Çiftçilerin üretim yapamaz hale getirilmesi sürerken, yeni yayınlanan yönetmelikle topraksızlaştırılacaklar. Özellikle Kürt coğrafyasında çiftçi mülksüzleştirilme ile karşı karşıya kalırken, arazilere el koyma ile demografik yapının da değişmesi gündemde. Tarımda sermaye tekeli yeni bir boyuta taşınıyor
Yusuf Gürsucu
Tarım ve Orman Bakanlığınca hazırlanan ve Resmi Gazete’de yayımlanan, ‘İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik’le, tarıma büyük bir darbe, çiftçileri mülksüzleştirme ve sermayeye yeni yağma alanı açılıyor. Çiftçilerin yararınaymış izlenimi verilen yönetmeliğin gerisinde önce arazilerden çiftçilerin uzaklaştırılması ve nihayetinde çiftçinin topraksızlaştırılması amacı yatıyor. Bu süreçte tarım tekellerinin ihtiyaç duyduğu tarım arazilerinin sermayenin eline ve kontrolüne geçmesi sağlanarak tekelci ve mono kültürel bir tarım üretimi ülkede hakim kılınmak isteniyor.
Diğer yandan Türkiye’ye göçen milyonlarca yoksulun kölelik şartlarında çalıştırmak amacıyla özellikle Kürt coğrafyasında yerleştirilmesi, bu arazilerde çalıştırılması ve böylece demografik yapının değiştirilmesi hedefi de izlenmekte. Körfez ülkelerinin milyarderleriyle yapılan anlaşmalarda tarım başlığı önemli bir yer tutarken, son dönem çiftçiye yönelik üretimden uzaklaştırılmayı amaçlayan politikalar programlı bir biçimde uygulamaya konuldu.
Toprak sermayeye
Hazine’nin ekilip biçilmeyen milyonlarca hektarlık arazisi yönetmelik dışında tutulurken, çiftçilerin üst üste iki yıl süreyle ‘işleyemediği’ tarım arazileri, yönetmelik hükümleri çerçevesinde Bakanlıkça sezonluk olarak kiraya verilmesi yönetmelikte öne çıkarken, sanki çiftçi ekmek istemiyormuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Yönetmelik kapsamı dışında bırakılan kamusal alanların ise diğer kamusal olan her şeyin sermayeye devredildiği gibi blok halinde satılmasının gündeme geleceği bekleniyor. Yönetmelikte, işlenmeyen tarım arazileri listesi Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri tarafından beş gün süre ile mahallinde, elektronik ortamda ve il müdürlüğü internet sitesinde ilan edilecek. Kiralama öncelikli olarak; kiraya verilecek tarım arazisinin bulunduğu yerleşim yerinde ikamet edenlere, ‘sivil toplum kuruluşlarına’ ve ‘meslek odalarına’ yapılacak. Buralardan talip çıkmazsa ya da komisyon tarafından talipliler ‘beğenilmezse’ hükümetin işaret ettiği kişi ya da şirketlere verilecek.
Tarımda tekelleşme
Bugün Türkiye’de küçük üreticiler borçlarını ödeyebilmek adına topraklarının ya tamamını ya da belli kısmını satması ya da bankalar tarafından yapılan icralar sonucunda topraklarına el konulması sürerken, diğer yandan çiftçi üzerinde taban fiyatı gibi baskılarla çiftçinin zarar etmesi ve ekmekten vazgeçmesi sağlanıyor. Diğer yandan hükümetlerin çıkardığı birçok yasa ve yönetmeliklerle sürekli olarak üretim dışına itilen çiftçiler kentlere göçe zorlanarak kentlerde yedek ucuz emek gücü haline getirilerek genel anlamda işçi ücretlerinin çok düşük seviyelerde kalmasının bir parçasına dönüştürülüyorlar.
Büyük ve güçlü olan sermayenin küçükleri içine alıp yutmasıyla sağlanan birleşmeler tarımın tekelleşme sürecinde birçok evre geçirerek ilerledi ve bu durumun en can alıcı adımı Avrupa Birliği öncesi kurulan Avrupa Ekonomi Topluluğu döneminde atıldı. Avrupa’da uygulanan Mansholt planı ile tarım topraklarının toplulaştırılması adımları atılmış ve bugün Avrupa’da tüm tarımsal destekler büyük tarım tekellerine verilirken, küçük üreticiler neredeyse tamamen ortadan kaldırılmıştır. Tarımın modernizasyonu üzerinden kurgulanan planın temeli bu modernizasyonla birlikte tarımın tekellerin eline-kontrolüne verilmesi sağlanmıştır.
Kapitalizmin tarımsal üretim üzerinden elde edeceği sermaye birikim süreçlerinde temel ihtiyaçlarından biri geniş bütünleşik tarım topraklarıdır. Bu amaçla bütünleştirme ya da toplulaştırma çıkarılan yasalarla zorunlu hale getirilmektedir. AKP iktidarı Mansholt planını rehber alarak bu yönde birçok yasa ve yönetmelik çıkarmıştır. 15 Mayıs 2014 tarihinde, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un ardından, 31.12.2014 günü kanunun yönetmeliği resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmişti.
‘Şirket köyler oluşacak’
Bu kanunların temel amacının tarım topraklarının miras yolu ile bölünmesinin önüne geçmek olduğu iddia edilmekte ve bu iddiaya birçok kesim tarafından destek görmektedir. Kanunu hazırlayan hükümetin eski Tarım Bakanı Mehdi Eker, tarımsal üretimde 2013 yılında ‘17 milyar dolar’ kayıp yaşandığını ifade ederek, hazırladıkları 15 Mayıs 2014 tarihli kanuna bu yaklaşımın temel oluşturduğunu söylüyordu. Bakan, ‘ya şirket köyler oluşacak ve toprak sahipleri şirketlere ortak olacak ya da toprak sahipleri toprağı bir bilene devredecek’ diyordu.
Her bölgede il ve ilçede değişiklik gösteren ölçeklerde tarım arazilerinin kaç dekardan küçük olamayacakları net rakamlarla belirlenerek dört kategoriye ayrıldı. Sulak arazi, susuz arazi, dikili arazi ve seralar. Diğer yandan bugüne kadar bölünmüş arazilerin toplulaştırması Türkiye’nin dört bir yanında yapılıyor. Toplulaştırma yapıldığı söylenen bölgelerde ya tarım yapılmayacak ya da bu araziler yönetmelikte belirlenen ölçeklerde yeniden toplulaştırma yoluyla şirketleşecekler.
Örneğin bir bölgede belirlenen yeter gelirli tarımsal arazi ölçekleri; Sulak tarım arazisi parseli ortalama 100.000M2, kuru tarım arazisi ise 200.000M2 olarak en küçük parsele dönüştürülüyor. Dikili tarımda en az 10.000M2, seralar ise en az 3.000M2 olarak belirlenirken, yeter gelirli arazi ölçekleri hükümetin işlenmeyen arazileri sahibinin onayı olmadan kiralanması uygulamasıyla birlikte bazı bölgeler öne çıkıyor.
Karadeniz Bölgesi’nde her yıl çiftçilerin isyan ettiği taban fiyatı için verilen düşük fiyatlar çay ve fındık üreticisini çileden çıkarıyor. Üretmekten vazgeçme noktasında olan çiftçilerin büyük çoğunluğunun hem çay hem de fındık bahçeleri en az olarak belirlenen ölçütlerin altında kalmakta. Çay ve fındık bahçeleri en az 10.000 metre yani 10 dönümden az olmaması şartı uygulanan taban fiyatları politikalarıyla birlikte yakın gelecekte çiftçinin başına musallat olacak yeni bir gelişme olarak karşımıza çıkacak.
Çiftçi düşmanlığı ve DEDAŞ
Kürt coğrafyasında ise çiftçilere yönelik çok yönlü baskı ve yıldırma politikaları bölgeye dönük süren siyasal uygulamaların bir parçası olarak giderek derinleşiyor. Arazisi büyük ya da küçük olsun iktidarın politikalarıyla uyumsuz olanlar başta olmak üzere, bölgede tüm Kürt çiftçilerin tarımdan uzaklaştırılması sağlanmaya çalışılıyor. Başta Riha, Mêrdîn, Êlih ve Amed olmak üzere çiftçilerin büyük çoğunluğu susuz tarıma mahkum edilirken, bölgedeki tüm su varlığı inşa edilen onlarca baraja hapsedildi. Burnunun dibindeki barajlardan su alamayan çiftçiler, yeraltı suyuna ve dolayısıyla enerji şirketi DEDAŞ’ın baskı ve soygununa bağlandı.
Özellikle 2022 yılı başından bu yana suya ve elektriğe gelen anormal zamlardan sonra bölgede çiftçilerin üretim yapması adeta yasaklandı. İktidarın sınırsız desteğine sahip DEDAŞ, halkın zaten ödeyemediği elektrik fiyatının anormal yüklemesiyle birlikte bölgede başkesen edasıyla faturaları halka yollarken, üretimin önünde büyük bir engel olarak ortaya çıkmakta. Az sayıdaki sulama kooperatifleri elektrik fiyatlarındaki artış nedeniyle şalter kapatmak zorunda kalırken, ziraat odaları ise sulama ücretlerinin sübvanse edilmemesi halinde üretimin yapılamayacağına dikkat çekiyorlar.
GAP kapsamında DSİ tarafından, Riha merkez Karaköprü ilçesi Cilman (Akziyaret) Mahallesi’nde 2009 yılında yapılmaya başlanan su kanalları çürüyor. AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın 12 Aralık 2012 tarihinde açılışını yaptığı kanallara aradan geçen 12 yılda hiç su bırakılmadı. Sulama kanalının fiziki yapısının bitmesine rağmen suyun bırakılmaması bölgede geçimini çiftçilik yaparak sağlayan binlerce kişinin üretim yapamamasına veya DEDAŞ’a mahkum olmasına yol açtı ve bu durum değişmeden sürüyor.
DEDAŞ’ın elektrik sattığı 6 ilde 16 milyon dekar ekili tarımsal alanda, 123 bin kayıtlı çiftçi üretim yapmaya çalışıyor. DEDAŞ; sulanan 7,3 milyon dekar alanın 5.6 milyon dekarında elektrik enerjisi kullanılarak üretim yapıldığını, sulama birliklerinin de 1.7 milyon dekar alan için elektrik enerjisi kullandığını söylüyor. Sadece 10 yıl önce 100-150 metreden su çeken çiftçiler, artık yer yer 600-700 metre derinliklerden su çekmek zorunda kalırken, çiftçiler için üretimde en büyük mali girdi halini alan ve çiftçinin ödeyemeyeceği tutara ulaşan elektrik faturalarıyla yüz yüze bırakılıyor.
Kürt çiftçisine ayrımcılık
Geçtiğimiz yıl temmuz ayında Kürt çiftçisinin ürettiği buğdayı TMO ve Lisanslı depolar almamıştı. Çiftçilerin ürettiği buğdayın çok düşük olan 9 bin 250 lira alım fiyatına rağmen, TMO’ya zorunluluktan kaynaklı satma başvurusu yapan çiftçilerin başvurusu geri çevrilirken, bunun nedeni olarak alım ‘limitlerinin’ dolduğu iddia edilmişti. Ancak 2022-2023 yılında 12 milyon ton buğday ithal eden Türkiye, 2023 yılı ilk 6 ayında 6 milyon ton buğday ithalatı yapmış olması ithalatta limitlerinin olmadığını gösterirken, benzer bir uygulama Türkiye’nin diğer buğday üreten bölgelerinde yaşanmadı.
Bu uygulama devletin ve iktidarın bölgede tarım arazilerinin el değiştirmesi ve amaç dışı kullanılması gibi hedefler içinde hareket ettiğine işaret ederken Kürt çiftçisi başlıca düşman olarak görülmekte. Rîha’da yüz binlerce hektar tarım arazisi ‘acele’ el koyma uygulamalarıyla güneş tarlalarına dönüşürken, TİGEM tesisleri satılmayı bekliyor. Diğer yandan Amed’de kayagazı sondajları ve petrol sondajları ile tarım arazileri amaç dışı kullanımına doğru ilerliyor. Şirnex coğrafyası madenlerle yerle bir edilirken, benzer bir durum Êlih, Sêrt ve diğer tüm Kürt kentlerinde yaşanıyor olması bir tesadüf değil.
Körfez sermayesi!
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’la yapılan anlaşmalarla enerji, maden ve tarım alanlarında işbirlikleri geliştiriliyor. Tarımsal işbirliklerinde öne çıkan şey ise endüstriyel tarıma geçişte bu ülkelere alan açılmak istendiği ve tarımın kontrolünün bu ülke sermayesinin eline geçmesinin sağlanacağı gibi bir takım planlar hasıraltından kendini gösteriyor. Bölgeye dönük politikaların bir paçası 2017 yılında ortaya çıkmıştı. Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (TYDTA) ile Karacadağ Kalkınma Ajansı’nın (KKA) ortak organizasyonuyla Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Bahreyn’den 50 iş insanı, tarım ve hayvancılık alanında yatırım yapmaları amacıyla 2017 yılında Rîha’ya davet edilmişlerdi.
Dönemin Urfa Valisi olan Güngör Azim Tuna, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, “Burada geniş bir topluluğu besleyen potansiyel var, burada gelecekte hem tarımda hem hayvancılıkta, ticarette çok önemli fırsatlar var iş gücü sıkıntısı yok. Burada yatırım yapmak isteyenlerle ilgili devletimizin sunduğu çok önemli destekler var. Biz kentte koordineli çalışarak burada yatırım yapmak isteyen insanlara da yardımcı oluyoruz” sözleri iktidarın bölgeye dair politikalarının bir başka boyutunu ortaya koyuyordu. Körfez sermayesi veya uluslararası sermaye grupları, ucuz işçi ve bedava arazi seçenekleriyle bölgeye davet edilirken, cehenneme giden yolun kaldırım taşları döşeniyor.