarımı düşünerek izliyorum. Bu konudaki duyargalarım, dünyanın başka yerlerindeki tüm siyasi gelişmelerden bile daha açık. Birkaç gün önce şöyle bir haberi okurken, aklıma kendi akrabalarım da düştü mecburen:
“Manisa‘nın Salihli ilçesine bağlı Poyrazdamları köyünde üreticilik yapan İsmail Kocakurt, kapya biberini sosyal medya hesabından ‘halka açtığını’ duyurdu. Biberlerin para etmemesi nedeniyle tarlaya gelen yurttaşlar, biberleri kendi ihtiyaçları için topladı. Çiftçiler, artan maliyetler ve düşük ürün fiyatlarından dolayı büyük zorluklar yaşadıklarını belirtirken, tarım politikalarının değişmesi gerektiğini vurguladı.”
Bizim yörede kışlık yiyeceklerden tarhana çok önemlidir. Belki eskisi kadar olmasa da, kışa hazırlık faaliyetlerinin en önde gelenidir, imece ile tarhana yapmak. Tarhanaya rengini ve tadını veren maddelerin başında da bizim “kırmızı biber” dediğimiz, kapya biber gelir. Köyümüzdeki komşularımızdan biri tarhanalık biberlerini zararına toptancıya satmaktansa, komşularına armağan etmeyi tercih etmiş. Haber bu vesilesiyle Ege’den çıkıp, tüm ülkeye yayılmış bulunuyor.
İsmail Kocakurt bu konuda şöyle diyor: “Geçen sene 15 liraya sattığımız kapya biber, bu sene 6,5 lira. Geçen yıl 10 liraya sattığımız patlıcan, bu yıl 6-7 lira bandında. Geçen yıl 3,5-4 liraya sattığımız domates ise şu anda 1 lira 80 kuruş. Bu işin devam edebilmesi için tarım politikalarının değişmesi lazım. Planlı ekim-dikim yapmamız gerekiyor. Su sıkıntımız var, bunun önüne geçmeliyiz. Girdi maliyetleri iki katına çıktı. Geçen yıl 2,35 kuruş olan elektriğin kilovatı bu yıl 3 lira 80 kuruşa çıktı. Pazarda 30-35 liraya satılan biberi ben 6 liraya mal edip 6,5 liraya sattım. 50 kuruş için bu işi yapmam. Bu yıl işi bırakma durumuna geldim. 20 yıldır bu işi yapıyorum, bu yıl kadar isteksiz bir iş yaptığımı hatırlamıyorum. Geleceğimiz için bize sahip çıkın. Çiftçiler olarak zor durumdayız.”
Köyümüzden bir başka akrabam ise derdini şu cümlelerle anlatmaya çalışıyor: “Domates, patlıcan, salatalık ve biber de aynı şekilde. Ürünün toplanması ve pazarlanması, ürünün maliyetini karşılamıyor. Bu yıl çiftçi tamamen zarar etti, cebimizden yiyoruz. Bu maliyetleri ödemek zorundayız; belki traktörümüzü satacağız. Kimi bankadan kredi çekti, kimi eşinden dostundan borç aldı. Bu borçları ödemek için ya traktörümüzü satacağız ya tarlamızı ya da arabamızı. Birikimlerimizi kullanarak açığı kapatacağız. Bu da bizi birkaç yıl geriye atacak. Bu şekilde üretime nasıl devam edeceğiz? Önümüzdeki yıl ne yapacağız?”
Nitekim bir köylümüz de, satmak için bir kamyon dolusu kavununu Antalya’ya götürüyor. Kendisine öylesine düşük bir fiyat teklif ediyorlar ki, o da kavunu o paraya satmak yerine, halka dağıtıp köyümüze geri dönüyor. Yani bu örnekler epeyce fazla ve çiftçi önünü göremez halde.
Bir zamanlar, tarım ürünlerinde kendi kendine yeten bir ülkeydik. Son 22 yıla damgasını vuran “daha ucuza satın alabileceğim yer varsa, niçin üreteyim” anlayışı, ülkemizin tarımını yok ediyor. Oysa en gelişmiş sanayi ülkeleri bile tarımı her zamankinden daha fazla önemsemeye başladı. İktidar tarım politikasını halkın yararına değiştirmiyorsa, iktidarı değiştirmeye ne dersiniz?