Otorite, hiyerarşi ve iktidar denilen olguların rıza toplumunda bulunmadığı bilinmektedir. İktidar, tahakküm, zor, doğal toplumun kavramları değildir.
Devletli toplumumun var olması ile beraber rıza toplumu adım adım gerilemeye başlamıştır. En önemli çelişkilerden birisi de bu gerçekliktir sanırsam.
Bir yerde rıza toplumu sürekleri baskı altında ise; birey, toplum ve doğa üzerinde denetleme ve hakimiyet varsa çoklu iktidarlar da vardır. Doğal olarak devlet çoklu iktidarlardan oluşmuştur. Siyasal iktidar, ekonomik iktidar, toplumsal iktidar, ideolojik iktidar, askeri iktidar, ulusal iktidar, küresel iktidar gibi.
Mafya denilen olgu çoklu iktidarın ele geçirilmesidir aynı zamanda. Yani devlet olgusu ile başlamıştır. Doğal toplumun başlangıç evresinde tamamen eşitlikçi, rızalığa dayalı ilişkiler vardır.
Mafya dönem dönem bu çoklu iktidarı ve araçlarını tek elden toplar, pazar üzerinde tek hakim olmak ister, dönem dönem de yasal olarak iktidara gelir ya da ortak olur. Her zaman düşünceleri iktidardadır. Rıza toplumu şüreklerini katliama uğratmak için hazır kıta beklerler.
Mafya ya da iktidarın kırmızı çizgileri vardır. Baskıyı, sömürüyü sürekli kılar. Toplumun demokratik güçlerini hizaya getirmek için her türlü hile, yalan, komplo, baskı yollarına başvurur. Vatan, millet bekçiliği yapar retorik boyutuyla. Bazen birbirlerini hizaya getirirler, hatta yok ederler. Halka ait olan değerleri çalarken anlaşırlar, paylaşım sırasında birbirlerine girerler. Beraber çalışırken bile herkesin gizli ajandası olur, asla birbirlerine güvenmezler. Kendi aralarında her birisinin bir ölçüsü vardır. Tıpkı Grekli Haydut Prokrustes gibi.
Prokrustes Atina ile Megara yolu üzerinde bulunan bir hayduttur. Bir mezar yapar, yakaladıklarını bu mezara uzatır. Kısa gelenleri çeker, uzatır; fazla gelenleri ise keser kısaltır. Tek derdi demokratik toplum karşıtlığıdır. Kendi çıkarı için her türlü hile, tuzak, oyun ve kirlilikten kaçınmazlar.
Mafyayı, yoğunlaşmış çoklu sömürü, hakimiyet, ırkçılık ve güç olarak tanımlarsak devlet olgusundan farklı değildir. Demokrasi mücadelesinin güçlü olduğu ülkelerde devlet demokratik teamüllere esnek hale gelir. Sivil alanın güçlü olmasıyla bereber toplumsal hakikate uymayan inşalar yaşam alanı bulamaz. Aksi taktirde devlet mafya adıyla görünür olur. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” söylemi devlet mafya ilişkisinin ortak söylemidir.
Nahak zihniyet, toplumunun komin değerlerini gasp ederek kendisini var etmiştir. Bu yönüyle düşünüldüğünde mafya denilen örgütlü güç, toplumsallığa ait tüm değerlere düşmandır.
Mafyanın elindeki güç, ideolojinin ilahiyat biçimindeki gücüdür. Bu güç devletin ideolojik ve zor gücünden daha etkilidir, sonuç alıcıdır. “Tanrı-devlet-para” her sınıflı dönemin en sonuç alıcı üçlüsüdür. Bu üçlü ulus devlet anlayışında en büyük iktidar aracıdır. Üçü iç içe geçmiş âdeta birbirine yapışık durumdadır. Bu gücün aktörleri, destekleyenler aynı zamanda “muteber vatandaş” konumundalar. Sömürü çarkını “vatan, millet, bayrak, din” kavramlarını kullanarak toplumsal hipnotizma projeleri ile toplumu öz kaynaklarından uzaklaştırırlar.
Mafya olarak tanımlanan aktörler, “vatan, millet, bayrak, din” edebiyatını yapar ama bu kavramlara inanmazlar. Kapitalist modernist güçlerin ülkenin pazarlarını ele gecirmesine ses çıkarmaz hatta işbirliği yaparlar. Milletin öz yurdunda parya olmaları onları ilgilendirmez. Bütün bu kavramlar dünya güçleri için birer araçtan öte değiller.
Tümüyle üretimden kopmuş, emekçinin hakkını gasp eden, kadın özgürlüğünü duymak istemeyen, doga ve topluma karşı katliamcı, eril zihniyeti ilke edinen, demokratik değerlere düşman, egemem ulus kültürü ile yaşayan, farklı inanç, etnik yapı ve kültürleri düşman olarak tanıtan, toplumun öz kaynaklarından uzak yaşayan anlayış tarihin hangi döneminde yaşam alanı bulduysa, mafya da aynı dönemde yaşam alanı buldu.