En temel gıda ürünlerini ithalata bağlayan AKP, tarıma ve dolayısıyla küçük çiftçiye de büyük darbeler vuruyor. İTO’nun yaptığı çağrı ise tarımın büyük şirketlerce yapılmasını hedefliyor
Yusuf Gürsucu
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, yaptığı açıklamada, Türk iş dünyasının, küresel çapta yaşanan çalkantılı dönemde temkinli ve dikkatli bir süreç yönetmesi gerektiğini söyleyerek, “Tarımda gerekli planlamayı yapıp atıl duran alanları hızlıca devreye almamız ve küçük parselleri bütünleştirici bir yaklaşımla ele almamız lazım. Teşviklerin 3-5 dönümden ziyade daha büyük çaplı üretimler için belirlenmesi Türkiye’nin tarımda önünü açacaktır” sözleri dikkat çekerken, Türkiye’nin iyi bir gıda ihracatçısı olsa da yıllık 11 milyar dolar civarında bir ithalat gerçekleştirdiğini, bunun makul bir seviyeye çekilmesi gerektiğini belirtti.
Her şey şirketler için!
Tarımsal üretimler üzerinden elde edilmek istenen sermaye birikim süreçlerinde temel ihtiyaçlardan biri geniş bütünleşik tarım arazileridir. Bu bütünleştirme ya da toplulaştırma, yıkım politikaları ve çıkarılan yasalarla yasal zorunluluk haline getirilmiştir. Avrupa’da 1960’larda uygulanan Mansholt planı ile tarım topraklarının tekellerin elinde toplanması sağlanmış ve bugün Avrupa da tüm tarımsal destekler büyük tarım tekellerine verilirken, küçük üreticiler neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı. Benzer süreç bugün Türkiye’de uygulamaya konulmak isteniyor. Küçük çiftçiliğin kökü kazınıp şirketlere yol verme adımlarının hızlanacağını gösteren İTO açıklamasıyla tarım arazilerinin enerji, maden vb. amaçlar için kullanımının da önünün tamamen açılmasını hedefliyor.
‘Şirket köyler oluşacak’
Eski Tarım Bakanı Mehdi Eker, tarımsal üretimde 2013 yılında 17 milyar dolar kayıp yaşandığını ifade ederek, tarım arazilerinin toplulaştırılması kanununa bu yaklaşımın temel oluşturduğunu söylüyordu. Bakan, “Ya şirket köyler oluşacak ve toprak sahipleri şirketlere ortak olacak ya da toprak sahipleri toprağı bir bilene devredecek” diyordu. 17 milyar kaybolan para sermayenin cebine gidecekken gidemeyen para olduğunu öncelikle hatırlatalım, bu parayla sıradan çiftçilerin yakından uzaktan hiçbir alakası yok.
Oyun içinde oyun!
Toplulaştırma, arazi sahiplerinin farklı noktalarında olan arazilerini bir araya getirmek ve bu arazileri daha verimli kullanımının sağlanması, sulama ve tarla yollarının planlara işlenmesi olarak özetlenebilir. Ancak sermayenin toplulaştırma-bütünleştirilme çağrıları tarımın şirketlere devrinin sağlanmasını içeriyor. 2014 yılında çıkan 5403 sayılı ‘Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununu ve uygulama yönetmelikleri’ gereğince miras kalan tarla paylaşımında; mirasa konu tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerde mülkiyetin tamamının devredilmesini amaçlıyor.
Miras hukuku
Miras hukukunda yapılan değişiklik ile 10 dekardan küçük bahçeler üretim alanı olmaktan çıkarılıp (Çaylıklar, zeytinlikler vd.), tarımsal desteklerden faydalanmalarının önünün kesilmeye hazırlanıldığı günümüzde, çay bahçelerinde ve zeytinliklerde bu nedenle üretimin yapılamaz hale gelecek ya da ‘toplulaştırma’ ile araziler belli ellerde toplanacak. Toplulaştırmada önceliğin bahçe tarımında olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda ise öncelik olarak çay, fındık ve zeytin bahçelerinin toplulaştırılarak küçük çiftçilik bertaraf edilerek bu alanların gerektiğinde farklı amaçla kullanımı da yasal anlamda sağlanmış olacak. Diğer taraftan 3 dekardan küçük sera üretimleri de desteklerden yararlanamayacak.
Araziler ölçeklendirildi
Her bölgede, il ve ilçeler de değişiklik gösteren ölçeklerde tarım arazilerinin kaç dekardan küçük olamayacakları net rakamlarla belirlenerek dört katagoriye ayrıldı. Sulak arazi, susuz arazi, dikili arazi ve seralar. Ortalama sulak arazi için 90 dekar, susuz arazi için 200 dekar, bahçeler için 10 dekar ve seeralar için 3 dekar ölçekler tarım üretiminde desteklerden yararlanabilmenin koşulu haline getirildi. Örneğin Hakkari’nin yüzölçümünün sadece yüzde 2’si tarıma uygun. Yani bu da yaklaşık 1000 Dekar arazi demek. 1000 dekar tarım arazisi olan bir bölgede sulak arazi olarak belirlenen 90 dekar ve susuz arazi olarak belirlenmiş 180 dekar arazi kaç kişide var sorusu gündeme geliyor. Bir yurttaşın örneğin Hakkari’de sulak olmayan 350 dekar arazisi var ve bu araziyi 2 çocuğu arasında pay etmek istiyorsa bu durum tarım desteklerinin dışına çıkarılmasına yol açacak. Çünkü 175 dekar arazi belirlenen 180 dekar araziden daha küçük!
Çiftçi arazisini kaybedecek
Bir başka örnek ise, 150 dekar araziniz var ve şuan tarımla uğraşıyorsunuz. Devletin açıkladığı tarımsal desteklerden faydalanmanız da ortadan kaldırılmak isteniyor. Çünkü bu ölçekte arazi susuz tarım için yeterli görülmeyecek. Bunu 180 dekara kadar büyütmeniz gerekiyor. Bunun yolu ise devlet tarafından belirlenmiş ve devlet sana “zorunlu” olarak şirket kurmalısın diye emrediyor olacak. Eğer sen bunu yapmazsan devlet 150 dekar arazini Kaymakamlık veya Valilik eliyle farklı taliplere ya da şirketlere sen istemesen de senin adına satabilecek.
Kooperatiflerde toplanılmalı
Toplulaştırma çıkarılan kanun ve yönetmeliklerle zorunlu hale getirilemez. Arazilerin bütünleşik kullanımı önemli ancak böyle bir şey küçük çiftçilerin tamamen inisiyatifinde olan kooperatifler etrafında toplanarak üretimlerini belli planlar doğrultusunda üretimlerini örgütlü biçimde gerçekleştirmeleriyle olur. Kırsal alanda yaşayan insanların topraklarını terk etmeyerek şirketleşmekten kesinlikle uzak durup, kooperatifler etrafında toplanılmasını sağlamak hem mümkün hem de bir zorunluluk halini almıştır. Küçük topraklı köylülerin tarım arazilerini üretim bazlı tarımsal kooperatiflerde birleştirmesini hedefleyen bir çalışma için yoğunlaşmak, bu sorunu önemseyenlerin asla erteleyemeyeceği görevlerden biri olmalı ve şirketlerin GDO’lu mono kültürel üretimleri amaçlayan hedeflerine eklenmekten uzak durulmalıdır.