Kelimeler buruşuyor, içerik zayıflıyor. Matlaşan sıfatların altında ezilerek kanlı tüzeye sönümlenen adlar. Kendi kendini teşvik eden aptallıklar çağı değil sadece, güden kurtlar ve uluyan yabanlar çağı aynı zamanda. Çarlar, şahlar, hakanlar, imparatorlar… Aynı gırtlağın kalıbından alınma, bütün buyruklar. Kırım, kısır gecelerin ve kıtlık devirlerinin görgüsüz döngüsü. Büyüklüğüne azalarak gerinen, gerilimine sıfırlanan kişilik artığı yankısız çekimli boşluklar. Yağmur numarası yapan fosfor, rüzgar serinliği giyinen alev dudaklar. Avcının unuttuğu toplayıcılık mazisi, yontma taş çağı mavisi. Dağılan, dağıldığı yerde. Bir düşün ötesinde, gövdesiz yüzler, tinsiz renkler. İnsan, geride kalmış sessizliğin ilişiksizliği, bölüşülemeyen çığlıkların mesafesi bir bakıma. Seyreltmek, durmadan kırpmak gerekiyor, çünkü kendi tortularıyla yüklü olarak gelir deşilmiş sözler, içsiz ve kokusuz sesler. Ruhu, karşıtının kütlesi ile dolu şimdi tüm kavramlar, iç sıcaklığından yoksun dışa dönük bütün çağrışımlar. Alt etme üstüne bir varlık, kadavra üstüne bir estetik inşa.
Bir cin çarpması değil, topluca inilmiş dip seviyedeki nefret çarpıntıları. Yıkıntıların eşsizliği, ölü kalıntıların albenisi, barut rengi kumlara gömülü harabelerin nefes kesen güzelliği. Kıyametin alametleri şimdi tüm çöküntü hazları, modaya uygun bir güldürü performansı üstelik. Sesler ve yüzler azalıyor. Birleştiren yokluktur, kana hizalayan çöl susuzluğu. Yabanıl hırs sıçrayışları farz edilir, oysa içe dökülü ve kendi etine doyurulmuş olarak gelir taşıl duygusuzu imge bulantıları. Ayet ve süngü, tefekkür ve kesik kafa, tapınma ve balta. Bir istila dürtüsü şiir, ölü duyulara bir sinme tutkusu. Çağın mümini bir kanlı bıçak tasviri, gırtlağa çöken peygamberi de yarı insan-yarı uluyan hayvan sureti; eskitilmiş dehşetin, zamana soğutulmuş bozkır benizli uykusuzluğun arketipi. Geçerken şöyle ayaküstü uğramak için kuşkulu bir biçimde fazlasıyla donanımlı gelmiş, gelenek artığı o baskın kahkahalı kıvrak atlı atalar geçidi.
Topu topu buyrukla dolu birkaç ağız, vasat birkaç kafa, düşük heveslerle koşturan birkaç tekinsiz yürek. Onları kendi içine sığdıran coşmuş bakışlar, nabız atışlarını hızlandıran çıldırmış kalabalıklar. Kimse neyin gelmekte olduğunu bilmiyor, nasıl bir sefalet, nasıl bir yaban ruh, nasıl bir haz! Zamanın sonundayız oysa ve bu barbar çözülüş birkaç kaçığın neşesinden fazlası. Kurbanın yanılgısına, artık yalnızca inatçı ve yıllanmış bir aptallıktan doğmuş yazgısı eşlik etmiyor. Bir bedeli vardı erken serpilmelerin, bir götürüsü olacaktı kendini büyük sanan o küçük heveslerin.
Kın yüzü görmemiş kılıçlar altında titremeden önce, hokkabaz cücelere dev dalgalar olmamak vardı. Tarihin zincirleri durduk yerde kopmaz. Barbarın gerinişi çok sonradır, cam gözlü canilerin izleyişi de, dokunuşu buz kırığı katillerin geçişi de. Ama önce kanayıncaya, her zevke yer veren eğlence! Alçalış bile, orada yüce bir insan suretinde. Uçuran dans, aptallaştıran afyon, delirten alkol, öldüren kokain. Erken tutuşan eter ve esrar. Ucuz heyecanların pahalıya akıtıldığı kumar, saplantı veya kafur. Büyütülen resimler, değerli kılınan görünümler, tapınılan içi boş şekiller. Zevk ve sefahat ve asla olunamayacak şeylerin uzaklaştırılamayan düşleri. En fazla bir parça sağırlık, bir miktar ölü et düşkünlüğü. Bir parça delilik, birkaç eski resim, sayısız kez yinelenmiş birkaç yalancı ses, aşınmış bir heyecan taklidi, şuursuz bir hayvan tepişmesi. Ağırlıklara ve ölçülere çok önceden hile karıştı. Sıkı sıkıya tutulan sözcükler yarı yolda bırakıyor şimdi. Biçimler açılıyor ve ne bulduysa yüklenmiş olan anlamlar kaçıyor.
Her eğilime tav dolandırıcının vaat ettiği zevklerin bir bedeli olmalıydı. Kendinden göçmenin sarıldığı şey köleliğe ve deliliğe, tiksintiye ve ölüme götürüyor. Can sıkıntısının çocuğu olan hunharlığın geri dönüşü, görüntünün gerçeğin yerini aldığı, kelimelerin içinin boşaldığı, hiçbir şeyin inşa edilemediği bir zamana denk gelişi bir rastlantı değildi. O yüzden kılıcını indirmeden önce tüm cellatlar her kurbanın kulağına ilk kan dökücünün sözlerini fısıldıyor: “Ben Tanrı’nın cezasıyım! Eğer büyük günahlar işlememiş olsaydınız, Tanrı benim gibi birini size musallat etmezdi”.