Radikal kötülüğün 109. yıl dönümünde, bu yılda, 24 Nisan’da, 1915’te gerçekleşen Ermeni ve diğer Hristiyan halklara yönelik soykırımı anacağız. Bu coğrafyada maalesef ki kendilerini ilerici ya da sosyalist olarak tanımlayanlar da bugüne dek tam anlamıyla bir resmi ideoloji tartışması ve bir hesaplaşma yapamadı. İbrahim Kaypakkaya’yı bir tarafa bırakırsak Türkiye solunun büyük bir bölümü de Ermeni Soykırımı ile hâlâ yüzleşmedi.
24 Nisan 1915 ve sonrasında Ermeni ve diğer Hristiyan halklara yönelik büyük bir kötülük yapıldı. Evlerinden alınan Ermeni aydınları, coğrafyanın birçok tarafına sürgün edildiler ve bir daha geri dönmediler. Ermenilerin tarihlerine, mallarına, anılarına, kültürlerine, her şeylerine el konuldu. Bu büyük el koyma, bugüne kadar inkar olarak varlığını devam ettiriyor.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu, bu coğrafyanın büyük bir çoğunluğunun kabul ettiğinin aksine bir kopuş ya da devrim değildi. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlar maalesef ki 1915 Soykırımı’nı gerçekleştiren İttihatçı zihniyetti ve bu İttihatçı zihniyet soykırımın ardından tekçi bir anlayışı tüm coğrafyaya dayatarak bir resmi ideoloji oluşturdu.
Bu tekçi resmi ideoloji, sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliğini esas aldı. Coğrafyada var olan bütün etnik, dilsel, dinsel ve inanç kimliklerini ya yok saydı ya da yok etti.
Öylesine totaliter bir rejimdi ki bu, kendi inancını ve ideolojisini tüm topluma kabul ettirdi. Maalesef ki kendilerini sağda ya da solda tanımlayan birçok kesim, bu resmi ideoloji ile biçimlendi. İşte bu nedenledir ki 1915 Soykırımı anması ve bu soykırım sonrası ileri sürülmesi gereken talepler, maalesef ki bu coğrafyada yeterince ortaya çıkmadı.
İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak 2005 yılından bu yana “Tanı, af dile, tazmin et” başlığı altında soykırım anması yapıyoruz. Bu anmayı defalarca farklı yerlerde yaptık. Dernek binamızda ya da Sultanahmet’te soykırımın başladığı gün, gözaltına alınan Ermeni aydınlarının götürüldüğü dönemin Mehterhane’si olarak bilinen binanın önünde ya da gözaltına alınan Ermeni aydınların, coğrafyanın değişik yerlerine gönderildikleri, Haydarpaşa Garı’nda yaptık. 2018 yılına kadar 13 yıl boyunca yaptığımız açıklamalar engellenmedi, herhangi bir soruşturma açılmadı. Ancak 2018 yılında Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olması ile birlikte devlet de bir politika değişikliğine gitti ve 24 Nisan anmaları tamamıyla yasaklandı.
2018 yılında Sultanahmet’te yaptığımız eylem sırasında pankartımızı taşıyan 3 arkadaşımız gözaltına alındı, haklarında soruşturma açıldı. TCK 301. maddeden açılan soruşturma sonucunda savcılık, takipsizlik kararı verdi. Bunu ifade özgürlüğü olarak değerlendirdi. Daha sonra Diyarbakır Barosu’na ya da başka kişilere de soruşturmalar ya da davalar açılsa da bu davalar, beraat ile soruşturmalar da takipsizlikle sonuçlandı.
Bu tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin ifade özgürlüğüne verdiği önem ile açıklanamaz. Böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel meselelerinden biri olan bu konunun tartışılmasını devlet istemiyor, bu son derece açık. Tartışılmasını engellemek için de dava ya da soruşturma, ya açılmıyor ya da beraat ya da takipsizlikle sonuçlandırılıyor.
Ancak devletin ve yargısının bu yaklaşımının 2024 yılında değiştiğini görüyoruz.
İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak 2021 yılında yaptığımız soykırım anması nedeniyle bizlere dava açıldı. Akademisyen Güllistan Yarkın ve ben yaptığımız bu açıklama nedeniyle TCK 301. madde gerekçe gösterilerek hâlâ yargılanmaktayız.
Geçtiğimiz günlerde ise HDP üyesi bazı arkadaşların yargılandıkları soykırım anması gerekçe gösterilen bir davada ceza aldıklarını gördük. Bu arkadaşlarımız 301. maddeden cezalandırıldılar. 301. madde değişikliğe uğramış olsa da esas olarak, ana fikir olarak, Türklüğe hakaret fiili olarak düzenlenmiş.
Oysaki 1915 Soykırımı’nı tartışmanın Türklüğe hakaretle hiçbir ilgisi olamaz. Biz sadece tarihte yaşanmış ve halklara karşı işlenen suçların tartışılmasını, bunlarla hesaplaşılmasını istiyoruz. Ayrıca bu hesaplaşmanın demokratikleşmeye katkı olacağına inanıyoruz. Hiç kimseye hakaret etmiyoruz, sadece bir tarih eleştirisi yapıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Ermeni Soykırımı meselesi her açıldığında şöyle diyor: Arşivleri açmaya hazırız. Arşivleri açmaya hazırız diyenler, bu konuyu tartışmak isteyenleri cezalandırıyorsa burada arşivleri açma görüşünün de ne kadar inandırıcı (!!!) olduğu da ortaya çıkıyor.
Coğrafyamızda bu konunun tartışılmasını isteyen, hem de en naif bir dil kullanarak bu konuyu tartışmak isteyen Hrant Dink’e dahi tahammül edememiş bir devlet aklı var. Bu nedenle bu konuyu tartışmak oldukça zor ve tehlikeli. Ama insan hakları savunucuları olarak gerçek anlamda bir demokratikleşme ve sivilleşme olacaksa bunun ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi ideolojisinin tartışılmasıyla olabileceğine inanan insanlarız.
Bu nedenle bu yıl 24 Nisan’da “Tanı, af dile, tazmin et” başlığı altında 24 Nisan 1915 anmamızı gerçekleştireceğiz.