Türkiye’nin dört bir yanında tarım OSB’ler kurularak, daha çok topraksız tarım yapılıyor. Jeotermal kaynaklı OSB’ler ise JES’lerin yarattığı kirliliği tartışma dışı tutarak yeni bir sanayi kirliliği coğrafyamıza dayatılıyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye’de tarımsal üretimlerde büyük düşüşlere neden olan girdi fiyatlarının aşırı yüksekliği ve açıklanan taban fiyatlarının aşırı düşüklüğü çiftçilerin üretimden uzaklaşmasına neden olurken, devletin açıkladığı tarımsal destekler şirketlere verilerek endüstriyel tarım destekleniyor. 31’i hayvansal, 24’ü bitkisel üretim olmak üzere 38 ilde 55 Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (TDİOSB) projesi yürütülürken, diğer yandan 13’ü jeotermal kaynaklı sera TDİOSB projesi içinde yer alıyor. Denizli Sarayköy, Ağrı Diyadin ve İzmir Dikili’de kurulan Tarıma Dayalı İhtisas Sera Organize Sanayi Bölge’lerinden sonra Aydın’da jeotermal enerji ile ısıtmalı sera TDİOSB kurulurken, en son Kayseri de bu OSB’lere eklenmek için onay aldı.
Tarım destekleri kime?
Öncelikle AKP tarafından çıkarılan Tarım Kanunu’nda tarıma verilecek destek miktarının ülke Gayri Safi Milli Hasılası’nın /GSMH) yüzde 1’inin altında olamayacağı açıkça yer aldığını hatırlatalım. Buna rağmen kanun yürürlüğe girdiğinden bu yana verilen destekler GSMH’ye göre yüzde 1 oranına hiç ulaşmazken, 2006’dan bu yana uygulanması gereken destekler yüzde 0,5 oranını aşabilmiş değil. Bu ödenen 0,5 desteğin büyük kısmı ise tarım şirketlerine verilirken, kurutularak paketlenmiş sebzeler, meyveler ve sert çekirdekli dondurulmuş meyveler ve sebze ile bal, reçel, jöle, marmelat, meyve veya sert kabuklu meyve püreleri, pastalar, meyve suları ve sebze suları, konserve edilmiş balıklar, Bisküviler, gofretler ve kekler gibi ürünler desteklerin ana kalemini oluşturuyor.
Çiftçi destekten mahrum
Yukarıda saydığımız ürünler sermaye şirketlerince işlenmiş tarımsal ürünlerdir. Bu ürünleri işleyen sanayi kuruluşları, açıklanan tarımsal desteklerin içinde yüksek ağırlıklı yer bulurken, 0,5 oranında yapılan desteklerin içinde çiftçilere ancak kırıntıları kalıyor. AKP iktidarı, neoliberal politikaları uygularken, algı operasyonları üzerinden şirketlerin desteklendiği bir ekonomik anlayışa sahip. AKP’nin çiftçilere ödedik diye açıkladığı rakamların içinde gerçek üreticiye verilen destek, çiftçilerin sadece mazota ödemiş olduğu KDV+ÖTV miktarı kadar olması tarım politikalarının hangi amaçla oluşturulduğunu gösteriyor.
Jeotermal OSB!
Yüksek sıcaklıklı bir jeotermal kaynağın öncelikle Jeotermal Elektrik Santrali’nde (JES) elektrik üretiminde kullanıldığı, bunun yanında bölgesel ısıtma ve topraklı veya ‘topraksız’ modern seralarda ısıtma amaçlı da kullanılabildiği sermaye örgütleri ve iktidar tarafından dillendiriliyor. Jeotermal kaynaklar daha çok topraksız modern seralarda kullanıldığına özel vurgu yapılan açıklamalarda, entegre jeotermal enerji kullanımı kaynağın sıcaklığı, kaynağın bileşimi, rezervuarın durumu ve kurulacak tesislerin potansiyeli dikkate alınarak özenle projelendirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Geçtiğimiz gün Kayseri’de 11 ay tarım üretimi yapılmasını sağlayacağı ve 1000 kişiye istihdam yaratacağı iddia edilen jeotermal kaynaklı tarıma dayalı ihtisas sera OSB projesi çalışmaları Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanarak faaliyete başlayacağı bildirildi.
JES atığı seralara!
2022 yılı başında Germencik’te sera ve sebze kurutma tesisi için adım atılmıştı. JES’lerin içinde birçok zehirli ağır metallerin bulunduğu akışkanın enerji üretiminin ardından bu işletmeye verileceği duyurulmuştu. JES’ten arda kalan deşarj suyunun JES’lerin ısısı düşen zehirli atık olan akışkan olduğu biliniyor. Bu akışkanın sıcak veya soğuk olması zehirli yapısını değiştiren bir özellik taşımıyor. Temeli atılan tesiste, santralde kullanımdan sonra ısısı 60-70 dereceye inen zehirli akışkan JES’lerin işine yaramıyor. Bu akışkanı, akışkanın çekildiği noktaya deşarj etmeleri ise şirketlere yüksek maliyetler oluşturuyor. JES şirketleri deşarj yerine bu akışkanı işletmelere ve OSB’lere vermeleri onları bu masraftan kurtaran özellikte.
JES’te işi biten akışkan?
Jeotermal Enerji Santralleri Derneği (JESDER) Aydın’da yoğunlaşan ve büyük tepkiler alan JES’leri kabul edilebilir hale getirmek ve halka bir nevi rüşvet olarak evlerinizi ısıtalım ifadesi atık üzerinden de kazanmayı hem de atıktan kurtulmalarını sağlamayı içeriyordu. Balıkesir Sındırgı’da temeli atılan ve Germencik’te yapılmak istenen tesisler de bu içerikte. JES’lerin zehirli akışkanın bu tesislere verilmesiyle JES şirketi atık sorunundan kurtuluyor ama Sındırgılı ve Germencikli yurttaşların kurtulması olanaksız. Bu işletme de kullanılacak olan zehirli akışkanın ısısı iyice düştükten ve burada da kullanım süreci tamamlandıktan sonra zehirli akışkan derelere ve tarım arazilerine bırakılma dışında bir seçenekleri yok. Bu işletmede kurutulan sebzelerin ise bir alıcısı olur mu bunu şimdiden belirtmek ise çok zor.
JES’ler öldürür!
JES’lerin yoğunlaştığı Aydın, Manisa, Denizli ve Çanakkale illerinde Jeotermal Enerji Santralleri’ne karşı büyük tepkiler ortaya çıkmış durumda. Tepkiler, nehir ve yer altı sularının ile tarım arazilerinin zehirlenerek kullanılamaz hale gelmesinden kaynaklanıyor. Jeotermal Santralleri için yer altının bin ila 3 bin metre altına kadar sondaj yapılıp zehirli ağır metallerle dolu akışkan yeryüzüne çekiliyor. Bu akışkanın içeriğinde bor, cıva, arsenik, kurşun, amonyak, antimuan, lityum, karbondioksit, hidrojen sülfür gibi ağır metalleri barındırıyor. JES’lerden salınan akışkanın döküldüğü dere ve nehirlerde binlerce balık ölümleri yaşanırken yine binlerce incir, üzüm ve zeytin ağacı bu nedenle kurumuş durumda. Germencik’te yer altı sularında arsenik dahil birçok ağır metallerin ortaya çıkmış olması JES’lerin ölümcül sonuçlarından birisi.
Toprak Ana!
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer organizmalar yüz binlerce yıl toprakla birlikte evrimleşti. Bugün toprak yerine topraksız üretimin desteklenmesinin iki nedeni var. İlki, kapitalist endüstrinin her türlü girdisi doğal yaşamın yağmalanması üzerinden tedarik edilmektedir. Bu süreçte hem toprak hem de sular aşırı kirletilmiş durumda ve topraksız üretimin en önemli iddiası bu noktada ortaya çıkmakta. Hem kirletiyor hem de sözde çözüm üretiyor. Aynen küresel ısınmaya neden olan kapitalist endüstrinin kirli üretimlerinin bir sonucuyken bu durumu düzeltmek içinse alternatif enerji sistemlerini önerip aşırı üretimlerini kesintisiz sürdürmek istemesi gibi.
Tarım fabrikalara taşınıyor!
Kapitalizm, üretim süreçlerinin tamamını sermaye inisiyatifinde sürdürmek ister ve tarımda bunun bir parçasıdır. Kirletilme sürecine girmiş toprağı koruyup yaşatmak yerine onu kirletmeyi tercih edip tarımsal üretim sürecini ‘fabrikalara’ taşıyıp sermaye birikimini büyüterek tarımın fabrikalarda sürdürülmesi kapitalizmin gelecek planlarından birisidir. Bu durumu destekleyenler ise enerji, tohum ve gübre ile birlikte tarımsal ilaç tekelleridir. Bitkilerin topraktan beslendiği tüm mineralleri suni yolla üretip topraksız tarımdaki yeni girdileri ortaya çıkarıp büyümeye ve kazanmaya devam etmek onalar için sermaye büyümesi sürekli halde tutmaktır.
Toprak canlı bir varlıktır
İnsanların yaşamak için ihtiyacı olan ve topraktan yetişen bitkiler üzerinden aldığımız her türden mineralleri ve vitaminleri gübre ve ilaç şirketleri eksiksiz olarak karşılayabileceklerini iddia ediyorlar. Diğer yandan anne sütünün yerini tutmaz ibaresiyle sattıkları yapay anne sütünü tek seçenek olarak dayatma planları yapıyorlar. Anneler kapitalist endüstrinin neden olduğu kirlilik, stres vb. etkilerle çocuklarına yetecek sütü gün geçtikçe kaybettikleri görülüyor. Diğer yandan aynı nedenlerle canlı bir organizma olan ‘toprak ana’da her geçen kirletilip tuzlandırılarak verimsizleşiyor. Topraklar, dünyadaki biyolojik çeşitliliğin yüzde 25’ine ev sahipliği yapıyor. Bir tutam toprağın dünya da yaşayan insan dahil tüm canlılar gibi canlı bir varlık olduğu bizlere unutturuluyor. Toprak ve diğer canlılar arasında yaşanan simbiyotik ilişkinin yaşamı var ettiği gerçeğini yok etmek ekosisteme vurulacak en büyük darbe olacaktır.
Toprak yok olma sürecinde!
Bir bitki büyüme, çiçeklenme ve meyvelenme döneminde topraktan kökleri aracılığıyla beslenir. Bu beslenme sürecinde topraktan ne ihtiyacı varsa onu yeterli miktarda alır. Toprak bilgedir, ona verdiğimiz her tohuma kucak açar ve onu besler büyütür. Böyle bir döngüyü kirletilerek ve imar baskıları nedeniyle yok edilmesine göz yumulup, suyun içinde bitkiyi büyütmek ve ona dışarıdan yapay vitamin ve mineralleri vermekle eşitlemek veya daha iyi tarım diye yutturmaya çalışmak ancak sermayenin aklına gelebilecek bir yalandır. Topraklar artık kirlendi diye bizi topraksız tarıma alıştırmaya çalışan kapitalizm toprağı korumayı ise düşünmez bile. Aşırı üretimleri sürdürmek için doğayı top yekun yok olmaya sürükleyen akıl, toprakları da yok olma sürecine bağlamış durumda.