Metin Yeğin
Size de oluyor mu bilmiyorum. Yıllardır bir takıntım var: Sağa sola verilmiş isimlerin, nasıl verildiğini, düşünüyorum. Daha doğrusu bundan kendimi alamıyorum. Mesela ‘Kardeşler Lokantası’, üç-dört kardeş bir araya gelmiş herhalde, sonra bir lokanta kurmuşlar, adını vermişler, muhtemel büyük abinin buluşu bu ve sonra kavga etmeye başlamışlardır, patlıcan musakkasını yaparken ya da bulaşık makinesine kim yerleştirecek tabakları diye ve büyük abi kasada kesin. Ortada kardeşler filan kalmamış ama, lokanta adı baki.
Ve yahut ‘Üç Arkadaş Süpermarketi’, ah isim süper, ortaktırlar üç arkadaş, çocukluktan beri ve birine biraz para kalmış babasından, onunla alıp rafları ve vitrinli buzdolaplarını başlamışlardır. Sonra ne üç kişi kalmıştır ne arkadaşlıkları. Kızgınlıktan biri -babasından biraz para kalan- kapağını söküp götürmüştür vitrinli dolabın, şimdi içine pirinçleri dizmişler, yanında bezelye konserveleri, hem elektrik de sarf etmiyor dolap, para yatırdı diye burnu büyüdü zaten herifin, biz kalkıp açıyoruz sabahım altısında, çalışmak ibadetse eğer, gelsin cennet, gelsin huriler…
Böyle uydurup gidiyorum işte, yeter ki bir isim görmüş olmayayım. Yine böyle oldu ‘Altay Tankları’nın motorları için Güney Kore ile anlaşılma imzalandığını okuyunca. Nasıl bulmuşlar bu ismi? Duyunca titreyip, kendine geliyor insan ve ben düşman olsam, ismi duyar duymaz – yerli ve milli- kaçar giderim, siperliklere bırakıp gençliğimi, ki pek kalmadı zaten. Bir komisyon vardır mutlaka ‘ürüne isim bulma komisyonu.’ Burada ‘ürün’ tank oluyor, uzun bir top namlusu, çok muhtemel o da bir yerden alınmış, önünde alevlerini gizleyecek daha geniş çıkıntısına kazımışlardır ismini onun da övünerek, tank topu namlusu yapıcı ülke fabrikası isim koyucuları, Paletler belki burada yapılmıştır, Çorlu sanayi sitesinde, asgari ücretli işçiler tarafından, timsaha benziyor bana göre dönerken paletler ve onun da ismi vardır mutlaka mesela 17. Palet diliminin üstünde, çamura batacak hemen ama olsun, bir ismi olsun ve belki muharebede şehitlikten pay kopartırız, köşesinden.
Daha önce de Almanya’da yapılıyormuş zaten ‘Altay Tankları’nın motorları. İkia’dan hazır dolap alıyormuşsun gibi. Satın alıyorsun, sonra eve gelip kuruyorsun işte. Üstünde numaralar ya da harfler oluyor, yan yana getir monte et ve muhtemel parça artıyor. Fazla yapıyorlar bazen.
Çok da matah bir şey değil bildiğim kadar tank yapmak. Meksika’da mafya grupları birbirleriyle çatışırken, kendi yaptıkları tankları kullanıyorlardı mesela…
Yanlış anlaşılmasın “Biz neden tank motoru üretmiyoruz” değil benim derdim. Tankları neden üretiyor insanlar diye soruyorum. Bir cansız virüse teslim olmuş, anlı şanlı devletler, ‘evde kal ve maske tak’çılar, hepsi kendi tanklarına ne isim taksalar nafile. Öldürmek için yaptıklarının, yüzde birini yaşatmak için yapsalardı, tankların zırhlarının arkasına sığınmak zorunda kalmazlardı.
Yani sorum işte bu yüzden: ‘Tanklar kimin için çalıyor?’