Bir Afrika atasözünde şöyle der: “Aslanlar kendi tarihlerini yazmadığı sürece bizler tarihi avcılardan dinleyeceğiz.” Avcıların yazdığı tarih de elbette ki hepimizin malumu. Örneğin aslan yahut geyik avcıdan kaçarken avcıyı çok koşturduğu, çok uğraştırdığı için asidir, isyancıdır, gaddardır velhasıl kuzu kuzu öldürülmeye razı olmadığı için suçludur. Egemenlerin tarih kitaplarına bakın, ülkeleri, coğrafyaları işgal eden, yakıp yıkan, talan eden, insanları kıyımdan geçiren eylemlerin adı kutsal fetih, büyük sefer, büyük ülkü, müjdelenmiş eylem olarak verilirken, ülkesini, toprağını, emeğini, canını savunan insanların eylemi isyan, eşkıyalık, bozgunculuk gibi ne kadar olumsuz sıfat varsa onunla nitelendirilir. Üstelik egemenler bu tarih yazımını meşrulaştıracak çok güçlü enstrümanlara da sahiptirler. Bu tarih yazımını destekleyecek belgeler oluşturma, mazlumların haklılığını gösterecek bilgi, belge ve bulguları yok etme konusunda da son derece titiz ve sistematik bir çalışmayı da hiçbir zaman ihmal etmemişlerdir. Her çağda, her dönemde zorun gücü kadar, zorun ve şiddetin meşrulaştırılması ve bu meşruiyetin nesilden nesle aktarılması meselesi asla ihmal edilmemiştir. Bu manipülasyon öyle güçlü gelişmiştir ki kimi zaman ezilenlerden yana tavrın sahibi olan araştırmacıların, yazarların, tarihçilerin diline de bu egemen tarih mantalitesi sirayet etmiştir. Söz gelimi demokratik uygarlık şiarıyla belediyecilik yapan bir belediye, kenti tanıtmak için çıkardığı bir yayımda kentte kurulan geçmiş uygarlıklardan söz ederken, bu uygarlıkları isimlendirirken bu coğrafyada onlarca halkın kurduğu uygarlığı, yarattığı kültürel mirası es geçerek sadece devletlerin tarihinden bahsedebilmektedir.
Annales ve Tarih adlı araştırma kitabında yazar araştırmacı Mürsel Yıldız tarih yazımı için şöyle diyor: “Egemen pozitivist tarih anlayışına karşı aşağıdan tarih, Annales hareketinin temel özelliğidir. Annales’e kadar tarih büyük kralların soyluların imparatorlukların tarihiydi. Bu egemen tarihi anlayışına karşı Annales, yıkıcı bir gerilla hareketidir. Annales’in temel özelliği Batı Avrupa merkeziyetçiliğine karşı global tarih anlayışının esas almasıdır.” Kitabın yazarlarından Abdullah Çelik, Annalesçi tarih yazımının pozitivist tarih yazımına karşı bir itiraz olduğunu dillendirirken kitabın üçüncü yazarı Tariq Hesen de “Annales’in hedefleri olay anlatımına dayalı geleneksel anlatım yerine, sorun olgu odaklı bir analitik tarih, tamamen siyasete odaklanan bir tarihin yerine, insan faaliyetlerinin tamamına eğilen bir tarih yazımını oluşturmak olmuştur” demektedir. Devletlerin, kralların, imparatorların, büyük adamların yaptıkları büyük işlerin öyküsü olarak sunulan siyasi ve askeri olayların anlatısına dayalı tarih yazımına ilk itirazlar Aydınlanma döneminde Avrupa’da gelişmeye başlamıştır. “Toplum tarihi” denilen ve savaşlarla, siyasetle sınırlı olmayan; yasaları, ticareti, toplumsal moral değerleri, yaşam tarzlarını, sosyolojiyi merkez alan bir tarih anlayışına yöneldiler. Bu tarih yazımı anlayışı bir bütünen olmasa da hiç de azımsanmayacak ölçüde tarihin ezilenlerin gözünden yazılabilmesinin önünü metodolojik ve pratik olarak açmıştır. 1929 yılında Marc Bloch ve Lucien Febvre Strasbourg’da ders verdikleri üniversitede akademik Fransız dergisi Annales’te yeni tarih yazımı ile ilgili görüşlerini açıklarlar. Toplumun tüm yaşam alanlarına nüfuz eden elemanları dahil ederek yatay ve aşağıdan yukarıya bir tarih yazımını esas alan Annales ekolü tarih yazımında ezilenler açısından çok önemli bir metodoloji yaratmıştır.
Bu tarih yazma ekolü esas alınarak özellikle henüz bir kısım tanığının hayatta olduğu son dönem tarihinin ezilenler açısından yeniden yazılmasını ve gerçeklerin ortaya çıkarılmasını ve belgelenmesini sağlamak mümkündür. Mürsel Yıldız, Abdullah Çelik ve Tariq Hesen’in “Annales ve Tarih” adlı araştırma, inceleme kitabı tarih yazımına göz atmak ve ezilenlerin tarih yazımı için herkesin belge yaratabileceğine dair motivasyon adına iyi bir başlangıç olabilir.