Abdullah Aysu
Matematik, gerçeklerin dilidir. Gerçeklerin diliyle konuşacak olursak, dünyada üretilen ürün miktarı yüzde 110’dur. Bu miktar, insanların tamamını besleyebileceği gibi fazlası “kara günler” için stok edilebilir durumu göstermektedir. Fakat hepimizin bildiği gibi dünyada insanlar açlıktan yaşamını yitirmekte, gizli açlık çekmekten hastalanmaktadır. Bunun nedeni, matematiksel verilere göre gıda yetersizliği değil adil paylaşımın olmamasıdır. Bu notu buraya düştükten sonra şimdi toprak ölçeği ve nüfus seyrine göre beslenmemizin matematiksel gerçekliğine geçelim.
Nüfus ve toprak
Tarım devrimi sırasında dünya nüfusunun 4 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Tarıma geçiş ile birlikte nüfus artışı başlamış, M.Ö. 500’lü yıllarda nüfus 100 milyona, Miladi takvimin başında ise ikiye katlanmış 200 milyona ulaşmıştır. 1700’li yıllara kadar nüfus yavaş seyretmiş, 1800’li yıllarda 1 milyara ulaşmıştır. Bu dönemde dünya nüfusunun yüzde 65’i Asya kıtasında, yüzde 21’i Avrupa’da, yüzde 1’den azı Kuzey Amerika’da yaşamaktadır. 1802 yılında 1 milyar olan dünya nüfusu 1927’de ikiye katlanmış 2 milyar olmuştur. Şimdilerde 7 milyarı aşmış durumdadır.
Neden?
Nüfus gelişimi yavaş seyrederken sadece bir yüzyılda (1802-1927) yüzde 100 artmasının nedeni; tıbbın ilerlemesi, besin miktarının artması ve gıdanın istikrarlı hale gelmesi olarak gösterilmektedir. Şöyle; 1700’lerin ortasında, yeni doğan her 1000 bebekten bir yılın sonunda, sadece 75’i ve beş yılın sonunda ise 58’i yaşıyorken, yüzyıl sonra yani 1800’lerin ortasında, bir yılın sonunda 84, beş yılın sonunda 74 bebek sağ kalmıştır. 1980’lerin sonunda Avrupa’da her 100 bebekten 99’u beş yaşında hayattadır. Yine bu süreçte doğurganlık da artmış. Kısacası; insan nüfus hızı genel olarak düşse de, hala artmaktadır. Eğilim böyle!
Beslenme kapasitesi
Evet, nüfus artıyor. Artan bu nüfusu beslemek lazım. Bunun için adil paylaşım zorunluluğunun yanı sıra toprağın besleme kapasitesini de konuşmamız gerekiyor. Bakın, ilk başlarda bir kişinin beslenmesi için 2000 dekardan fazla bir araziye ihtiyaç vardı. Şimdilerde hayvancılık yapılan yerlerde 10-20 dekar, buğday yetiştirilen yerlerde ise 2 dekar arazi bir insanın beslenmesi için yeterli gelmektedir. Fakat uzmanlar bu yüzyılın sonunda dünya nüfusunun ikiye katlanacağını öngörüyor. Yine uzmanlar, toprağın besleme kapasitesinin bundan böyle kayda değer artmaya çağını belirtiyorlar. Yani bugün bir kişiyi besleyen arazi ölçeğinden daha küçük bir arazide yapılacak tarımsal üretimle insanlar karnını doyuramayacak! Şu an, dünya üzerindeki tarım toprakları insanların tamamını besleme kapasitesinin sınırına dayanmak üzere. Ancak hükümetler/siyasiler buna aldırmıyor; topraklar, şirketler tarafından har vurup harman savruluyor. Mirasyedi gibi harcanıyor.
Ne yapmalı?
Öncelikle tarım toprakların amaç dışı kullanılması hemen önlenmelidir. Bunun için Anayasa’ya; “Tarım toprakları amaç dışı kullanılamaz. Ekolojiye zarar verme ‘ihtimali’ varsa, hükümetler toprak üzerinde veya altında bir çalışma yapılması için ruhsat ve izin verme yetkisine sahip değildir” maddesi eklenmelidir. Çünkü tarım matematiktir. Matematik de, gelinen nokta itibarıyla tarım toprakları şirketlerin cukka doldurma yeri değildir, insanlar ve evcileştirilerek-sosyal varlık haline getirilen hayvanların -ki sorumluluğu insanlardadır- yaşamsal hakkı olduğunu işaret ediyor. Dahası topraklar, tüm canlılar için yaşamın devamlılığını sağlama alanıdır. Matematik şirketlere, “Çekin elinizi topraklardan!” diyor.