HDP son genel kongresinde -ekoloji komisyonunun önerisi ile- programında yer alan konulardan önemli bir alanda daha politik hattını belirledi. Tarım alanlarının; bağların, bahçelerin, zeytinliklerin, bademliklerin, mera, yayla ve kışlakların sit alanı yapılması ve koruma altına alınması, tütün, şekerpancarı, çay ve fındık gibi ürünlere kota uygulamasının kaldırılması için siyasi çalışmaların yürütülmesini karar altına aldı.
Hepimiz biliyoruz ki, tarım alanlarının sit kapsamına alınması ve bu durumun yasallaştırılması toplum tarafından ne denli sahiplenilirse ve toplumsal zeminde mücadele ne denli güçlü yürütülürse, parlamentonun işlevini toplumdan, doğadan yana yerine getirmesi de o denli yaşama geçecektir.
Toplumsal olarak yürütülecek bu çaba; tarım alanlarının, meraların, yaylaların, kışlakların sit kapsamına alınması geçimlik tarımın, çiftçiliğin, hayvancılığın, arıcılığın korunması ve desteklenmesinin de siyasetini beraberinde getirecek.
Ekonomik krizin derinleşmesi hem de son yıllarda yürütülen politikalar, AKP’nin ve ittifak yapacağı siyasi partilerin, yaşam alanları, doğal ve kültürel varlıklar üzerinden yürüteceği politikaları bir önceki dönemden daha gerilimli sürdüreceğini ve bu politikalar sonucunda geri dönülemez sonuçların beraberinde geleceğini bizlere göstermekte. Son birkaç aydır çıkarılan torba yasalar, alınan kararlar tarım alanlarının, meraların; maden sahalarına, güneş enerji santral tarlalarına, tehlikeli atık sahasına dönüştürüleceğini, hızla yapılaşmaya açılacağını, betonlaştırılacağını, tarım vasfını giderek daha fazla yitireceğini ortaya koymakta.
Önümüzdeki dönemde, endüstriyel tarım, GDO’lu üretimler tarımsal üretimde şirketlerin artı değerini arttırırken, yaşamı ve yaşam alanlarını geri dönüşümsüzlüğe mahkum edecek. Trakyada görünür olmaya başlayan kanser hastaneleri gibi özel ihtisas hasteneleri iyileşmeyi değil hastalığa mahkum edilen halkın giderek daha fazla sömürülmesini sağlamak için sayıca ve tüm coğrafyada artacak. Son yıllarda tüm alanlar da olduğu gibi işçiler daha fazla sömürülecek, çalışma koşullarında güvencesizlik daha derinleşecek.
AKP iktidarının çıkardığı yasalara ve ilan ettiği projelere bakmasak bile, soğan-patatesli günlük siyaset yapma halimiz, pazar alışverişindeki meyve sebze fiyatlarındaki artışın/ ekonomik krizin yaşamımızdaki göstergesi haline dönüşmesi, hepimizin hafızalarında yer etmesi, günlük yaşamımızda algılanır hale gelmesi tarım için alarm çanlarının çaldığını görünür kılıyor. Aslında taşamakta olduklarımızın yaşayacaklarımızın farkındayız. Hep birlikte günlük yaşamımızı etkileyen sonuçların ekonomi politik analizlerini kolaylıkla yapıyoruz ama tarım alanlarına yapılan sistemin müdahalelerini bireysel ve yöresel çözmeye çabalıyoruz ve sadece kendi bölgemizde yapıldığında itiraz ediyoruz.
Oysa tarım, hepimizi meyve sebzelerin kimliğinde göreve ve siyasete müdahaleye çağırıyor.
Çağrı hepimize ulaştı, duyuyoruz artık. Tarım alanlarının ve yaşam alanlarının korunması için toprağın, çiftçilerin, işçilerin çağrısıdır bu çağrı.
Sadece soğanın çağrısı değildir duyduğumuz ses. Bu ses; Soma’da tarlasında geçimlik çiftçilik yaparken madende çalışmaya mahkum olan ve iş cinayetinde yitirdiğimiz Somalı işçilerin çağrısıdır.
Sermaye çarklarında ezilen, emeği sömürülen mevsimlik işçilerin, kadınların, çocukların, savaşlarla yerinden yurdundan zorla edilenlerin çağrısıdır duyduğumuz ses.
Bizleri birlikteliğe, tarım alanlarını ve yaşamı korumaya çağırıyor.
Halkın vekillerine de şimdi daha çok görev düşüyor.
Tarım alanları sit kapsamına alınmalıdır.